Güncelleme Tarihi:
Onun adını ilk olarak ‘Gümüş’ dizisinde duyduk. İlgiyle izlenen diziden sonra tiyatroda ‘Kadıncıklar’ adlı oyunda, ‘İnci’ adıyla hayat kadını rolüyle karşımıza çıktı. Son olarak da ‘Acı Aşk’ filminde… Önce ‘Gümüş’ oldu sonra ‘İnci’… Şimdi de rol aldığı filmde ‘altın’ çağını yaşayan Songül Öden’le konuştuklarımız…
‘Acı Aşk’ filminde rol aldınız Halit Ergenç’le. Filmde aşk var, aldatma var.
Bir adam ve ilişki yaşadığı üç kadının hikayesi... Bir adamın trajikomik halini eğlenceli bir şekilde anlatan bir film…
AŞKI DÜŞÜNMEMEK, YAŞAMAK LAZIM!
Halit Ergenç aşk için “Aşk acıdır da, tatlıdır da. Hayattaki her şey aşk. Kaç duygu varsa hepsinde aşk var. Bence hayata geliş sebebimiz aşk!” diyor. Peki siz ne diyeceksiniz aşk konusunda?
Aslında böyle soruları cevaplayamıyorum. Çok formülize edemiyorum. Düşünmemek lazım, yaşamak lazım. Çok güçlü bir duygu. Aşksız kesinlikle çok tatsız tuzsuz olur hayat. Aşk bir yemek gibi. Hazımsızlık yapabilir, ağzında güzel bir tat da bırakabilir.
Siz izleyiciyi şaşırtmayı seviyorsunuz. Filmde; evli bir adama aşık olan ama çok sevdiği halde aldatan, tutkulu, seksi… ‘Gümüş’ dizisinde sade bir kadın… Tiyatroda bir hayat kadını…
Evet… Keşke hep farklı roller gelse.
Birçok kişi sizi, Kıvanç Tatlıtuğ’la başrollerini paylaştığınız ‘Gümüş’ dizisiyle tanıdı. Hatta dizi Arap ülkelerinde de büyük ilgi gördü. Gümüş’ün bu kadar sevilmesinin nedeni neydi?
Gümüş çok sevildi, çok sıcak geldi insanlara. Çok samimi buldular.
‘GÜMÜŞ’ ÇOK BARIŞTIĞIM BİR ROLDÜ
Çok klasik bir rol ama çok ilgi gördü. Üç sezon boyunca ekranda yerini aldı. Konusu klasik olmasına rağmen…
Zaten dizinin sevilmesinin nedeni bu; çok klasik ama Yeşilçam senaryolarının bilinen hali ama Afyon’da böyle bir kız olabilir. Nasıl düşünür, nasıl nidaları vardır? Role inanmaya çalıştım, inandım. İnsanlarda sevdiler, sıcak buldular. Çok barıştığım bir roldü. Çok zorlanmadım çalışırken.
Gümüş’e kendinizden neler katmıştınız? Bu karakterle sizin hangi özellikleriniz örtüşüyordu?
Çok kararlı ve çok samimi oluşu... Gümüş iyiliğe inanıyor doğruluğa inanıyor, durduğu yeri değiştirmiyordu. Sabrının çok taştığı zamanlar oldu ama yine de durumunu değiştirmiyordu. İyilikle her şeyin değişeceğine inanıyordu. Çok bir şey yapmıyor, o yüzden kendi gibi durmaya çalışıyordu.
'Gümüş’ dizisinin ardından ‘Kadıncıklar’ adlı tiyatro oyununda rol aldınız.
Tuncer Cüceneoğlu’nun kitabından uyarlanan bir oyundu. Ben, Kerem Alışık (Parlak) ve Nurseli İdiz’le başrolleri oynadık. Oyun genelevde geçiyordu ve oradaki kadınların dramlarını anlatıyordu.
Siz orda hayat kadını olarak…
Çok genç ve zarif bir kız İnci. Bir adama kapılıyor. Ailesi "Evlenme" diyor ama kız dinlemiyor. Adam İnci’den zevkini alıyor. Nikáh da yapmıyor, kızı sokağa atıyor. Geneleve düşüyor İnci. Ama hep bir korku var aileden yana. Bir gün bulup onu vuracaklar korkusu... Parlak’la (Kerem Alışık) birbirlerine aşıklar ama bu sorunu aşamıyorlar.
Milyonlarca kişi sizi ‘Gümüş’ dizisiyle tanıdı ama onun öncesinde tiyatro oyunculuğu yaptınız. Nasıl başladı tiyatro maceranız?
Çocukluğumdan beri çok büyük bir ilgim vardı tiyatroya.
Konservatuarda okudunuz, eğitimini aldınız bunun.
Evet, konservatuarda okudum. Tiyatro eğitimi aldım, ayrıca yarı zamanlı şan eğitimi aldım. Devlet Tiyatrosu’nda çalıştım.
OYUNCU DANS EDEBİLMELİ, ŞARKI SÖYLEYİP, AKROBASİ YAPABİLMELİ!
Şan eğitimi almaya sizi iten neydi?
Tiyatro oyuncusu olmak için AST’da (Ankara Sanat Tiyatrosu) gördüklerimin beni ittiği açlıktı sanırım. Yani bir oyuncunun; dans edebilen, şarkı söyleyip akrobasi yapabilen ve diğer disiplinlerde de fikir sahibi olup, bu fikirlerle tiyatro arasında köprüler kurabilen bir formda olması gerekliliği gibi bir düşünce sebebiyle...
Ankara Sanat Tiyatrosu’nun (AST) size kattıkları...
Daha üniversiteye bile gitmeden; AST’da tiyatronun ne demek olduğunu öğrenmeye, rutin derslerin, yani ses ve konuşma, mimik, rol vs yanında tiyatro yaşamını, disiplini ve gerçek özverinin ne demek olduğunu anlayıp, kavramaya başladım. Sanırım benim hayatımda atılan bu ilk adımın doğruluğu beni tiyatro konusunda hep düzgün adım atmaya zorladı. AST sadece bir okul gibi değil, öğretmenin ötesinde eğitimin de anlamını kavratan bir yaşam alanıydı.
AST’da kursiyerlikle başlayan, şan eğitimiyle devam eden, sonrası bir sezon Trabzon’da ve üç sezon Diyarbakır Devlet Tiyatroları’nda çalışmalarınız olmuş galiba.
Ankara Sanat Tiyatrosu’nda kursiyerlik yaptım. Altan Erkekli’nin öğrencisi oldum. Sonra İstanbul’a geldim, Köksal Engür’le çalıştım. Onunla bir tiyatroda Atilla İlhan projelerine uyarlanmış iki kişilik bir çalışma yaptık. Sonra televizyonda TRT’de ‘Havada Bulut’ adlı dizide çalıştım. Evet, Trabzon ve Diyarbakır’da da çalıştım.
TELEVİZYON BİR PAZAR!
“Televizyon sinemaya uzanan bir basamak” demişsiniz.
Şu manada basamak dedim, aslında öyle düşünmüyorum. Televizyonla daha çabuk tanınıyorsunuz. Birileri sizi beğeniyor ya da beğenmiyor. Orası bir pazar. Dolayısıyla yapmak istediklerinizle birçok kişinin önüne geçiyorsunuz. Çünkü birileri görüyor sizi orda. Dolayısıyla da yapmak istediğim şey sinema olduğu için bu da biraz onun için yapılıyor hani. Haftalık bir dizi insanlar sizi daha çok tanıyor. Ki öyle de oldu, bu yüzden basamak dedim.
SAHNEDE OYNARKEN BİLE SAHNEYE ÖZLEM DUYUYORUM!
Hayallerinizin arasında sinema var ama sizin tiyatroya olan tutkunuz başka…
Evet aynen... Öyle ki ben sahnede oynarken bile sahneye özlem duyuyorum. Tiyatro benim için bir araç, amaç değil. Çünkü herkes gibi yaşadığım hayatla ve onun düzeni ile ilgili dertleri sorguluyorum ve yeni cevaplar üretiyorum. Bunları dile getirip ifade etmemin tek yolu tiyatro benim için. İnsanlar bu düşünsel mücadeleyi ifade etmek için başka başka araçları kullanır; kimi yazar, kimi beste yapar, kimi bilim adamı olur, kimiyse benim gibi oyuncu...
Hayata dair olan birçok şeyi öğrenmek istiyorsunuz sanırım. Sorgulayıp, üstüne gitmek...
Yani öğrenip, kavramak için atılması gereken sonsuz bir yol var ve ne yazık ki insan hayatı her şeyi öğrenmeyecek kadar sınırlı.
Oyunculuk ve hayat serüveninizde önünüzde uzun bir yol var.
Evet. Daha kat etmem gereken çok uzun bir yol ve öğrenmem gereken çok şey var. Ayrıca zaman bana bunları öğrenecek kadar cömert davranacak mı bakalım.
Bir oyuncuda gözlemledikleriniz neler?
Neyi, niye ve kime söylediğini bilen, oyunlarla ve bunları nasıl söyleyeceğini iyi bilen heyecan dolu oyuncuları ve onların ürettiği her işi takip ediyorum.
Televizyonda, tiyatroda, sinemada canlandırdığınız karakterinden çıkıp gerçeğe dönersek... 1977 doğumlu olduğunuzu biliyorum. Bu bilgi başlangıcıyla devam etmemiz gerekirse kimdir Songül Öden?
Songül Öden öncelikle bir tiyatro oyuncusu. Herkes gibi acıkan, üşüyen, hastalanan, aşık olan, üzülen, üzen, tutkularının ve erdemlerinin peşinden koşan bir insan, bir kadın, bir sevgili…
NEFES ALIP VERMEK, MUTLULUK!
Neler sizi mutlu eder?
Sevdiklerimle birlikte olmak mutlu eder. Nefes alıp vermek mutlu eder.
Küçük şeylerle mutlu olanlardansınız galiba.
Aynen... Hayat zaten mucizelerle dolu ve insanı mutlu edecek çok şey var. Baksana (Eliyle Boğaz Köprüsünü ve manzarayı gösteriyor) mutlu olmak için şu Boğaz manzarasına bakmak yetmez mi sence Melike?
YETERLİ BULMAK DURMAK DEMEKTİR!
(Derin bir ‘Aaahhh’ çekerek onaylıyorum onu) Ne mutlu ki, böyle küçük ama aslında hazzı büyük olan bu tür ayrıntılar mutlu olmanız için yeterli geliyor size. Peki ya şu ana kadar yaptığınız oyunculuklar tatmin etti mi sizi?
Tatmin olmak yeterli bulmaktır, yeterli bulmak ise durmak! Oysa insan ömrü öğrenmek ve özümsemek için o kadar kısa ki!
Bundan sonra yapmak istedikleriniz...
Oyunculuk anlamında sinema filmleri yapmak istiyorum. İyi bir oyuncu olmak istiyorum.