Güncelleme Tarihi:
KEŞANLI ALİ DESTANI
1960’larda Türk sinemasında İstanbul, genellikle mutluluğun vaad edildiği bir şehir olarak canlandırılmıştı. Filmlerde masalsı bir İstanbul tasvir edilmiş, bu da insanların bu şehre akmasına neden olmuştu. ‘Keşanlı Ali Destanı’ işte böyle bir ortamda yazar Haldun Taner’in kaleminde hayat bulur(...) Filme mekan olarak İstanbul’un ilk gecekondu semtleri olan Kuştepe ve Hacı Hüsrev mahalleleri seçilmişti. Çetin Gürtop’un kamerasından İstanbul’un gecekondu sorununa müzikli bir dokunuşta bulunan film, Türk sinemasının ilk gecekondu filmi olarak kayıtlara geçer.
BİR ŞOFÖRÜN GİZLİ DEFTERİ
Atıf Yılmaz filmine İstanbul’u yerleştirirken çok bonkör davranmamıştır aslında. Konu itibariyle İstanbul daha çok, başta şoför Erol olmak üzere insanlarıyla ön plana çıkmıştır. Ama yine de kıyıda köşede kalmış bir İstanbul değildir gösterilen. Film boyunca dramatik yapı ağırlığını korurken, İstanbul “Ben de buradayım” dercesine girivermiştir karelerin içine.
AH GÜZEL İSTANBUL
Atıf Yılmaz “Ah Güzel İstanbul”da biri parlak ışıklar altında kurulan taptaze düşleriyle; diğeri ise geçmişi büyük ama bıkkın, çaresiz ve hayatın kıyısında, dün ile bugün arasında sıkışmış kalmış haliyle, hayata tutunacakları yerde sürüklenen, savrulan iki insanın öyküsünü anlatır. Fondaki İstanbul, isli puslu haliyle, sanki Ara Güler’in o çok bilinen fotoğrafları gibi, seyirciyi etkilemeyi başarır. Sultanahmet Meydanı, Ayasofya, İstiklal Caddesi, Sarayburnu henüz daha yapı kalabalıklarıyla kirlenmemişlerdir.
BEŞ HASTA VAR
Konu, 1900’lerin başlarında yani Osmanlı İstanbul’unda Rumelihisarı semtinde geçmektedir. Atıf Yılmaz 1955’te o günlerin İstanbul’unu anlatmakta çok zorlanmamıştır çünkü; o İstanbul daha bozulmamıştır. Bugün Boğaziçi Üniversitesi içinde kalan eski aşıklar tepesi ve tüm silüetiyle Boğaziçi doyumsuz bir güzellik sunar seyirciye.