Güncelleme Tarihi:
Yoksun. Nerdesin? Sen yoksan ben var mıyım? Kim kurtarabilir beni? Zaten sevdiğinden başka kim kurtarabilir ki sevgiliyi?
Peki hatırlıyor musun? Sonun başlangıcını hatırlıyor musun? Konser için Theatre des Champs Elysees’ye gitmiştik. Dördüncü sırada oturuyorduk. Eski talebelerinden Alexandre’ın (Tharud) konserinde ne kadar gurur duymuştun hatırlıyor musun? Daha sonra kulise gidip Alexandre’ı tebrik ettik. Otobüsle eve dönerken mutluluğu gözlerinde okumak mümkündü. Senin sağlığın için endişelenene kadar ertesi sabahki tek derdim Virgin Megastore’a gidip Alexandre’ın yeni CD’sini satın almaktı...
Sabah kahvaltı masasında bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamadın bile. Sen boşluğa bakmaya başlayınca da, çayı yanlış bir yere dökünce de ben çok korktum. Benim reaksiyonuma bakıp belki de aklımı kaçırdığımı düşündün. İster istemez doktora gittik. 80’li yaşlardayız artık...
Başarılı olmayan ameliyattan sonra eve geri döndüğümüz zaman üzerine titrememe izin vermedin. Haklıydın elbette ama elini tutmaya o kadar alışmışken elini bir anda nasıl bırakabilirdim? Başından sonuna kadar isteklerine saygılı oldum. Söz verdiğim gibi hastaneye götürüp bırakmadım seni. Tekerlekli sandalyeye mahkum olduğun zaman çıtımı bile çıkarmadım.
Eva benim de kızım ama uzaktan gelip her şeye karışması, birlikte verdiğimiz kararları sorgulaması ister istemez beni çileden çıkartıyor. Eva’nın iyiliğini istediğine şüphem yok, ama uzaktan konuşmak kadar kolay bir şey var mı? Eva’yla farklı evrenlerde yaşıyoruz...
Bazen senle de farklı gezegenlerde yaşıyoruz. Kasetten The Beatles’ın ‘Yesterday’ şarkısının çalındığı, yakın dostumuzun anlamsız, garip cenaze töreninden döndüğüm zaman pencere açık değil miydi? Ne düşünüyordun ki? Bütün mesele yük olmak mı?
Senin için zorluk çektiğimi düşünemezsin. Benim de kan şekerim var, halden anlıyorum. Saçını yıkamak, tuvalete gitmene yardımcı olmak, yatağını değiştirmek mesele değil... Sinirlenmene ne gerek var? Eva’nın gözyaşlarını tutamamasına aldırış etme sen. Seni, onun seni sevdiği kadar sevdiğime inandırmak için bazen akla karayı seçiyorum...
Hemşirelerle uğraşmak da zor aslında. Sana iyi davranmayan bir hemşireye söylediğim sözler, ettiğim temenniler beni bile şaşırtıyor. Oysa sen de melek değilsin, bana her zaman yardımcı olduğunu söylemek güç. Biraz su içmek o kadar mı zor?
Olsun. Bizim aşkımızla üstünden gelemeyeceğiz bir engel yok. Yeter ki sen rahat ol... Çiçekler içinde hayal ediyorum seni... Taze kesilmiş çiçekler arasında...
HANEKE’NİN AŞKI FİLMEKİMİ’NDE
İşte bu satırlar, Avusturyalı yönetmen Michael Haneke’ye Cannes Film Festivali’nde bu yıl ikinci Altın Palmiye ödülünü getiren ‘Amour’dan (Aşk). Yılın en iddalı filmlerinden biri. ‘Hiroshima Mon Amour’ filmiyle tanınan Emmanuelle Riva’yla, ‘Un Homme et Une Femme’ ve ‘The Conformist’ filmlerinin oyuncusu Jean-Louis Trintignant’ın başrollerini paylaştıkları ‘Amour’, aşkın ölüm üzerinde, ölümün de aşk üzerindeki gücünü sorguluyor.
Haneke’nin müzik kullanmadığı filminde ölüm, acı ve zor. Kışın karanlık aydınlığında yaşanan hastalık, bütün gerçekçiliği ve bütün çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor.
Riva ve Trintignant ikilisinin canlandırdıkları Anne ve Georges iki eski müzik öğretmeni. Piyano ve sayısız kitapla süslenen konforlu evlerinde yaşadıkları hayatta dini sembollere de, kızlarından başka eve gelip giden aile üyelerine de yer yok...
Yönetmen Haneke, müzik ve edebiyat çevresinde inşa edilmiş rahat bir hayatın, zamanın acımasız çarkına kurban edilişini anlattığı ‘Amour’ filminde rol verdiği Jean-Louis Trintignant’a gelince... 10 yıl önce başarılı kızı, oyuncu Marie Trintignant’ın trajik ölümüyle beyazperdeye veda eden Trintignant ‘Amour’da yalnız son yılların değil, hayatının da performansını veriyor...
Michael Haneke çok sevdiği bir kişinin acı çekmesini ve yaşamını yitirmesine tanık olduğu için ‘Amour’u yapmaya karar vermiş. Sevip defalarca seyredilecek bir film olmayan ‘Amour’u beğenen sinemaseveler bile filmin bir an önce bitmesi için sabırsızlandıklarını itiraf ediyorlar.
Önümüzdeki günlerde Filmekimi’nde gösterilecek olan ‘Amour’un Paris galasında, film sona erdiÄŸi zaman MK2 Bibliotheque sinemasının büyük salonuna sessizlik hakimdi. Birkaç saniye sonra bu sessizlik, içten hıçkırıklarla aÄŸlayan bir kadının sesiyle son bulacaktı...Â
İSVEÇ’İN YÜKSELEN DEĞERLERİ
Kendilerini müziğe adamış üç genç insanda sıra. Kristian Matsson, Johanna ve Klara Soderberg adlı bu üç genç İsveçli müzisyen, bugün müzik dünyasının yükselen değerlerinden...
İlk Yardım Çantası
Folk/Country türünde müzik yapan iki kız kardeş Johanna (1990) ve Klara Soderberg’in (1993) kurdukları First Aid Kit grubu bu yıl ikinci albümleri ‘The Lion’s Roar’u piyasaya sürdüler. Jack White’ın büyük hayranı olduğu First Aid Kit grubu yeni albümüyle efsanevi müzisyen Patti Smith’i ağlatmayı başarmış...
Amerikan müziğiyle beslenen First Aid Kit zengin armonileri ve derin şarkı sözleriyle hem Avrupa hem de Amerika’da bu yaz en çok konuşulan gruplar arasındaydı. ‘The Lion’s Roar’ albümünün en iyi şarkısında Soderberg kız kardeşler bizleri Emmylou Harris, Gram Parsons, June ve Johnny Cash gibi efsanelerin Laurel Canyon günlerine davet ediyor. Şarkının adı ‘Emmylou’.
Yeryüzündeki En Uzun Boylu Adam
Kristian Matsson dünyadaki en uzun boylu adam olmasa da yaptığı müzikle dikkatleri üzerine çekebilen bir müzisyen. Folk/Blues türünde yaptığı albümlerle adından söz ettiren Kristian’ın Billboard albümler listesine 35 numaradan giren 2012 albümü ‘There’s No Leaving Now’dan öne çıkan şarkılar ‘Leading Me Now’, ‘1904’, ‘Revelation Blues’ ve ‘To Just Grow Away’. Bazı müzik eleştirmenlerinin Bob Dylan’ın gençliğiyle kıyasladığı Kristian Matsson’ın 2010 yılı EP’si ‘Sometimes The Blues Is Just A Passing Bird’de yer alan bir şarkısı bu yıl dinlediğim en güzel şarkılardan biri olan ‘The Dreamer’.