Güncelleme Tarihi:
Yerden 236 metre yüksekteyiz. Türkiye’nin şimdilik en yüksek binası, 56 katlı Sapphire kulesinin çatısında. İstanbul ayaklarımızın altında. Bir zamanların en yüksek binaları İş Kuleleri, Sun Plaza, Metrocity, Tat Towers da... Çatıyı, ‘seyir kulesi’ne hazırlayan işçilerin arasından geçip güvenlik duvarına yaklaşıyoruz.
‘Çatılardan İstanbul’ kitabını hazırlarken en az 15 kez çıktığı bu yerde bize şehri anlatmaya çalışan fotoğrafçı Şenol Altun’un yüzü asılıyor; “Ayyy, yine kanım çekildi” diyor. “Yüksekten korkuyor musunuz yoksa?” sorumuza gülerek yanıt veriyor: “Maalesef, evet. İlk on dakika korkuyorum, sonra kendimi telkinle kontrol altına almaya çalışıyorum. Ama kimse paraşütle atlatamaz!”
Altun sekiz aydır çatılarda; İstanbul’a tepeden bakıyor. Bir ilkbahar günü çıktığı çatıda neredeyse dört mevsimi yaşamış. Bazen en iyi ışığı beklemiş çıkmak için, bazen üç saat ayırmamış gözünü objektiften. 2010 yılı İstanbul’unu 2 bin karede fotoğraflamış. “Sizi en zorlayan neydi” sorusuna cevap verirken titriyor: “Soğuğu. Kat kat giyinmeme rağmen çok üşüdüm. Eee, kaç derece fark ediyor yukarısı!”
İSTANBUL 2010’A KATKI
Projenin öyküsü dağdan indiği ve kendini boşlukta hissettiği döneme rastlıyor. Eski Seyrantepe Oto Sanayi Sitesi’ndeki stüdyosunda yaptığı çekimlerden tatmin olmayınca, ara sıra nefes almak için çıktığı çatıda; aklına ‘İnsanlar yaşadıkları yerden nasıl manzaralar izliyor?’ sorusuyla birlikte projenin ismi takılıyor: Çatılardan İstanbul. Kısa bir araştırmayla daha önce bu tip bir çalışma yapılmadığını fark edip heyecanlanıyor.
Her şey yolunda giderse hem yarına bir belge bırakarak 15 yaşında geldiği ve kendini bulduğu İstanbul’a vefa borcunu ödeyeceğini düşünüyor; hem de 2010 kültür başkentine katkı sağlayacağını. İstanbul’un en güzel göründüğünü düşündüğü yüksek binaları bir bir gözünün önünden geçiyor. Bir liste yapıp yola çıkıyor.
İşe Avrupa’nın en yüksek binaları arasında sayılan 4.Levent’teki Sapphire İstanbul ile başlıyor. Onu Maslak’taki Sun Plaza, Sultanahmet’teki İstanbul Erkek Lisesi, Galata’daki The Marmara Pera, Gayrettepe’deki Astoria ve Trump Tower takip ediyor. En güzel manzaralardan biri dediği Çamlıca Tepesi ve Havantepe de projeden nasibini alıyor. Listesindeki kamusal binalarsa bürokratik engellere takılıyor.
BULUTSUZ İSTANBUL ÇOK ÇİRKİN
Altun, en güzel kareyi Sapphire’de yakaladığını söylüyor. En eşsiz saatleri; güneşin battığı, havanın kararmaya başladığı, günün geceye karıştığı zamanlar olarak nitelendiriyor. Bulutların yoğun olduğu kareleri anlata anlata bitiremiyor. Hatta İstanbul’un güzelliğini bulutlarla özdeşleştiriyor: “İstanbul’u bulutsuz gördüğünde boş bir tarlaya bakıyor gibisin. Öncelikle çarpık mimari göze çarpıyor. Hiç estetik değil. Toprağına yazık edilmiş bir şehir. Aslında çirkin ve kasvetli. Benim çıktığım havalarda birkaç fotoğraf var ki, çamur deryası. Bu şehir planlı olsaydı çok daha başka olurdu.”
Çocukluğu Artvin’in dağlarında geçiyor ama bu, yükseklik korkusunu yenmeye yetmiyor. İstanbul’un en yüksek binalarında korkusunu uzun tripodlar kullanarak kontrol altına almaya çalışıyor. ETS Group’un sponsorluğunda 80 fotoğraftan oluşan kitabın sanatsal değeri olmadığını belirtirken en çok İstanbul belediyelerinin işine yarayacağını ifade ediyor: “Bu kitap 2010 yılında İstanbul’a dair bir belge. Biz yaşar mıyız yaşamaz mıyız bilinmez ama, 30 sene sonra bir kütüphane rafında, birisinin gördüğünü ve ‘Vay be! İstanbul böyleymiş’ dediğini düşünün. Aslında bütün hikaye bu. Amaç o zaman hasıl olacak.”
Şenol Altun’un yeni hayali, aynı projeyi New York çatılarında gerçekleştirmek. “Bence bu projenin yapılacağı tek şehir orası. Düşünsenize 1929’da yapılmış ilk yüksek binası” diyen Altun bu projenin verdiği hazla kariyer hedefini birleştiriyor: “Gözüm yükseklerde artık.”
MANZARANIN İÇİNDE HİSSEDECEKSİNİZ
15 yıldır moda, reklam, mimari, seyahat ve set fotoğrafçılığı yapan Şenol Altun bugüne kadar hiç sergi açmamış. Ancak şimdi öncelikli hedefi, ‘Çatılardan İstanbul’u bir sergiyle paylaşmak. Altun “Kitabın çok büyük iddiası yok” dese de sergide iddialı. Fotoğrafları şimdiye kadar kullanılmamış en yüksek ebatta basmak istediğini belirten Altun “Görenler, kendilerini sanki o manzaranın içinde duruyor gibi hissedecek” diyor. Sergi hazırlıklarına başladığını ve salon aradığını ifade eden Altun, serginin şubat ortasında sadece fotoğraf severlerle değil İstanbul severlerle de buluşacağını söylüyor.
ALAYLI YETİŞTİ, OKULLU OLDU
Artvin’den İstanbul’a taşındıklarında 15 yaşındaydı. Şiveli konuştuğu için uyum dönemi bir buçuk yıl sürdü. Bu uyum sürecinde ağabeyinin gümrükten aldığı, evdeki vitrinin nadide objesi Zenith fotoğraf makinasını keşfetti. 36 kareden sadece üç tanesi iyi görüntü verince kendince bir matematik geliştirdi. 1’den 36’ya kadar yazıp her pozu ve diyaframı kaydetti. Hatalarını bu yöntemle sonlandırdı. Çarşaf katlamayı öğrettikleri gün turizm meslek yüksekokulunu bıraktı. Fotoğrafçılık eğitimi almak için, Marmara Üniversitesi Fotoğrafçılık Bölümü’ne girdi. Reklam ve modanın önde gelen fotoğrafçıları Hasan Hüseyin, Sevil Sert ve Nazif Topçuoğlu gibi isimlere asistanlık yaptı. Axess, Beymen, Turkcell, Adidas, Coca Cola, Hilton ve Vadofone gibi markaların reklam ve kataloglarına; Elle, Harper’s Bazaar ve Marie Claire gibi dergilerin de editoryal moda çekimlerine imza attı. Travel & Leisure Dergisi içinse seyahat fotoğrafçılığı yaptı.
Altun’un ilk kitabı Hakan Evrensel’in ‘Güneydoğu’dan Öyküler’ kitabından esinlenerek çekilen ‘Nefes: Vatan Sağolsun’un fotoğraflarından oluşuyor. Bin 500 adet basılan ‘Çatılardan İstanbul’ 101 liraya satılıyor. Altun, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Kadip Topbaş’a da özel bir mesajla imzalı bir kitabını ulaştıracağını belirtiyor.