Güncelleme Tarihi:
Yazı
----
Öner Erkan kimdir? Çocukluğu? Öğrenciliği?
- İzmir’de doğdum, 22 yaşıma kadar İzmir’de yaşadım.
Öğrencilik?
- Çalışkan, uslu, laf dinleyen bir çocuk.
Kaç kardeşsiniz?
- İki... Bir ağabeyim var.
Tiyatro ne zaman girdi hayatına?
- Lise döneminde karar verdim tiyatro okumaya. Kursa gittim ve bir daha peşini bırakmadım.
Ailen destek oldu mu?
- Destekledi. Abimde hata yapmıştı bizimkiler.
Nasıl yani? Hata derken?
- Üniversitede ÖSS sistemi yeni çıkmıştı piyasaya. Aman üniversiteyi kazanmazsa işsiz kalmasın diye meslek lisesine göndermişlerdi. Halbuki üniversiteyi kazanacak biriydi. Sistemi bilmedikleri için yalnış bir karar verdiklerinin farkına sonradan vardılar. Üniversitede elektronik bölümünden mezun oldu ve işini hiç yapmadı. Annem bana da o zamanlar “Oğlum tiyatrocular hep aç” diyordu ama yine de seçimime saygı duydular.
NE KADAR PARAN VARSA
O KADAR BORCUN VAR
Annen haklı mıymış peki? Tiyatrocular aç mı hakikaten?
- Şöyle anlatayım. Üniversite sınavı oncesi bir hafta cebimde bir kağıt ile gezmiştim; sosyal, fen-matematik, Türkçe-matematik, spor, sanat gibi branşlar yazılıydı üzerinde. Fen-matematik işaretleyip doktor ya da mühendis olacaktım veya sosyali işaretleyip oyunculuk okuyacaktım. Amcam bir gün “Ne yapmak istiyorsun oğlum?” diye sordu. Tiyatro okumak istediğimi söyledim. Annem ısrarla “Tiyatrocular aç” diyordu. Amcam “Oğlum işini iyi yaparsan para kazanırsın, çöp toplayıcı olsan bile... İyi bir çöp toplayıcıysan cebin para görür” diyerek son noktayı koydu ve benim hayatımı değiştirdi. O, benim için önemli bir laftı. Tiyatrocular aç mı bilmiyorum ama işini iyi yaparsan para kazanıyorsun gerçekten...
Senin para ile ilişkin nasıl? Para derdi olan biri misin?
- Para ile ilişkim 2008’de değişti. “Zeitgeist” adlı belgeseli izledim. Komplo teorisi olarak değerlendirebileceğimiz şeyler vardır o belgeselde. Sonuç olarak, büyük bir aldatmacanın içinde olduğumuzu gördüm. Ne kadar paran varsa o kadar borcun var aslında. Baskasının parasını taşıyorsun.
Bu anlamda sen biraz paraya karşı çıkan tarafta mı oluyorsun?
- Karşı çıkamıyorum. Sonuçta yapmak istediğim şeyleri yapmak için para harcamam gerekiyor. Ama fazlasını istemiyorum.
BİR YERE AİT HİSSETMEK
SAÇMA BİR DUYGU
Peki istanbul mu, İzmir mi?
-Bir yere ait hissetmek bence saçma bir duygu. Nereye gidersen git, kafanı yanında götürdüğün için en ilkel yerde mutlu olabilir, Paris’te mutsuz olabilirsin.
İstanbul’a gelişin nasıl oldu?
- Bir çanta ile bir haftalığına geldim aslında 2002’de... Birkaç yere CV bıraktım, Şehir Tiyatrosu da CV bıraktığım yerler arasındaydı. Oradan bir hafta sonra cevap geldi, o şekilde başladı.
“Organize İşler”le tanındın ilk. Peki BKM ile tanışman nasıl oldu?
- Eniştem, Mustafa Erdoğan’a, Yılmaz Erdoğan’a halk danslarını öğreten adam. Bir gün Yılmaz abiyi arayıp “Benim yeğenim tiyatro mezunu oldu, bir görüş” demiş. Çok yoğundu, görüşemedik ve ben bu iş olmayacak herhalde falan dedim. O dönemde Haluk abinin oyun atölyesine girmiştim, bir yandan da oyunculuk programı üzerine Bahçeşehir’de yüksek lisans yapıyordum. Haluk abi, Ezel Akay, Demet Akbağ gibi hocalarımız vardı. Demet Akbağ da “Organize İşler”in çekileceği dönemde Yılmaz Erdoğan’a “Bir öğrencim var” diye bahsetmiş. Gittim yanına, “Yoksa sen Güner abinin yeğeni misin? Hadi gel o zaman, tamam” dedi ve oldu.
KEŞKE KENDİMİ İSPATLAMAK
ZORUNDA KALMASAYDIM
En mutlu anın?
- Olabildiğince mutlu olmaya çalışıyorum zaten, en mutlusu yok.
En mutsuzu da mı yok?
- Yok hayır.
Geriye dönüp baktığında değiştirmek istediğin şey var mı hiç? Pişmanlığın?
- Geçen yılbaşında evdeyken abimlerde etekteki taşların hepsinin döküldüğü bir oyun oynadık.
Öyle bir oyun mu var?
- Yok ama biz yarattık işte... Orada aileme “Keşke kendimi size ispatlamak zorunda kalmasaydım” dedim. İnsan kabul görmek isteyen bir varlık çünkü. Ve bazen meşakkatli olabiliyor kabul görmek. Kabul görmeyi talep etmek saçma bir şeymiş, onu fark ettim zaman içinde.
Bunu böyle kabul etmek güzel bir şey olsa gerek. Üzerinden baskı kalkmıştır muhakkak.
- Evet. Aksi, sana bir havuç gösteriliyor fakat verilmiyor gibi bir durum... Kendinin ne yapmak istediğini düşünmüyorsun, sadece havucu düşünüyorsun o zaman.
Havuç olmadığı zaman sanki biraz amaçsız gibi mi oluyor peki?
- Yoo, kendi havucunu bulursun kendi kendine.
Başkası göstermesin yeter diyorsun yani. Senin havucun ne peki?
- Benim havucum yok. Gelene vuruyorum. Top nasıl geliyorsa, ona gore vururum.
Seçimlerini nasıl yapıyorsun?
- Sağ duyumuna ve aklıma göre... Belli bir kriteri yok.
“Bornova Bornova” filmindeki rolünle Altın Portakal’da en iyi erkek oyuncu ödülü aldın.
- O iş başka bir şeydi... 1,5 sene ara verdiğimiz, içimizde demlenen çok özel bir senaryoydu.
Altın Portakal öncesi ve sonrası diye bir şey var mı senin için?
- Bende bir değişiklik olmadı. Ne iş ne de his anlamında... Ben yine kendi aklımın erdiğince ilerliyorum kariyerimde.
“Yalan Dünya” çok özel ve farklı bir dizi... Senin için en önemli özelliği nedir?
- Çok güzel bir kadro var. Gülse Birsel de hepimize çok güzel şanslar tanıyor. Hepimiz de elimizden geleni yapıyoruz.
Oyuncuların dünyası yalan dünya mı sence?
- Dünya yalan dünya zaten... Sadece oyuncuların değil, hepimizin dünyası yalan bence.
Elinde sihirli bir değnek olsa, bu sektörde ilk neyi değiştirmek isterdin?
- Dizileri 45-50 dakikaya indirirdim. Daha fazla film çekilmesini isterdim. Çalışma şartlarını insanlar için daha iyi hale getirirdim. Orhan Gencebay gibi konuşmaya başladım galiba. Güzel bir dünya için şarkısıyla devam edeceğim! Şaka bir yana, sadece bizim sektörde değil dünyada pek çok şeyi düzeltmek isterdim sihirli bir değneğim olsa. Ama gerçekçi olalım, öyle bir değneğim yok.
MELİS BİRKAN’LA
ASK YAŞAMIYORUM
Gece eğlencelerinde yaşadıklarına geleceğim. “Öner Erkan faka bastı, yakalandı” gibi haberleri okuyunca neler hissediyorsun? Faka bastığını düşünüyor musun?
- Yoo... Dışarıda mı çıkmayayım yani! Gazeteci arkadaşlarımın hayal gücüne hayranım ama, onu söyleyebilirim.
“Biz sanatçıyız, herkesle öpüşürüz” demişsin!
- Hayır tabii. Bir arkadaşımla bar çıkışında vedalaşırken öpüştük doğal olarak. “Öner Bey, öpüştünüz ama” diye çıktılar karşıma. Ben de “Vedalaştık, şimdi gidiyorum, gel seni de öpeyim” dedim. Olay budur.
Bir ilişkin olsa saklar mısın?
- Niye saklayayım?. Saklasam ne olacak, saklamasam ne olacak ayrıca.
Melis Birkan’la aşk yaşıyor musun?
- Hayır. Melis’le “Deli Saraylı”da birlikte çalışmıştık. Karşılaştık, öylesine konuşuyorduk. Bir anda flaş patladı. Alakamız yok, fotoğrafta da saçma sapan yerlere bakıyoruz. Sonra “sürpriz aşk” diye yazdılar.
BARTU’YU KISKANMAM
AMA GIPTA EDİYORUM
Kıskandığın bir meslektaşın var mı?
- Bartu (Küçükçağlayan). Çekişme yok ama gıpta var. Pozitif olan bir kıskançlık.
Oyunculuktan başka bir şey var mı aklında? Senaryo yazarlığı, yönetmenlik?
- Hayır.
Hobilerin var mı?
- Yok.
Gitar çalıyor, şarkı söylüyorsun?
- Evet ama hobi diyemem.
Gelecek kaygın var mı?
- Bazen oluyor. Ama zor bir soru bu.
Ama sen de hiç konuşmuyorsun Öner!
- İnan bülbül gibi şakıyorum aslında şu anda. Bu en çok konuşmuş halim. Kendimi aştım.
Hayvan olsan ne olmak isterdin?
- Kuş olmak isterdim. Kanatları var, özgürce uçabiliyor.
İnsanlar senin hangi özelliğini sevmiyor sence?
- Ketumluk olabilir.
Neden ketumsun peki?
- Kibirimden herhalde. Birkaç hamle sonrasını düşünüyor olabilirim.
Ne tür müzikler dinliyorsun?
- Her şeyi dinlerim aslında. Erkan Oğur seviyorum, aynı zamanda sıkı bir Radiohead hayranıyım.
SIRTIMDA ÇANTA, PLANSIZ
PROGRAMSIZ AVRUPA’YI GEZDİM
Geleyim “Mutlu Aile Defteri”ne. 8 Şubat’ta vizyonda olacaksınız. İsmet nasıl bir karakter?
- Filmin sonunda doğru hikayenin akısını değiştiren bir figür benim oynadığım. Bir oyuncu aslında. Ama sevgilisinin babasına karşı durumu kurtarmak için kendisini taksi şoförü olarak tanıtıyor. Ve taksi şoförlüğü yapmak zorunda kalıyor. Güzel bir hikaye... Tatlı bir aile filmi; dramı da var komedisi de...
“Yalan Dünya” devam ediyor. Haftada dört gün “Babamın Cesetleri” adlı oyunu Santral İstanbul’da oynuyorsun. Nasıl yetişiyorsun? Tatilin geldi mı?
- İstemesek de tatile gireceğiz zaten. Geçen yıl bir ay gezmiştim de...
Nereye gittin?
- Tek başıma sırt çantasıyla Avrupa’yı gezdim. Plan yapmadan gittim; ne uçak, ne tren, ne otel.
İlginç bir şey geldi mı başına?
- Hepsi ilginçti ama sunu söyleyeyim, her yerde Türkler var. Bordighera diye bir yere gittim, küçücük bir kasaba... Orada bile hiç beklemediğim bir anda “Abi sen ne yapıyorsun burada?” diyerek Türkler geldi yanıma.
KUTU
----
SARP APAK 1 SENE ANTRENMAN
YAPSA İKİNCİ LİGDE OYNAR
Sarp Apak ile iyi bir ikilisiniz? Ne zamandan beri arkadaşsınız?
- Okul arkadaşım. 14 yıldır birlikteyiz.
Neler yaparsınız beraber?
- O futbol seviyor. Saatlerce oturup NTV Spor izliyoruz. PlayStation oynuyoruz. Muhabbet ediyoruz.
Ben Sarp’ı Fenerbahçe stadında futbol oynarken izlemiştim. Gerçekten iyi oynuyor.
- 1 sene daha antrenman yapsa ikinci ligde oynar.
KUTU
----
Doç.Dr. M. Özkan Pektaş (Psikiyatr): Sahip olduğu becerilerin farkında
Öner Erkan, sahip olduğu becerilerin farkında ve hep bunların arkasından gitmiş sırt çantasıyla... Abartıları sevmiyor, yaptığı işin en iyisini yapmak hedefi; rengini sahnede gösteriyor. Olgun, fazla miktarda banknotun sorun teşkil edebileceğini hepimize öğretiyor. Arkadaşlıkları köklü, çalışmayı çok seviyor. Ve ne yapıp edip o zamanı ayırıyor.