Hüseyin YURTTAŞ
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 20, 2009 00:00
Karacasu’dasınız efendim. O Karacasu ki, Rodos seferinden dönen Kanuni’nin otağ kurduğu yerlerden biridir ve koca padişahın buradan memnun kaldığı için annesi Hafsa Hatun adına bir medrese yaptırdığı bilinmektedir. Antik Afrodisyas kentini de bağrında barındıran Karacasu, iki bin yılın ötesinden insan suretleriyle de seslenir size. Çünkü Büyük Menderes’ten güneydeki Dalaman Çayı’na, Fethiye’ye kadar olan ve Karya denen eski yurdun en önemli kentlerinden biridir.
Aydın-Denizli yolundan, adını ve Yusuf’unu sevdiğim Kuyucak’tan sonra sağa sapmışız. Kıvrıla büküle yeşillikler arasında ilerleyen ince yol, düşlerden düşlere savuruyor insanı. Tarlalarda çalışanların ter kokularını çiçek kokuları bastırmış. Hayat, kımıl kımıl kımıldanıyor. Bir sonsuz kaynaşma ve çiçekleri kovalayan arıların vızıltısı... Tepeleri kaplamış ormanlar endamlı bir sessizlik içinde.
Karacasu’dasınız efendim. O Karacasu ki, Rodos seferinden dönen Kanuni’nin otağ kurduğu yerlerden biridir ve koca padişahın buradan memnun kaldığı için annesi Hafsa Hatun adına bir medrese yaptırdığı bilinmektedir. Antik Afrodisyas kentini de bağrında barındıran Karacasu, iki bin yılın ötesinden insan suretleriyle de seslenir size. Çünkü Büyük Menderes’ten güneydeki Dalaman Çayı’na, Fethiye’ye kadar olan ve Karya denen eski yurdun en önemli kentlerinden biridir.
Karacasu, bugünkü yerleşim için sanki kendi tarihini kendisi yaratmak istercesine batıda bir noktaya çekilmiş ve hafif eğimli bir yamaca kurulmuştur. Eski evleriyle, bu tarihi sindire sindire kendince yaşamak ister gibidir.
CUMAYAKA VE PAZARYAKA
Kasaba, geçmişten günümüze, aradaki derenin iki yakasına kurulu bir yaşam sürmektedir. Derenin bir yanı Türk ve Müslüman kesimi barındırdığı için Cumayaka, öbür yanı ise Hıristiyan kesimi barındırdığı için Pazaryaka olarak anılagelmiştir. Pazaryaka’ya Çarşıyaka da denmektedir.
Kurtuluş Savaşı sonrasında Büyük Mübadele ile buradan ayrılan Rumlardan eser kalmamıştır ama o zor günlerin anıları belleklere ve belgelere yansımıştır. Çünkü Karacasu, kendisi işgal görmemişse de, işgalin acılarını onurla paylaşmayı bilmiştir. İşgal edilen kesimlerden kaçıp gelen iki bin beş yüz kişiyi bir buçuk yıl boyunca barındırmıştır. 1919’da bahardan yaza geçilirken, Redd-i İlhak Cemiyeti kurarak işgallere karşı çıkmıştır. Kasabanın saygın isimlerinin imzasını taşıyan ve başını sonradan Denizli Müftüsü olacak olan Mustafa Hulusi Efendi’nin çektiği direniş hareketinin gereği olarak bir bildiri yayımlamış ve gecikmeksizin tavrını ortaya koymuştur. Bunlarla yetinmemiş ve kırk deve yükü deri ile sahtiyanı Denizli yoluyla Afyon’daki askeri birliklerimize göndererek Kurtuluş Savaşı’na desteğini sürdürmüştür.
KARACASULU NE DEMEKTİR
Karacasu’daki önemli tarihi yapılardan biri, belki de birincisi Hacı Ali Ağa Camisi. Aydınlık yapısı, iç bezemeleri, mihrabı, minberi ve avizeleriyle parıldayan beş yüz yıllık bir yapı bu. Onun duvarına yapışık meydan çeşmesi var.
“Karacasulu” denince akla, hesabını kitabını bilen, düştüğü yerden bir avuç toprakla kalkan insan tipi gelir. Bunun abartılı fıkraları da vardır.
Oysa Karacasu insanı, ticari zekâsını kendisi için kullandığı kadar, başkaları için, toplum için de kullanma geleneğine sahiptir. Pidesi ve pidecileri ünlüdür. Ege Bölgesi’nin farklı yerlerinde lokanta açanlar hatta zincir kuranlar vardır. Pidecilikle ve lokantacılıkta belli bir noktaya gelmiş olanlar, öyle çerden çöpten adam çalıştırmazlar. Hemen hepsi, kendi hemşerilerini işe alırlar ki kalite düşmesin, işlettikleri mekân körelmesin.
Şu anda Karacasu Vakfı başta olmak üzere, bu güzel yurt parçasının gelişmesi, çağdaş yaşamın olanaklarına kavuşturulması için çaba harcayan kuruluşlar ve kişiler var. Gıda ve giyim yardımlarından, kütüphaneden, öğrenciler için yurt kurmaya uzanan geniş bir alanda çalışıyorlar. “Karacasulu”, iki yıl sonra buraya üniversite kazandırmak için el ele vermiş. Karacasu Vakfı’nın yayımladığı Afrodisyas Sanat dergisi, edebiyat dünyamızda şu anda önemli bir yer tutuyor. Ayrıca Vakıf, bu yıl ekim ayında Karacasu’da edebiyat, mitoloji, folklor bağlamındaki bir festivalin hazırlıkları içinde.
Karacasu’nun Cumayaka denen kesiminde, toprak kap kacak üretimi yapılıyor. Buraya özgü bir kırmızı toprak var. Ustalar eleyip kardıkları bu kırmızı toprağın çamurunu fır dönen tezgâhlarda işleyip duruyorlar. Güveçler, tavalar, testiler ve çeşitli kap kacak öyle şekilleniyor. Sonra ocaklar yakılıyor ve yapılanlar, 800 derece ateşte pişirilerek kullanılacak hale geliyor. İşte bu işleme de “ateşten gül almak” deniliyor.
İşte bunun için de oradan bir toprak testi, bir güveç ya da tava almak, “ateşten gül almak”ta olan insanların terini soğutmak anlamına geliyor.
KARYA’NIN BAŞKENTİ
Tarihe, antik dönem eserlerine ve geçmişi/göçmüşü günümüze taşıyan ören yerlerine ilgi duyan herkesin mutlaka Afrodisyas’ı görmesi gerek. Karya uygarlığından kalan çok sayıdaki antik kentlerin en önemlisi. Bir dönem, başkent bile olmuş, 150 bin nüfuslu bir yerleşim. Meraklısı gidip orayı görecektir. Üstünkörü anlatıların bu zengin mirası dile getirmekte yetersiz kalacağı malum. Kaynaklar tarandıktan ve gerekli okumalardan sonra bu emsali zor bulunur zenginliği gezmek en doğrusu.
Tarihte, “Heykelcilik Okulu” bulunan bir yer olarak biliniyor Afrodisyas. Ana kapısının görkemi ve otuz bin kişi alan hipodromu karşısında mahcup, dikilip kalıyorsunuz. Yüzyıllar öncesinin uygarlığı karşısında utanarak boynunuzu büküp durmak zorundasınız. Afrodisyas büyük bir alana yayılmış. Onun için bu antik kenti gezmek hayli zaman alıyor. O zaman içinde, yapı kalıntılarından başka tanığı kalmamış bu uygarlığı yaratan insanların soyları sopları, genetik birikimleri ile nasıl yok olup gittiklerini, kavimlerinden bugüne neden yeryüzü temsilcileri kalmadığını düşünüp duruyorsunuz.
Adına kaynaklık eden Afrodit Tapınağı, Bazilika, Odeon, Hadrian Hamamları, Piskoposluk Sarayı, Sebasteon, agora, tiyatro ve şehrin o düzlüğe serpilmiş yıkık dökük başka kalıntılar...
Afrodisyas’ı önemli ölçüde gün ışığına çıkaran, buraya 30 yılını veren Prof. Dr. Kenan Erim’in ana kapı Tetrapylon’un yanındaki mezarı başında ise, onun gibi insanlara ne çok ihtiyacımız olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz. Sayısız antik kent ve sayısız kalıntı toprak altında uyurken, biz de kazıları ve kazı tasarılarını, bürokrasi cenderesine sıkıştırılmış fukara ödeneklerin dar olanaklarıyla sürdürmeye çabalayan bu arkeologların Türkiye için nasıl bir turizm geleceği yaratabileceklerini kestirmekten uzak, öyle uyuyoruz.
HUZUR İÇİN KAHVEDERE
Afrodisyas’ı ve şehri gezmekten yorgun mu düştünüz? Karacasu’nun üstünde, üç kilometre kadar ötedeki yayla evlerinin bulunduğu Kahvedere’ye çıkmalısınız. Çıkmalısınız ki, güzelliklere kanmamış gözleriniz yaylımını tam alsın.
Kahvedere, Karacasu’yu gören yamaçlarda, çınarlarla cevizlerin yarıştığı, suların şırıltısının o serinliğin emaresi olarak ortalığı sardığı bir cennet. Orada geçen dakikalar, yorgunluğunuzu, üzerinizdeki sinir yükünü alıp gitmeye yeter. Huzur dolu, yalnızca kuşların kutsadığı o sessizlikte kendini dinlemek, yaşamın güzelliğini iliğinizde kemiğinizde duymak anlamındadır.