Güncelleme Tarihi:
İLK AŞK
Yön: Nihat Durak
Oyn: Çetin Tekindor, Erol Günaydın, Vahide Gördüm
Tür: Romantik-Dram
İlk aşkın yerinin başka olduğu söylenir durur hep, ilk aşk unutulmaz denir.
O aşk özellikle de herkesin herkesi tanıdığı küçük bir yerde yaşanmış ve ilişki bitse de sonrasında görüşmeler devam etmişse insan üzerine bıraktığı etki farklı olur. Şehir karmaşasında ilk aşk unutulabilir belki. Ama bir köyde, bir kasabada durumun farklı olma ihtimali yüksektir.
İşte İlk Aşk’ın ilk aşkları 1990’ların başında böyle küçük ve şirin bir kasabada hayat buluyor.
İlk aşkı, denize kıyısı olan bir Ege kasabasında, üç kuşak üzerinden ele alıyor film.
Olaylar kasabanın ileri gelenlerinden Arifoğulları ailesinin en büyüğü Arif Arifoğlu’nun (Erol Günaydın) ölümüyle başlıyor. Arif’in ölümünden hemen sonra 40 yıl önce Kore Savaşı’nda öldüğü sanılan ailenin ortanca oğlu Asaf'ın (Çetin Tekindor) kasabaya dönmesi yıllardır saklanan sırların ortaya çıkmasına yol açıyor. Asaf ve kardeşi Azmi’nin (Tarık Pabuçcuoğlu) arasındaki gerginliğin nedeni ortaya çıkarken, Azmi’den ayrı yaşayan karısı Nevin (Vahide Gördüm) kendisinden yıllardır gizlenen gerçekleri öğreniyor.
Diğer yanda Azmi’nin oğlu Kemal (Halit Ergenç) de ilk aşkın kurbanı olmuş. Karısı (Dolunay Soysert) ve ilk aşkı, şimdiki metresi (Şenay Gürler) arasında bir seçim yapmak zorunda.
Küçük Ege ise çok daha naif ama bir o kadar da şiddetli bir aşk yaşıyor.
Üç kuşağın ilk aşklarına nasıl ve ne kadar sahip çıkabildiği sorusunun cevabıysa filmin sonunda.
ANNESİ OLAMAYACAK KADAR GENÇ!
İlk Aşk’ta bolca devamlılık hatası var. Ya bazı sahneler kurguda kesilmiş, araları doldurulamamış ya da devamlılık hafife alınmış.
Dört kuşak insanın olduğu filmde yaş problemleri de yok değil. Vahide Gördüm, Halit Ergenç’in annesi olamayacak kadar genç duruyor mesela.
Filmin en fazla sırıtan sahnelerinden biri hedef kitleyle ters düşen sevişme sahnesi.
İzleyici kitlesi olarak çocuklarıyla birlikte sinemaya gidecek olan aileleri hedefleyen İlk Aşk’taki Kemal ve sevgilisinin sevişme sahnesi hiç olmasa ya da perdeye farklı yansısa çok daha iyi olacakmış.
ÇOCUKLAR BU SAHNEYİ ÖRNEK ALMASIN
Bir hayvan sever olarak Ege’nin kız arkadaşına denizden çıkardığı deniz yıldızını verdiği sahnenin de hiç hoşuma gitmediğini söylemeliyim.
Ege, keşke içi boş bir deniz kabuğu verseydi ona. Ya da kalp şeklinde bir taş bulsaydı denizden.
Ya da ne bileyim, kız, Ege’ye “bak bu canlı, onu denize atalım, yaşasın” deseydi.
Yetişkinler olarak bir canlıyı öldürerek verilen hediyenin hiçbir değeri olmayacağını çocuklara göstermemiz gerekirken, bu sahne olmadı.
Onun yerine, o hiç beğenmediğim, yapıştırma yunuslara bile daha fazla katlanabilirdim!
ETKİLEYİCİ FİNAL
Şimdi film bu birkaç sahneden mi ibaret diyeceksiniz. Değil tabii.İlk Aşk, genelinde son derece sıcak ve hepimize tanıdık gelen duygular yansıtıyor perdeye.
Ege insanının sıcak, telaşlı, içten ve duygusal hali kimi zaman bir cümbüş, kimi zamansa duygu seli olarak çıkıyor karşımıza.
Ağabey kardeş arasında bir kadın yüzünden yaşanan gerginlik bazen güldürüyor bazen ayıplatıyor bazen de hüzünlendiriyor.
İlk aşkların, yasak aşkların yolu mutsuz yaşamlara çıkıyor.
Kimsenin mutlu olmadığı durumlardan bile gülmece çıkarttığı oluyor film. Ölünün ardından kadınlar evde dua ederken bahçedeki erkekler kalkıp dans edebiliyor mesela.
BABAM VE OĞLUM BENZETMESİ KAÇINILMAZ
Filmin finali ise çok iyi bağlanmış. Ağlatıyor, ama sinemadan tatmin olmuş bir şekilde çıkmamızı da sağlıyor.
Bence biraz perdedeki karakterlere daha çok da kendi yaşanmışlıklarımıza ağlıyoruz.
Bu filmi izleyen herkes İlk Aşk ile Babam ve Oğlum benzetmesi yapacaktır kendi kafasında.
Ege’de geçmesi, kalabalık, cümbüşlü bir aile ortamında yaşananları bir çocuğun gözünden anlatması, hem güldürüp hem ağlatması ve de tabii Çetin Tekindor faktörü ister istemez bu iki filmin adlarının yan yana anılmasına neden oluyor.
Bu benzetmeler İlk Aşk’ın izleyici sayısına nasıl yansıyacak, avantaj mı yoka dezavantaj mı olacak bekleyip göreceğiz.
Ama tüm bunlar bir yana, şunu söylemek gerek: İlk Aşk, birkaç hatası bir yana, başarıyla kotarılmış, baştan sona sıkılmadan izlenen bir film.
Verdiğiniz bilet parasının karşılığını alacağınız, hem gülüp, hem ağlayıp, hem de anılarınıza yolculuk yapacağınıza şüphe yok.
Filmden çıktığınızda aklınızda olması kuvvetle muhtemel iki şey var: ilk aşkın değeri ve söylemeden geçmek olmaz, Dolunay Soysert’in mükemmel oyunculuğu.
KADER
Yön: Zeki Demirkubuz
Oyn: Ufuk Bayraktar, Vildan Atasever, Engin Akyürek
Tür: Dram
Süre: 103 dk.
Tutku kaderimiz olursa
Zeki Demirkubuz’un son filmi Kader, galasının yapıldığı 43. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nin en çok beğenilen filmlerinden olmuş ve En İyi Film Ödülü’nü almıştı. Demirkubuz’un 1997 yılında çektiği Masumiyet’teki karakterlerin gençlik yıllarını anlatan filmin başrollerinde Vildan Atasever ve Ufuk Bayraktar var. Tutkulu, hastalıklı ve delicesine bir aşkı perdeye taşıyan Kader, usta yönetmenin imzasını taşıyan her filmde olduğu gibi gerçekçi anlatımı ve karakterleriyle dikkat çekiyor.
Bazı aşk filmleri vardır, bu aşklar sadece filmlerde olur dedirtir insana. İnandırıcı değildir.
Bir de bazı aşk filmleri vardır ki, her ne kadar akla zarar hikayeler anlatsalar da, gerçek hayattan fırlamış gibi dururlar ve izleyeni sarıp, sarmalarlar. İşte Zeki Demirkubuz imzalı Kader bu ikinci kategoriye giriyor.
Karşımızda, delilik bu dedirten ama bir o kadar da gerçek olan, modern dünyada fazlasıyla özlemini duyduğumuz tutkulu, saplantılı bir aşk var.
Hikayenin kahramanları Uğur ve Bekir’i, Zeki Demirkubuz sinemasını bilenler Masumiyet’ten tanıyorlar aslında.
Kader, Masumiyet’te (1997) Haluk Bilginer ve Derya Alabora tarafından canlandırılmış olan bu iki karakterin geçmişlerine, gençlik yıllarına götürüyor bizleri.
Bu kez Bekir rolünde Ufuk Bayraktar, Uğur rolünde ise Vildan Atasever’i izliyoruz.
Karşınızda, tutkulu bir aşkı mükemmel bir sinema diliyle perdeye aktaran, kaçırılması gerçekten yazık olacak bir film var.
Sevmek, aşık olmak, tutkuyla bağlanmak insana neler yaptırıyor anlamak, imkansızın peşinde koşan, akıl dışı ama gerçek karakterlerle tanışmak istiyorsanız Kader’i izlemeniz gerek.
CASINO ROYALE
Yön: Martin Campbell
Oyn: Daniel Craig, Eva Green, Judi Dench
Tür: Aksiyon - Macera
Süre: 144 dk.
O Bond, yeni James Bond
Tüm dünyanın James Bond’la tanışmasını sağlamış olan Ian Fleming romanı Casino Royale’in sinema uyarlamasıyla birlikte tarihin ilk sarışın James Bond’u Daniel Craig’le de tanışmış olduk.
Craig, öncesinde kendisi hakkında yapılan olumsuz yorumlara inat James Bond rolü için biçilmiş kaftan olduğunu kanıtlıyor bu filmde.
Ayakları yere basan, çatışmalardan teknoloji harikası cihazlar değil, bileğinin hakkıyla galip çıkan ve gerektiğinde acı çeken, gerçekçi bir Bond var karşımızda.
Bond’un, ilk görevinde, terör örgütlerine destek sağlayan Le Chiffre’yi poker masasında yenmesi gerekiyor. Gözünden kanlı yaşlar gelen bu kötü adamın da ona hazırladığı birkaç numara yok değil tabii. Bond, Le Chiffre’ye karşı mücadele ederken yardımcısı Vesper Lynd’e (Eva Gren) aşık olmaktan da alamıyor kendini.
Daha önce Goldeneye’ı da yönetmiş olan Martin Campbell yönettiği Casino Royale, soluk soluğa izlenen bir film. Gerçeklik duygusunun aksiyona ve teknolojiye kurban gitmediği, farklı ama son derece başarılı bir James Bond filmi izlemek istiyorsanız kaçırmayın.
UNUTULMAYANLAR
Yön: Ayhan Sonyürek
Oyn: Altan Erkekli, Göksel Kortay, Nevra Serezli
Tür: Dram-Komedi
Süre: 120 dk.
Yeşilçam nostaljisi
Unutulmayanlar, Eski Yeşilçam’ın ünlü oyuncularıyla nostalji yaşamak, Yeşilçam’ı anmak ve yaşlılar arası dayanışmayı anlatan bir film izlemek isteyenler için.
Film, İstanbul’u, aşık olduğu Leyla’nın (Nevra Serezli) seks filmlerinde oynaması üzerine terk eden yönetmen Aziz’in (Altan Erkekli) geri dönüş ve yarım bıraktığı filmi çekme hikayesini anlatıyor. Yıllar sonra şehre dönen Aziz işe eski dostlarını bulmakla başlıyor. Ama köprünün altından çok sular akmış, herkes farklı yerlere sürüklenmiş. Aziz’in ilk işi bir Karadeniz köyünde inzivaya çekilmiş, bir zamanların jönü Cihat Akın’ı (Gölsel Arsoy) yeniden kamera karşısına geçmek için ikna etmek oluyor. Diğer başrol için ise halen kırgın olduğu Leyla’yı oynatmamakta ısrarlı.
Ayhan Sonyürek’in senaryosunu yazıp yönettiği Unutulmayanlar, eski Yeşilçam filmlerine bir saygı duruşu niteliği taşıyor.
35 sene öncesinin çekim malzemelerini (lamba, kamera ve tahta şaryo gibi) kullanan filmin bir diğer önemli özelliği de Türk sinemasının Altın Çocuk lakaplı oyuncusu Göksel Ersoy’u 17, Nevra Serezli’yi ise 22 yıl aradan sonra sinemaya döndüren proje olması.
Laf arasında seks filmlerini de sorgulayan Unutulmayanlar’ın sinema filminden çok televizyon dizisini andıran bir hali var. Oyunculukların aksadığı, diyalogların sırıttığı sahneler de yok değil. Ancak tüm bunlar filmdeki naif ve içten çabayı görmemize engel değil.
Hoş bir finalle perdeyi kapayan Unutulmayanlar, yaşlı dayanışması izlemek ve Yeşilçam nostaljisi yapmak isteyenlerin keyif alacakları bir film.
SEVERANCE
KANLI MESAİ
Yön: Christian Smith
Oyn: Danny Dyer, Laura Harris, Tim McInnerny
Tür: Korku-Komedi
Süre: 90 dk.
Korku ve mizah yan yana
Kanlı Mesai konu itibarıyla pek çok karakterin sırayla ve feci şekilde can verdiği katliam filmlerini andırsa da içinde barındırdığı mizah öğeleri ve zekice yazılmış diyaloglar sayesine çok daha farklı bir yerde duruyor.
Bir Amerikan silah firmasının İngiliz ofisinde çalışan yedi iş arkadaşı, performanslarından dolayı şirket tarafından ödüllendirilip, hafta sonu için Macaristan ormanlarında bir paintball gezisine gönderiliyorlar. Gittikleri gezi, ölüme susamış katil ruhlu yağmacılar tarafından sabote edilince olanlar oluyor tabii.
Perdede araya mizah serpiştirilmiş bir korku, gerilim filmi görmek isteyenlerdenseniz, aradığınızı bir grup beyaz yakalının ölüm kalım savaşı verme hikayesini anlatan Kanlı Mesai’de bulabilirsiniz.
NOUVELLE FRANCE
UMUTLAR ÜLKESİ
Yön: Jean Beaudin
Oyn: Noemie Godin-Vigneau, David La Haye, Juliette Gosselin
Tür: Romantik / Dram
Süre: 142 dk.
Kanada’nın Titanik’i
35 milyon dolar bütçeyle Kanada’nın en pahalı prodüksiyonu olarak tarihe geçen Umutlar Ülkesi, arka planına tarihsel olayları alarak destansı bir aşk hikayesi anlatması nedeniyle Kanada’nın Titanik’i olarak adlandırılıyor.
Film, 1700’lerde Quebec’te yaşanan olaylara ışık tutup, tarih meraklılarına seslenirken, diğer yandan da etkileyici bir aşk hikayesi getiriyor perdeye.
1978 yılında Quebec’teyiz. Babasının hastalığını duyduğunda, Amerikan yerlileri ile yaşadığı yerden şehre gelen François Le Gardeur, burada asi ruhlu köylü Le Gardeur Marie-Loup’a ilk görüşte aşık oluyor. Yörenin papazı olan Blondeau’un da içten içe bir aşk beslediği Marie Loup, kızı ile yaşayan, özgür ruhlu bir kadın. Bölge üzerinde hak iddia edenler arasındaki gerilimin olumsuz yansımalarından François Le Gardeur ve Marie-Loup da nasiplerini alıyorlar.
Kadrosunda Gerard Depardieu ve Vincent Perez gibi ünlü isimleri de barındıran Umutlar Ülkesi, özellikle ilk yarısında bir türlü ilerlemeyen bir film. Ama bu, dönem onun filmlerine ilgi duyanları memnun etmeyeceği anlamına gelmiyor. Bir aşk hikayesi yanında anne-kız ilişkisini de tüm güzelliği ve duygusallığıyla perdeye yansıtan film, sonlardaki drama dozu yüksek sahneleriyle de izleyicinin duygularına dokunmayı, hatta hıçkırıklara boğmayı başarıyor.
ACIMASIZ HAYAT
Yön: David Ayer
Oyn: Christian Bale, Freddy Rodriguez, Tammy Trull
Tür: Aksiyon-Drama-Gerilim
Süre: 120 dk.
Savaş sonrası sendromu
İlk Gün (Training Day), Hızlı ve Öfkeli (Fast and Furious), Özel Tim (SWAT) gibi filmlerin senaristi olarak tanıdığımız David Ayer’in yönettiği Acımasız Hayat, serseri ruhlu bir adamın Los Angeles sokaklarında yaşadığı tehlikeli hayatı anlatırken, savaş sonrası sendromuna da değiniyor.
Körfez Savaşı’ndan geldikten sonra yaşadıklarının etkisini üzerinden atamayan Jim Davis (Christian Bale) polis ya da ajan olarak devleti için çalışmaya devam etmek istiyor. Ancak uyuşturucudan uzak duramayan ve pek güvenilir bir portre çizmeyen bu adam ne polislik ne de ajanlık için uygun. Jim bir yandan iş ararken diğer yandan da çocukluk arkadaşı Mike (Freddy Rodriguez) ile takılmaya, pis işlere bulaşma devam ediyor. Mike’in sevgilisi Sylvia (Eva Longoria), sevdiği erkeğin artık sürekli ve düzenli bir iş bulması için baskı yapsa da iki dost başlarını belaya sokacak turlardan bir türlü vazgeçmiyorlar.
Savaşın askerler üzerindeki psikolojik etkilerini satır aralarında perdeye yansıtan Acımasız Hayat, Los Angeles’ın suç ve tehlikeyle dolu arka sokaklarını da gözler önüne seriyor.
Christian Bale’in savaştan gelmiş sorunlu serseri tiplemesini görmek gerek. Bale, tüyleri diken diken eden anti kahraman portresinde mükemmel bir oyunculuk çıkartmış.