Güncelleme Tarihi:
Ayşe ve Cemal, illegal yollardan çocuk sahibi oluyor. Ancak Ayşe, kendi doğurmadığı bu bebeği kabullenmekte güçlük çekiyor. Bir oyuncu için Ayşe’yi oynamak nasıldı?
Selen Uçer: Ben bu rolü oynadığım için kendimi şanslı hissediyorum. Çünkü böyle klişelerin dışında kadın karakterler çok az yazılıyor.
Film aslında günlük hayatta da duyduğumuz, belki birebir şahit olduğumuz bir konuyu ele alıyor. Sizce hangi noktada diğerlerinden ayrışıyor?
Selen Uçer: Evet, aslında çok anlatılmış bir hikâye; bir çift İstanbul’a gelir ve büyük şehirde yeni bir hayat kurmak ister... Biz pek çok kez anlatılmış bu hikâyeyi daha gerçekçi tarafıyla aktarıyoruz, klişeleri farklı bir taraftan görüyoruz. Bu yüzden beni heyecanlandıran bir film oldu “Can”.
Sizce Ayşe neden anneliği kabul edemiyor?
Selen Uçer: Her kadının hayal kırıklıkları vardır. O hayal kırıklıkları da bazı şeyleri olduğundan farklı görmemize ya da olan şeyi idrak edemememize yol açar. Sanki gözümüze bir perde iner. Ayşe’nin hayatında da hiçbir kararı kendisine bırakılmamış. Tek kararı, ailesinin değil de âşık olduğu erkeğin yanında kalmak olmuş. Sonra onunla birlikte bir yolculuğa çıkmış ama bu da ona sorulmamış. Ayşe, sırf eşini sevdiği için bir kararlar silsilesinin içine girmiş. Evlat ediniyorlar ve sonra hayatla tek başına kalıyor; hiç seçmediği birtakım şeylerle. Ve orada kendine dürüst davranıyor. O hayal kırıklığıyla çocuğu kabullenemiyor. Birçok süreçten geçtikten sonra, ki filmde bu altı sene, gözündeki perde kalkıyor. Bakıyor ki yanında altı senedir anneye ihtiyaç duyan bir dostu var. Sonra da anne rolünü kabul ediyor.
ERKEK NE HALE GELİYOR DA ŞİDDET UYGULUYOR?
Film, klişeleri farklı bir taraftan görüyor dediniz, nasıl bir fark bu?
Selen Uçer: Bu filmde bin kere izlediğimiz şeylerin başka bir tarafına ışık vuruluyor. Ayşe, hep sevecen, kucaklayan, yemek yapan anne klişesinin dışında bir kadın. “Can”, aynı zamanda Türkiye’deki toplumda kadın ve erkek rollerinin yarattığı baskının nelere yol açtığına da alışmadığımız taraftan bakıyor.
Ayşe ilk başta mağdur gibi görünüyor ama verdiği mücadeleyi görünce öyle olmadığını görüyoruz. Bu anlamda mağdur kadın imajı da yıkılıyor değil mi?
Selen Uçer: Bu hikâyede mağdur bence erkek. Aslında bütün hikâyelerde mağdur erkek. Kadına şiddet uygulayan erkek ne hale geliyor da bunu yapıyor? Hangi süreçler onu o noktaya getiriyor? Bunu düşünmek lazım. Bize doğduğumuzdan beri verilen roller, üzerimizde baskı oluşturuyor, o baskılar da bireyde birtakım bozuklukları dışarı çıkarıyor.
Siz evlat edinmeyi düşünür müsünüz?
Selen Uçer: Bu filmin aslında evlat edinmekle hiçbir alakası yok. O, hikâyenin küçük bir parçası sadece. Ben şehirde yaşamış, belirli bir dünya görüşüne sahip biri olarak evlat edinmeye gayet pozitif bakıyorum. Ama Ayşe bunu anlayabilecek durumda değil. O doğurmalı ki kadın olduğunu hissetsin.
SUNDANCE’DE FİLMİ İZLERKEN AĞLADILAR
Filmin birçok ödülü var...
Serdar Orçin: Evet, “Can” Altın Portakal’da Behlül Dal Halk Jürisi Özel Ödülü’nü, Sundance Film Festivali’nde de Jüri Özel Ödülü’nü aldı. Antalya’da halk tarafından çok büyük bir coşkuyla karşılandı. Sanki gösterildiği gün anlaşıldı o ödülü alacağı.
Selen Uçer: Seyircinin duygusal bir tepkisi oldu.
Serdar Orçin: İşin şaşırtan yanı, Sundance’de de öyle oldu. Filmi izlerken ağlayanlar vardı. Her filmden sonra “soru-cevap” yapılıyor orada, seyirciler film ekibine sorular yöneltiyor. Beş gösterimde de salonun dörtte üçü “soru-cevap”a kaldı, yetmedi fuayede devam ettik. Çünkü hikâye onları enterese etti. Hem hikâyeyi anlamak hem de karakterleri tanımak istedikleri için sorular sordular. Bizim için de acayip bir deneyim oldu; hem orada diğer yarışma filmlerini izlemek hem de bizim filmimizin onların arasındaki yerini görmek açısından.
Sundance’de nasıl yorumlar aldınız?
Serdar Orçin: Karakterler ve durum çok ilgilerini çekti. Oradaki filmleri arka arkaya izleyince, sizin filminizin neden orada olduğunu anlıyorsunuz. Çünkü hepsi çok farklı, hiçbiri bir diğerine benzemiyor. Bizim film de hepsinden farklıydı.
“OLMASI GEREKENLERLE” BÜYÜYORUZ HEPİMİZ
Filmde, Cemal’in Cem’e dönüşmesini de görecek izleyici...
Serdar Orçin: Bir şeyler değişiyormuş gibi oluyor ama aslında bir şey değişmiyor. Hayatlarına farklı bir açıdan bakıyor ama aynı koşulları yaşamaya devam ediyorlar. Cemal’in hanı hamamı oluyor ama çok mutsuz. Ayşe’nin de hiçbir şeyi yok ama hayatına farklı bir açıdan bakınca çok mutlu bir insan oluyor.
Cemal rolünde sizi en çok çeken özellik neydi?
Serdar Orçin: Çatışmaları...
Cemal karakteri, toplumdaki “erkek olma kuralları”nın nasıl yıkıcı olabileceğini de gösteriyor, değil mi?
Serdar Orçin: Erkek askere gidecek, evlenecek, çocuk sahibi olacak... Bunların bir tanesinde bile kayma olursa, arıza çıkıyor. Bu hayatta kendi seçimini yapabilmekten daha özgür ve zor bir şey yok ama oraya gelebilmek çok zor.
Selen Uçer: “Olması gerekenlerle” büyüyoruz hepimiz ama belki de her bireyin farklı istekleri, seçimleri, güdüleri var. Bunları kabullenmek gerekiyor.
Siz seçimlerinizi özgürce yapabildiniz mi bugüne kadar?
Serdar Orçin: Kim, hangi birimiz ya da kaç kere? Ama en azından seçtiği mesleği yapabilen ender insanlardanız. Büyük bir çoğunluk bunu yapamıyor, biz en azından öyle bir şansa sahibiz. Bu arada Şehir Tiyatroları da kapatılamaz!
“DEVLETİN TİYATROSU OLUR MU?” DEMEK SAÇMA
Selen Hanım, siz röportajdan sonra oyun provasına yetişeceksiniz. Hangi oyun için hazırlanıyorsunuz?
Selen Uçer: Laçin Ceylan’ın yönettiği “Yeni Kiracı” oyunu için.
Serdar Bey şehir tiyatrolarını hatırlatmışken fikrinizi öğrenebilir miyim bu konuda?
Selen Uçer: Ben dört sene Amerika’da kaldım, Türkiye’deki ilk işim Şehir Tiyatroları’ndaydı. Çok önemli insanlar Şehir Tiyatroları’ndan çıkmıştır. Orada özgür hikâyeler anlatılır, oradaki hikâyelere müdahale edilmesiyle başladı bu durum. İnsanların hikâyeleri ve fikirleri duyulmak istenmiyor. Trajik olan da bu zaten.
“Hayır, bu hikâyeyi anlatamazsın” diye bir durum var ortada ve bu korkunç bir şey. Bunun politik konulara alet edilmesi de çok saçma. Reforme etmek gerekir mi? O başka bir konu...
Serdar Orçin: Türkiye’nin ve dünyanın en eski sanat kurumlarından bir tanesi... Darülbedayi... Pamuklara sarılıp korunması gereken bir şeyi darmadağın etmek isteyen zihniyeti kabul etmek mümkün değil. Elbette ki zamana uydurmaya çalışmak, reform yapmak gereklidir ama “Bu böyle olacak” demek de doğru değildir. Bir de “Devletin tiyatrosu olur mu?” deniyor. “Devletin hastanesi, okulu, karayolu olur mu?” demek ne kadar saçmaysa, “Tiyatrosu olur mu?” demek de o kadar saçma. Hastane, okul bir vatandaş için ne kadar haksa, tiyatro da öyle bir haktır, devlet de bunları mükellef etmesi gereken bir kurumdur.
6 YIL SONRA BU FİLMDE BULUŞTUK
Birlikte bir projede yer almak keyifli miydi?
Selen Uçer: Biz Serdar’la Haldun Dormen’in yazıp yönettiği “Kantocu” adlı müzikalde tanışmıştık. Altı sene sonra da bu filmde bir araya geldik. Çalışması çok rahat birisidir Serdar.
ACIKLI SAHNEERDEN SONRA DONDURMA YİYORDUK
Küçük oyuncu Berkan, nasıldı sette?
Selen Uçer: Çok iyi anlaştık. Çok acıklı sahneler çekip sonrasında dondurma yiyorduk. Oyunculuk oyununu çok severek oynuyor. Daha önce böyle bir çocuk oyuncuyla karşılaşmamıştım, çok disiplinli.