Güncelleme Tarihi:
A Takımı’nın kaptanı, mahallenin abisi SAVAŞ AY itiraf ediyor
Fonda telsiz sahnede biz!
Savaş Ay kimdir? Güçsüzlerin dostu, kötülüklerin amansız düşmanı, varoşların sevgilisi, mesaj kaygılı bir gönül adamı mı? Ya da bazılarına göre popülist medya kahramanı mı? Türk olup da onu tanımayan yoktur herhalde. Programına bakılırsa tüm Türkiye ona pek bayılıyor. Sık sık verilen sokak çekimlerinde ‘‘Savaş Ağbi’’nin üzerine atlayan atlayana. O da anlaşılan pek sevmiş ‘‘Halk Adamı’’ pozisyonunu ki el sıkışmadığı, öpüşmediği adam yok. Bu gidişle program yakında ‘‘Savaş Ağbi'ye sevgi seli’’ haline dönüşecek. Bize de geriye istesek de istemesek de onun hafif külhanbeyi tavırlarına alışmak kalıyor!
Savaş Ay'ın Arnavutköy sırtlarındaki boydan boya boğaz manzaralı evine girdiğimizde, bir an ekip arabasına binmiş gibi olduk. Savaş Ay, evde müzik yerine polis telsizi dinliyordu! Yani bir insan mesleğine bu kadar aşık olabilirdi. Hatırımız için telsizin sesini kıstıysa da aklı hep oradaydı, biliyorduk.
13 yıl yaptığı savaş muhabirliğini A Takımı için bırakan Savaş Ay, bir zamanların ünlü sanatçısı Şükran Ay ile sihirbaz Turan Turanlı'nın oğlu. Müzisyenlik yeteneği de buradan geliyor zaten. Evde kanundan bongoya kadar her türlü müzik aleti mevcut. Fotoğraf çekimleri sırasında ortadaki aletlerle küçük bir doğaçlama olayına girdik ama itiraf edelim bizim yüzümüzden berbat birşey çıktı. Şimdi de buyrun Savaş Ay ile ‘‘sahici’’ röportajımıza.
HABER ŞOV İCAD ETTİM
A takımı ilk beş sene önce başladığında üç dört hafta sonra anladık ki biz klasik formatı tutturamayacağız. Çünkü haber programları genellikle, takımlı, kravatlı, eli yüzü düzgün insanlar tarafından sunuluyor. Ben bunu yapamazdım. Sonra sokağa çıkınca bize hayatınızı anlatın’dan ziyade onun hayatına dahil olmak, dertleşmek, sokak ortasında tolk şov. Haber şov diye bir şey icad ettim.
İÇTİM Mİ SIKI İÇERİM
Ben sık içmem ama içtim mi sıkı içerim. Çenem açılır, sağa sola bulaşırım. Özel olarak gider hır çıkartırım. Bunun yapamıyorsam şiir okurum ki o da başka bir felakettir. Şarkıya girdiğim zaman yandığımın resmidir. Yani oradalarda keşfederim kendimi. Aslında bela bir herifim.
Polis telsizini 24 saat mi dinliyorsunuz?
- Uyanık kaldığım her vakit dinlerim.
Yatak odanıza almıyorsunuz yani.
- Yooo orada da dinlerim.
Romantik anınız yok mudur sizin?
- Polisiye olayların romantizmi dehşettir. Bioritmi etkiler.
Adrenalin mi salgılıyorsunuz?
- Herşey, adrenalin de dahil.
Yani her ne durumda olursanız olun, ilginizi çeken bir olay olduğu zaman giyinip gidiyor musunuz oraya?
- Kesinlikle doğrudur. Yav bir insan işini, yaşamına, sevgilisine, çocuğuna yeğ tutuyorsa en iyi sevişme işiyle olur. Polis telsizi fantazi aracı...
Polisler bunu duymasın!
- Trafik çevirmeleri anons edilirken bioritm artıyor. Araba kovalaması mesela. Kaçan araba var, kovalıyor ekipler. O zaman çok iyi oluyor herşey. Ha ha ha!
Sokakta üşüdüğünüz için mi stüdyoya geçtiniz? Biz bakarken bile üşüyorduk...
- Yok şimdi çok kıyak bir numara yapacağız. Bir TIR’ı stüdyo haline getireceğiz ve insanların olduğu yere gideceğiz.
Bu sefer herkes mahallesinde donacak yani. Şart midur?
- Ağızdan çıkan buhar etkileyici oluyor.
Hiç hasta oldunuz mu?
- Ben olmadım ama konuklardan çok telafat verdik.
Belki öpüşken bir adamım
Programda herkesle öpüşmek zorunda mısınız? Programın yarısı şapur şupur öpüşme ile geçiyor...
- Evet bazen öyle oluyor. Bir kere 23 Nisan törenlerine gidelim çocuklarla konuşalım dedik. Hepsi düzenlerini kurmuş, haftalarca çalışmışlar, milimetrik hareketleri belli öyle duruyorlar. Fakat benim girmemle beraber perişan oldu ortalık. Bir tanesi ‘‘Savaş Ağbi, öpücem’’ dedi ve bitti. Ben o gün herhalde 1000 kişiyle öpüştüm. O bölümü de öyle yaptık.
Tamam ama neden montajda atmıyorsunuz? Bakın herkes Savaş Ay'ı ne kadar seviyor diye göstermek için mi?
- Nerede sürekli öpüşüyorum ya?
TEM yolunda bulunan ceset haberinde bile 20 kişiyle öpüştünüz...
- Ama orada zaten bunu anlatmak istemiştik. Polisler, muhabirler nasıl oluyor da ortada kan revan içinde bir ceset varken espiri yapabiliyor diye. İnsanlar kedi ölüsü bile gördüklerinde fena oluyorlar. Seyircide vardır ya ‘‘Siz artık akbaba olmuşsunuz. Siz artık leş kargası olmuşsunuz. Para kazanacaksınız, reyting alacaksınız diye yaptıklarınıza bakın’’ düşüncesi. Biz de diyoruz ki ‘‘Ey aziz seyirci. Bu soruları soruyorsunuz bunun yanıtı ne acaba? Bu kadar betonlaştı mı polis ve muhabirler? Zaten oradaki kameraman genç kız da çok güzel anlattı. Şimdi etkilenmiyorum ama sonra fena oluyorum dedi. Yani duygular erteleniyor. Bir betonlaşma söz konusu değil.
Öpüşmelerinizle bunun ne alakası var?
- Bilmem belki öpüşken bir adamım.
Siz haber programı mı yapıyorsunuz, haber şov mu yapıyorsunuz?
- A takımı ilk beş sene önce başladığında üç dört hafta sonra anladık ki biz klasik, normlara uygun, o güne kadar belletilen, öğretilen ya da gördüğümüz bir haber program formatını tutturamayacağız. Çünkü haber programları genellikle takım elbise giyen, kravat takan, genellikle eli yüzü düzgün insanlar tarafından sunuluyor ya da hazırlanıyor. Ben bunu yapamazdım. Sonra sokağa çıkınca bize hayatınızı anlatın’dan ziyade onun hayatına dahil olmak, gidip dertleşme, sokak ortasında bir tolk şov. Şimdi tolk şov olunca, şov girince işin içine ama haber tarafı da durunca o zaman haber şov diye bir şey icat ettim. Sonra altını çize çize ‘‘televizyonda sokak tolk şovunun ve haber şovun mucidi ve ustası Savaş Ay’’ diye bir şey yaptık.
Peki bu şov, haberi ezmiyor mu bir yerde?
- Bazen şovun öne çıktığı, haberin geri plana atıldığı hatta haberin tümüyle yok olduğu dönemler oldu. Bu önce bizi huzursuz etti. Seyirciyi bazen memnun etti. Sonra bir orta noktasını bulduk bunun. Ya da öyle vehmediyoruz. Şimdiki formattan gerçekten memnunuz.
Reyting mi sizi bu hallere getirdi?
- Şimdi reytingleri hiç takmıyorum filan demek ikiyüzlülük olur. Herşeyi reytinge endekslemek de başka bir yanlış getiriyor. Programı yaygın ve saygın tutabilmek bütün mesele. Maksimum noktada etik anlayışını, haberin kendi içinde olması gereken unsurları saklı tutarak her düzeyde insana ortak bir dil oluşturarak nasıl sunarız? Bunların sentezinde ortaya bir şeyler çıkıyor.
Kimler izlesin istiyorsunuz programınızı?
- Çocuklar izlesin istiyorum en başta, çünkü ben çocuklara çok inanıyorum.
Biraz ağır değil mi çocuklar için?
- Çok haklısınız. İlk iki sene çocuk seyirci bizim için önemli ve dominanttı. Hard news (Sert Haber) dediğimiz olayları aşağı yukarı hiç kullanmazdık. Büyük kampanyalar açıyorduk. Lösemili çocuklar için kampanya, beyaz tebeşir kampanyası. Fakat o zaman ortada diğer televizyonlar yoktu. Birdenbire diğer televizyonlar gündeme gelip ortalık kurt sofrasına dönünce yumuşak habercilik hakkın rahmetine kavuştu. O zaman bununla ortalamasını bulabildik. Tatlı sert bir program yapalım dedik, saatini geriye çektik. Şimdi 10-15 yaş kuşağı esas hedef kitlemiz.
Onlar için bile çok ağır değil mi programınız?
- Çocuklara ağır gelmesi, hafif gelmesi değil kaygı. Ben zaten bir masal anlatır gibi anlatırım. Savaş abi imajı, bir masalcı amcaya tekabül edecek bir süre sonra. Dikkat edin masallarda da hayatın en acı gerçeklerini verirler ama çocuğun alacağı şekilde verirler. Bu bizim kendimize vehmedişimiz. Beceriyor muyuz, beceremiyor muyuz bu ayrı bir tartışma konusu.
Ahu Tuğba ile İbrahim Erkal'ın muhabbeti bir çocuğu ne kadar ilgilendirebilir ki?
- Dikkat edersen insanları bir taraftan kan kampanyasına, bir taraftan lökosit kampanyasına, bir taraftan servislerin ıslah edilmesine çağrıyorum. Sanatçı otomatikman bu işin içine entegre ediliyor. Senede en az 10, 15 konser oluyor lösemili çocuklar için. Çocuklar izlesin diye oraya palyaço çıkaramam ama mümkün olduğunca bu empatik ilişkiyi kurmak istiyorum.
Kahramanlık peşinde misiniz?
- Onlar adına birilerinin itiraz etmesi ve yol göstermesi insanlarda bir ilgi odağı oluşturuyor. Ama bunun insana bir kahraman anlamı yüklediğini sanmıyorum. Sanki ailenin biraz daha okumuş ya da biraz daha ekonomik durumu iyi bir dayısı. Ben bundan çok memnunum çünkü ben öyle bir insanım. Ben mahallenin Murat abisi durumundayım.
Mahallenin starısınız yani...
- Artık star mı ne bilmiyorum. Adam sokağa çıktığında bir bakıyor arabası çekilmiş, çöpleri alınmamış, bir komiser ona kötü davranıyor. Simitçiyle, zabıtayla, polisle kavga ediyor. Devletin kendi otoritesinini dışında sokaktaki otorite diye bir şey var. Kim bunlar? Devriye gezen polis, otopark mafyasının değnekçisi. Peki bunlara kim karşı çıkacak? Savaş Abi orada ortaya çıkıyor. Böyle bir Murat abi potansiyeli var. Böyle bir kulvar var. Ben de bunun medyatik ayağıyım.
O zaman da kişiliğiniz çok baskın çıkıyor. Haber program mı, Savaş Ay gösterisi mi diye bir tereddütümüz oluyor.
- Bütün programlarda var bu. O programın yapımını ve sunumunu bir kişi yapıyorsa böyle olmak durumunda. Çok doğal çünkü program neticede benim. Ben oluşturuyorum, ben yönlendiriyorum.
Peki Yeni Yüzyıl'daki yazılarınızı kime yazıyorsunuz?
- O da sokak çocuğu işte. Çok iyi yetişmiş, dil bilen, akademisyen yazarlar var. Okay Gönensin'e sizde mahallenin delisi yok, ben buna talibim dedim. O da bir deneyelim dedi.
Şehir çocuklarına racon mu öğretiyorsunuz?
- Birinin bazen birşeyler yapması gerekiyor.
Siz sokak çocuğu musunuz ki?
- Kesinlikle apartman çocuğu değilim. Ben sahne arkalarında büyüdüm. Kulislerde, otobüslerde, ücra kasabalarda, asker matinelerinin yapıldığı salonlarda, panayırlarda, sirklerde... Annem ve babam sepet gibi gezdiriyorlardı beni de yanlarında. Bu yüzden her tür kültürü bilirim.
Neden yaptığınız her şeyi insanların gözüne sokuyorsunuz? Kardeşini oyun oynarken öldürmüş olan bir çocukla konuşmadığınız için ‘‘e herhalde haber malzemesi yapacak değildim’’ diyorsunuz örneğin.
- Hayır o bir gönderme. Geçtiğimiz sene Esenler'de işlenen bir cinayetin göz tanığı iki çocuk vardı. Bütün medya konuşturdu çocukları. Ben de teselli etmiştim. Sonra malzeme yaptık diye çok eleştiri aldık. Bir tek de ben hata olduğunu kabul edip bir daha olmayacak demiştim. Göze sokma mı diyorsunuz. Peki. Benim anneannem derdi ki ‘‘oğlum bu milletin kulağı yoktur gözü vardır’’ derdi. Bazen de tam tersi. ‘‘Erkek milletinin gözü yoktur kulağı vardır’’ derdi. O yüzden kadınlar kocalarına ‘‘bak bugün biber dolması da yaptım, çok güzel yaptım, mis gibi kokuyor...’’ der. E adam yiyor zaten. Hayır söyleyecek. Bak evi nasıl temizledim.
Sarhoşlar yalansız olur
Programda uzun uzun sarhoş muhabbetleri yayınlamayı da çok seviyorsunuz...
- Çok keyifli ama. Bayılıyorum onlara
Neden?
- Sarhoşlar çünkü yalansız oluyor. Maskeleri düşüyor, süper-egoları kayboluyor. İçten oluyorlar. Kendileri oluyorlar.
Sizin sarhoş muhabettiniz nasıl olur?
- Ben sık içmem ama içtim mi sıkı içerim. Çenem açılır, sağa sola bulaşırım. Özel olarak gider hır çıkartırım. Bunun yapamıyorsam şiir okurum ki o da başka bir felakettir. Şarkıya girdiğim zaman yandığımın resmidir.
Bu durumda kavgacı adamın tekisiniz yani.
- Kesinlikle. Yani oradalarda keşfederim kendimi. Aslında bela bir herifim. Bu böyle barışçıl şeyin altında yatan öyle bir şey var.