Aşkı bahane ederek kendimizi arıyoruz

Güncelleme Tarihi:

Aşkı bahane ederek kendimizi arıyoruz
OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 21, 2011 00:53

Tüm İstanbul’u ve Türkiye’yi bir keder salgını sarmıştır. Herkes büyük üzüntülere gark olmuş, rakı masalarında Zeki Müren’in birbirinden kederli şarkıları eşliğinde memleketi nasıl kurtaracağını düşünmektedir.

Haberin Devamı

Bazıları buna müdahale etmek için gizli örgütler kurarken, bazıları birbiri ardına yeni keder sebepleri bulmaktadır kendine. Bunların başında da akademisyen Timur gelir. Timur, sevgilisi Deniz’den ayrılmış, keder illetine yakalanmış ve kendini Vakfıkent adasında inzivaya vakfetmiştir. Ancak ‘Kadıköy Dükü Timur’ için kurtuluş hiç de o kadar kolay olmayacaktır.
Ece Gamze Atıcı, deyim yerindeyse rakı masası gibi malzemesi bol ve üç yılda tamamladığı ilk romanı Nar’da aşk acısı çeken Timur’un yaşadıklarını ve İstanbul’u anlatıyor. Ece Gamze Atıcı’yla romanı Nar ile ilgili konuştuk.

Nar ismi gibi, çarşıdan aldım bir tane eve geldim bin tane diyebileceğimiz bir kitap. Aslında bitmiş bir aşkı anlatıyor gibi görünse de, içinde onlarca başka hikâye var. Hepsi de bu aşka, daha doğrusu âşıklarla ilintili...
-Tam isabet! Aşkın kendisinin de öyle olduğunu düşünüyorum ben. Siz ne kadarsanız, nasılsanız; aşkınız da o kadar, öyle oluyor. Timur gibi bir adamın aşkı bahane ederek kendini anlattığı bir hikâye Nar. Biz de aşkı bahane ederek kendimizi arıyoruz, kendimizi tanıyoruz. Ben kendi adıma öyle yapıyorum. Bir kadınla ya da bir adamla aramızda cereyan eden o hadiseden kendi payımıza ne düşüyorsa, elimizde ne kalıyorsa -becerebilirsek- onu alıyoruz. Bir yandan da insan kendisinde neyi eksik görüyorsa karşısındakinde onu arıyor sanki. Bunu farkında olmadan yapıyor çoğu zaman. Timur ile Deniz’in aşkı biraz öyle. Bir çeşit tamamlanma hikâyesi de diyebiliriz.
Milletçe rakı masalarında memleketi ve dünyayı kurtarırız. Nar da aslında buna benziyor; ülkeyi, başgösteren keder salgınından kurtarmak isteyen onlarca örgüt var ve aslında hepsi bir rakı masasında oturanlara benziyorlar sanki...
-Başımıza bir keder salgını musallat olsa bence durumumuz kitaptakinden daha komik, daha saçma olur. Ve eminim daha çok rakı içilir! Nar’da olup biten her şeyi kocaman bir rakı sofrasında bir adamın anlattığı garip bir hikâye olarak da okumak mümkün olabilir mi acaba? Bunu bir düşüneyim...
SKO, SKOKO, HAY, SANTEL derken birçok örgüt tek bir şey için mücadele ediyor aslında. Bu biraz aynı ideolojide olan farklı fraksiyonlarla inceden bir alaydır. Ortada çok ‘ciddi’ bir salgın var: keder salgını! İnsanlar kendi kederlerine bir sebep buluyor ve çözüm arıyorlar. Keder gerçek, zira sebepleri ve çözümleri birbirinden saçma. Hikâyenin acıklı tarafının panzehiri de burada saklı. Gülüyoruz kederimizden!
Vakfıkent isimli hayali ada kadar, Wittgenstein’den ilhamla Ludwig adlı bir hayali karakterimiz var. Haliyle bir Selim Işık / Olric benzetmesi düşüyor insanın aklına. Ne dersiniz bu konuda?
-Keşke Selim, Olric, Timur ile Ludwig hepsi bir arada bir rakı sofrasında toplansalar, biz de izlesek derim. Ludwig yine de Olric’ten biraz daha gerçek tabii. Vaktiyle, o isimle bir yerlerde yaşamış ve ne mutlu ki varlığından haberdar olduğumuz birisi. İlişkilerinin şekli benzese de dinamiği farklı. Ludwig, Timur’un huysuz, ihtiyar bir akrabası gibi... Onun içindeki zalim sesten daha zalim birisi. Diğer yandan Oğuz Atay’ı Tutunamayanlar’ı ve Selim Işık’ı, sevgili Olric’i ziyadesiyle severim. Her okuduğumda aynı yerinden acır kalbim. Bu konuda saatlerce konuşabilirim. Susayım o sebepten!

Haberin Devamı

Ä°STANBUL ROMANIN ASIL KAHRAMANI

Haberin Devamı

Kitabınızı İstanbul’a ithaf etmişsiniz. Bir nevi İstanbul romanı diyebilir miyiz?
-Aslında İstanbul, Timur’un en büyük aşkı, Deniz bahane... İstanbul’a duyduğu aidiyeti, Deniz’e duymuyor içinde. Ona hayranlık besliyor sadece. Biraz önce de dediğim gibi kendisinde eksik olanı Deniz ile tamamlamaya çalışıyor. İstanbul’dan kaçıp Deniz’in peşinden gidiyor. İnsan kurtulamadığı bir şeyden kaçar. Ne yaparsa yapsın kurtulamıyor Timur da İstanbul’dan. Timur’u tarif etmek için İstanbul’dan epeyi bahsedebiliriz. Peki ya Deniz? Timur’u anlatmak için Deniz’e ne kadar ihtiyacımız var? Bundan dolayı, aslında İstanbul, Nar için Deniz’den daha önemli bir karakter. Dediğiniz gibi, İstanbul asıl kahraman olarak kabul edilebilir.
Timur ve sizin için nasıl bir şehir İstanbul?
-Ergenlik aşkı gibidir İstanbul... Aşığını mazoşist eder. Kendinizden nefret etseniz de onu sevmekten vazgeçemezsiniz yani. İstanbul bir sürü duyguyu bir seferde zerk eden bir şehir insana. Genel olarak adrenalinli yani. Adrenalinle ilişkinize bağlı olarak değişir bu durum. İstanbul, bizim ondan nefretimiz ölçüsünde çirkinleşen bir şehir. Neresinden eleştirsek o yönü bize de bulaşmış oluyor çoktan...

Haberin Devamı

ZEKİ MÜREN ÇOK FİYAKALI BİR KARAKTERMİŞ

Gönlümün frapan bir köşesinde duruyor Zeki Müren. Layıkıyla kederli diyebileceğimiz bir adam. Kederli olması Nar için önemli. Nar’ın Timur’un ve Deniz’in romanı olarak ikiye bölersek eğer, Timur’un romanının müziği bütünüyle Zeki Müren’e ait. Hattâ kimi bölümlerde Timur’un halet-i ruhiyesinin kelimelere dökülmesi, doğrudan Zeki Müren’in okuduğu şarkı sözlerinden yardım alarak gerçekleşiyor. Deniz’inki ise daha Flamenko. Bana gelince; beni kederinden çok cesareti cezbediyor. Çok cesur, dramatik ve fiyakalı da bir karaktermiş Zeki Müren. Bütünüyle bir figür olarak bayılıyorum ona (müziğine bayılmamın yanı sıra). Ölümü de çok fiyakalıydı.

Haberin Devamı

NAR’DA YER ALAN YASADIŞI ÖRGÜTLER VE FAALİYETLERİ

SKO: Selülite Karşı Olanlar derneÄŸi. Ãœyeleri kadınlardan oluÅŸuyor. Aşırı makyaj ve topuklu ayakkabı belirgin özellikleri. Fazla yaÄŸlardan kurtulunca kederden de kurtulacağımıza şüpheleri yok.Â
SKOKO: Selülite Karşı Olanlara Karşı Olanlar derneği. SKO ne söylüyorsa onlar tersini söylüyorlar. Bütün üyeleri tombul teyzelerden oluşuyorlar. ‘Ev Kadınları Bağımsızlık Bildirgesi adlı bir manifestoları var.
DİYALEKTİK KELEBEKLER: Liderleri Fırat Şakınbakkal. Şarap içmeyi, güzel kokmayı ve şiiri seviyorlar. İnsanın sanatla arınacağını, kederin tek çaresinin sanat olduğunu söylüyorlar.
SANTEL: Sanat Tespit Locası, Diyalektik Kebelekler’in içinden çıkıyor. Sanatın iyi, güzel ve doğru olanını ayırt ederek insanları aydınlatmaya çalışıyorlar. Zorla güzellik merkezi...
HAY: Hicran Allahın Yolu örgütü. Kedere, hicran diyorlar. Hicranın insanın en büyük imtihanı olduğunu söylüyor ve hicranla efendi gibi ölmemizi buyuruyorlar. Liderleri Hamza Hüdaverdi, post modern bir Mesih. Sarı giyiyor, kavuk takıyor. Parmak arası terlik giymeyi ihmal etmiyor.
İUSD: İki Ucu Sihirli Değnek örgütü. Genç akşamcılardan oluşan bu örgüt üyeleri içiyorlar, güzelleşiyorlar, arada da ölüyorlar kederden. Başka bir dertleri yok.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!