Askerlik acayip bir tecrübe

Güncelleme Tarihi:

Askerlik acayip bir tecrübe
Oluşturulma Tarihi: Şubat 26, 2001 00:00


Yener SÜSOY
Haberin Devamı

Türk Silahlı Kuvvetleri Armoni Mızıkası Moral ekibinden Bnd. Onb. Cem Yılmaz'la vatani görevinin 420. gününde Ankara'da buluştuk. Cem, eğer Silahlı Kuvvetler'in moral turnesinde değilse, hafta sonları Gaziosmanpaşa'daki kiralık dubleksine evci çıkıyor. Üst kattaki salonda birkaç mütevazı koltuk, kanape, dev ekran televizyon ve sayısız kitap. Alt katta ise bilgisayar, iki org ve son tutkusu elektronik bateri. Tatil günü boyunca okuyor, senaryo yazıyor, org ya da betari çalıyor. Akşamüstü ver elini Armoni nizamiyesi. Kendi payıma Cem'le birlikte askerlik yapmayı çok isterdim. Düşünsenize ne kadar gırgır geçerdi 550 gün. Armoni Mızıkası'nı kuran Donizetti Paşa, bugün Cem'in komutanlığını yapan Bnd. Kd. Alb. Haluk Erten'in yerinde olmak istemez miydi?

Son merakı elektronik davul

Acemilikten beri beraber olduğum bir arkadaşım var, Burak Çakar. Kendisi de onbaşıdır. Davul çalmasını o bana sevdirdi, bana ufak ufak öğretiyor. ‘‘Çok yeteneklisin Cem abi’’ durumu var yani. Rolland marka elektronik bir davul. Akustik davula benziyor duygusu var, gerçekçilik manasında. Elektronik beyinle yönetiliyor. Fiyatı 5 bin dolar civarında. Mazhar ağabey Los Angeles'tan bana bir çift baget getirdi. Çocukken yere tebeşirle klavye çizip çalardım onu. İlerde evim olursa, bir müzik odası yapacağım diyordum. 1976'da kaset yapmışım, beş yaşında; ‘‘Veda etmeden önce hepinize iyi akşamlar diliyorum, hoşçakalın sevgili dinleyenler’’ filan diyorum. Ulan kime diyorsun bunu beş yaşında. Yıllar sonra bunların hepsi gerçekleşti, ne tuhaf.

Babası trilyoner olan mizahçı yoktur, olmaz

Bütün hayatım gırgır değil ama çocukluğumdan beri çok da acıklı bir durumum yok. Babası trilyoner olana mizahçı, karikatürist hiçbir zaman yoktur, olmaz. Yokluk da öyle çok özenilecek bir şey değil. Herkes ondan kaçmak istemeli, ben de kaçmak istiyorum. Babamdan harçlık almamak için karikatür çizmeye başladım, alamayacağım için değil. Benimki genelde manevi yokluk, arkadaş, bilmem ne, sohbet edememek. Tabii kendi tuhaf özelliklerimden dolayı. En büyük amacım tartışılamayacak bir başarı elde etmek, tartışılmaz bir noktaya gelmek.

Hiçbir gösterime sansür koymadılar

Cem bir anlatıyor, iki kahkaha patlatıyor.

- Onbaşılık doğum gününe denk geldi, geçen 23 Nisan’da taktım koluma rütbemi. Onbaşılık büyük sorumluluk, niye biliyor musun Yener ağabey? Beş yüz bin askerimiz var, ben hangi on ile ilgileneceğim?.. Şaka bir yana geçen mayıstan beri Karadeniz dışında hemen her yere gittim. Hakkari'den, Yüksekova'dan Kosova'ya, Kıbrıs'a kadar. Herhalde 160 gösteri filan oldu. Komutanlarım, arkadaşlarım gerçekten bana çok ihtimam gösteriyorlar. Gösterilerimdeki koltuk için bile paralanıyorlar, ne tip bir koltuk istersin diye. Ben de ‘‘Ben onbaşıyım, çok abartmayın’’ diyorum. General dandik bir koltukta oturacak, bana kralını verecekler, yok öyle şey. Bu gösterilerim için bana en küçük bir sansür koymadılar, istediğimi söylüyorum. Komutanın karşısında nasıl yapacağım durumu geçti artık. Düşündüm ki Kurmay Başkanı'ndan gelen emir yalnız bana değil. Dinleyenler kim, onlar da asker, subay. Demek ki bu emir onları da bağlıyor. Bunun üzerine bir gösteride dedim ki ‘‘Ben emirle sahneye çıkıyorum. Emirde ‘Onbaşı Cem Yılmaz güldürecek, izleyenler de gülecek yazıyor. Neden lojman çıkmadığını merak edenlere söyleyeyim, ben Ankara'ya bildiriyorum, filan binbaşımla eşi gülmedi diye’’ gibi sözlerim çok var.

Askerde duyduğum ilk kadın sesi

Askerliğin ilk on günü kulak memesi kıvamında oluyor bütün vücut. İlk on gün hiç hareket olmuyor, bunu kızların bilmesi lazım. Hani ‘‘Lüzumsuzsa söndür’’ uyarısı var ya, tam bunun için söylenmiş. Hatta insanın aklından geçiyor, ‘‘GATA'ya gidip aldırayım’’ diye. Çünkü koşarken insanı rahatsız ediyor. Ses yok, seda yok. İnsanın bu konuda dereceleri olunca zoruna gidiyor yani. Benim gibi adam bile ‘‘Vay lan biz de mi bu hale gelecektik?’’ diye soruyor. Ama, sonradan bir erdem geliyor insanın içine, düzeliyor. askerde ilk kadın sesi olarak kan almaya gelen hemşireleri duydum. Hemşirenin biri ‘‘Cem bey, hiç televizyondaki gibi değilsiniz’’ dedi. Ben de ‘‘Sen beni hiç canlı yayında askerlik yaparken gördün mü, nereden biliyorsun?’’ dedim. Kimine artist olduğumu, kimine de asker olduğumu anlatıyorum.

Şafağa 120 gün var

Sayılı gün çabuk geçiyor ve Cem Yılmaz 3 Temmuz 2001 günü terhis oluyor. Mehmetçik deyişiyle ‘‘Şafak 120’’. Kendi eliyle hazırladığı kahveleri getirirken baktım, karavana Cem'e çok yaramış. Kilo vermiş, vücut yapmış, hatta yakışıklı bile olmuş.

- Yener ağabey, bırak bu yakışıklılık laflarını yemezler. Sahneye adımımı atarken ‘‘Hadi Allah utandırmasın’’ diyorlar. Ulan Allah daha ne yapabilir ki, her şeyimizi almış işte. Ben çirkinim, aynaya bakmaya ne gerek var, neyini düzelteceksin? Yine de askerde birazcık yakışıklı oldum galiba, çünkü başkaları da öyle diyor. İlkokul bir gibi gittim askere, Kuran çarpsın. Herkes askere giderken saçını keser, ben uzattım. Altı kilo verdim, daha da vereceğim. Biraz da vücut oldu, eski tombul durum gitti. ‘‘Sanatçının askerden kaçanı makbuldür’’ diye bir durum var bu memlekette ama, ben giden tayfada oldum. İlk gece koğuşa girdiğimde gördüm ki, uzun zamandır o kadar erkekle yatmamıştım, 120 kişi falandık. 120 kişi, ama 240 tane ayak yapıyor. Mamak Muhabere Okulu'nda gerçekten çok ağır acemi eğitimi yaptık, eksi 20 derecelerde. Acemiliğin ilk onbeş günü ‘‘Bu Akşam Ölürüm Beni Kimse Tutamaz’’ sesiyle geçti, kafama kazındı bu şarkı. Televizyonun sesi, rengi sonuna kadar açık. Askerin tek eğlencesi televizyon ama, sadece bakılmak için, izlemek diye bir şey söz konusu olamaz. Askerlik çok acayip bir tecrübe. Para versen kendine böyle bir şey yaşatamazsın vallahi. Askeriyede mantık yok denmesi yanlış, orada başka bir mantık var. Bunu yağcılık olsun diye söylemiyorum, gerçekten böyle düşünüyorum.

Kantinci Konyalı Fatih komiklikte bana basar

Askerlik anısı bu, biter mi. Hele bu Cem Yılmaz olursa.

- Yener ağabey, ben nizamiyeden profesyonel komik olarak girdim, ama daha ikinci gün gardım düştü. Benden başka herkes çok feci komik. Bir ara kendi zekámdan falan şüphe etmeye başladım. Hele kantinci Konyalı Fatih Kaynak vardı ki, işim orijinali. Kendine biraz dışarıdan bakabilse şimdi Ferrari'ye o binecek, haberi yok. Bir gün baktım bizim Fatih kantinde bir şeyler düzenliyor. Ne yaptığını sordum; ''Çağı yakalayacağım abi'' dedi. Ben de ‘‘Lan kantinde çağı yakalasan ne olur, Çokoprens'leri ya bu yana koyacaksın ya da şu yana koyacaksın. Bari aya git’’ dedim. Anında ‘‘Roket yok, olsa gideceğim. Elin Amerikalısının maymunu gidiyor da ben niye gidemiyim?’’ dedi. Sonra devam etti; ‘‘Yalnız kafama bir şey takılıyor abi, maymun nasıl geri geliyor abi?’’ diye. Denyoya bak. Bunlardan askerde çok var ağabey. Bir arkadaşım 18 ay idare edeyim diye Anthony Quinn'in hayatını anlatan kalın bir kitap vermişti. Askerlikteki ilk günlerim Mamak'ta, onu okuyorum. Bir tanesi ‘‘Cem abi, şu kitap okuyorum imajını bırak’’ dedi. Ulan kitap başka nasıl okunur? Bir gün mutfağa götürdüler beni ‘‘Orada bir çocuk var sana bayılıyor’’ diye. Girdim içeri, çocuğa gösterdiler beni; ‘‘Bak Cem Yılmaz geldi’’ dediler. Çocuk döndü; ‘‘Hadi ulan kafa mı yapıyor sunuz?’’ deyip kıçını döndü. Bir keresinde de onbaşı kolluğumla sabah 5'te yemek almaya gittim. Mutfaktaki çocuk ‘‘Yahu sizin bölükte Cem Yılmaz varmış, bir gün de onu getirin be kardeşim’’ dedi.

Avşar'la komedide oynamak istiyorum

Ağustos'un ortasında yeni filme başlarım herhalde. Senaryosunu ben yazıyorum, Mazhar ağabeyle. Birkaç şeyden de çok rahatsızım, ağabey. Yok Sophie Marceau'yla oynayacakmışım, yok Hababam Sınıfı'nda olacakmışım. Bunlardan benim hiç haberim yok. Benim Sophie'lerle falan işim olmaz. İlk kez sana söylüyorum, bundan kendisinin bile haberi yok. Bu film için düşündüğüm isim Hülya Avşar. Ben, Mazhar Alanson ve Hülya Avşar yani. Bu rolü ben Hülya'yı düşünerek yazıyorum, kabul eder mi bilmem. Bu kesin bir komedi filmi, Hülya da bugüne kadar hiç güldürü filminde oynamadı. Hülya'nın bizim gibi düşünebileceğine, rolünde cömert olacağına inanıyorum. Cömertlikten kastım orasını burasını açmak değil, bilakis hiç öyle bir şey olmayacak. Zaten filmde sanat için soyunmayla da dalga geçiyorum.

Sadri Alışık hastasıyım

Ben koyu bir Sadri Alışık hastasıyım. Çünkü onda bir komplelik var. Sinemada Sadri Alışık olayım yeter. Çok ağır bir laf benim için. Aklımdan geçtiğinde bu ne cüret diyorum? Dünyadan favori artistim yine Sadri Alışık. Hayatta olsaydı, ben kesin onun yanında olurdum. Bir tip canlandırıyorsun içinde yine Turist Ömer oluyorsun. bunların hepsi gerçekleşti, ne tuhaf.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!