Ata’nın tombul kadınları

Güncelleme Tarihi:

Ata’nın tombul kadınları
Oluşturulma Tarihi: Nisan 24, 2011 00:00

Bu yarı çıplak tombul kadınlarla Ata Demirer’in ne işi var? Hem de beşiyle birlikte!

Haberin Devamı

30’lu yaşlarda beş tombul kadın. Hepsi yarı çıplak. Alımlı bedenlerine sardıkları ince peştamaldan beden çizgileri belli belirsiz seçiliyor. Standartları zorlayan geniş kalçaları, iri göğüsleriyle Fellini’nin unutulmaz filmi Amarcord’daki tütüncü kadını çağrıştırıyorlar. Ama Fellini’nin kahramanı şehvetle kavrulurken bu kadınlarda müthiş bir huzur var. Terapiden çıkmışçasına sakin hepsi. Çevreye huzur saçıyorlar. Kimi yumuşak bir ifadeyle saçını tarıyor, kimi el aynasında kendini seyrediyor. Peki bu yarı çıplak tombul kadınlarla Ata Demirer’in ne işi var? Hem de beşiyle birlikte!
Muzip arkadaşım olayı aynen böyle anlatınca, saf tarafıma geldi “Ata, yeni filminde birlikte oynadığı Özge Borak’la birlikte değil mi” diye soruverdim gayri ihtiyari. Saflığıma çok güldü. Meğer Ata Demirer, saka, Bozcaada, deniz merakından sonra modern sanatla da ilgilenmeye başlamış. Müzayedelere giriyormuş eser toplamak için. Geçenlerde Denizler Müzayede Evi’nin düzenlediği açık artırmada seramikçi Canak Çelik’in hamamda yıkanan beş tombul kadınını birden almış. Haberi duyunca  heykelleri araştırdım. Çelik bu seriden 32 terracota heykelini geçen ekimde İstanbul Beyoğlu’ndaki C.A.M Galeri’de ‘Girilmez’ başlığı altında sergilemiş. Bu sergiyle ilgili bir röportaja rastladım internette gezinirken. Çelik, ilginç bir değerlendirme yapıyordu: “Heykelleri gören kadın dostlarım eserlerle özdeşleşiyor, kendilerinden parçalar arıyor. Erkeklerse adeta tombulluktan rahatsız oluyor. Neden tombul kadın çalıştığımı soruyor. Sanırım onlara antipatik geliyor. Bilinçaltımı sorgulayan, ‘Blumia geçirdin mi’ diye soran bile oldu...”
İşte Ata Demirer farkı...
İnsanın kendisiyle, kilosuyla barışık olması güzel şey.

Haberin Devamı

Dublin IMPAC ödülü adaylarımız ne oldu

Edebiyatçılarımızın, sanatçılarımızın yurtdışında ödüllendirilmeleri bizim için büyük gurur kaynağı. Medya da elinden geldiğince bunun duyurulması için çabalıyor.
Ancak zaman zaman başarı gözlerimizi kamaştırdığı için, gerçekliğin önüne geçebiliyor.
Aynen Dublin IMPAC ödülünde olduğu gibi.
Geçen yılın son aylarında Uluslarararsı Dublin IMPAC edebiyat ödülüne iki Türk yazarın aday olduğu haberleri yer aldı basında. Orhan Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ ve Ayşe Kulin’in ‘Veda’ romanlarının İngilizce çevirileri bu yılın adayları arasındaydı.
IMPAC ödülü İngilizce yayınlanan ya da İngilizceye çevrilen romanlara açık. Ödülün özelliği dünyanın dört bir köşesinden ve önceden seçilen kütüphaneler en az bir, en çok da üç aday romanı seçip ödül organizasyonuna gönderebiliyor.
Bu yıl 162 kütüphane yarışmaya kitap göndermiş. Ayşe Kulin’in ‘Veda’sı Milli Kütüphane tarafından ödüle aday gösterilirken Pamuk’un ‘Masumiyet Müzesi’ ise Alman, Yunan ve Çek kütüphanelerinin seçimi. Toplam 162 roman, yani oraya gönderilenlerin tamamı aday adayı (long list) olarak ilan edildi. Herhangi bir elemeden geçmemişlerdi. Ancak bizde haberler sanki bir seçim yapılmış ve kısa listede yer almışlar gibi verildi.
Ödülün aday listesi 12 Nisan’da açıklandı. Jürinin belirlediği listede ne yazık ki Türk yazarları yer alamadı. Orhan Pamuk daha önce 2003 yılında ‘Benim Adım Kırmızı’ ile bu ödülün sahibi olmuştu.
Bir Türk yazarı finale kalsa iyi olurdu ama aday adayı konumundayken aday diye haber yapılması pek şık olmadı sanki. Bir de Milli Kütüphane üç kitabı aday gösterme hakkı varken acaba niye sadece Ayşe Kulin’le yetindi?

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!