Güncelleme Tarihi:
“72. Koğuş”la ilgili tepkiler çok olumlu, gişesi de güzel gidiyor. Size gelen duyumlar nasıl?
- Bir haftada 120 bini geçtik. Çok iyi gidiyor. İlk sinema filmim “Acı Aşk”ın tamamen dışında bir karakteri oynamak istiyordum ve bu dileğim gerçek oldu. Meryem masum, suçsuz, mazlum ve yaşı daha küçük. Farklı bir şeyi oynamam takdir gördü, çok mutluyum.
Meryem karakterini Hülya Avşar da oynamak istemiş. Sizce nasıl olurdu?
- Çok zor bir soru. O oynadığı karakterlere hayat veren bir oyuncu, çok beğendiğim bir aktris. Meryem’i sevdiği için çok iyi olurdu. Kompozisyonu çok güzel çizer ve oynardı.
Orhan Kemal romanı erkek gözüyle yazmış. Siz bir kadın olarak hikayeyi nasıl sonlandırırdınız?
- Bu da zor bir soru. Senaristimiz Ayfer Tunç, ne gerekiyorsa yapmış. Ben Meryem için mutlu son yapmak isterdim. Fakat “72. Koğuş” sütliman bir hayat değil maalesef.
Doğum sahnesi çok gerçekçiydi. Bunun için özel bir hazırlık yaptınız mı?
- Benim en az düşündüğüm sahneydi. Aslında enteresan bir şekilde o sahneyi düşünmekten kaçtım. Çekime girmeden önce Hülya Avşar’la sohbet ettik. O anneliği yaşamış, tecrübeli bir oyuncu. Ben henüz anne olmayan, genç bir oyuncu olarak konuştuk ve bir kerede çektik.
Anne olmak güzel bir duygu olsa gerek ama bir de doğum olayı var. Anne olmak bu anlamda sizi korkutuyor mu?
- Korkutuyor! (Gülüyor) Çok başka bir şey herhalde. Kendi bedeninden birini var ediyorsun. Sonra büyüyünce onunla yer değiştiriyorsun. Benim annemle ilişkim şu an öyle. O bana dualar okuyan, tonton, çok iyi kalpli bir kadın. Ben ona ilacını alması gerektiğini söyleyen evladıyım.
BÜTÜN HAYATIM ANKARA’DA GEÇTİ
Kaç kardeşsiniz?
- Altı.
Maşallah. Kaç kız, kaç erkek?
- Beş kız, bir de ağabeyimiz var. Doğulu erkekler, erkek çocuğa çok meraklı olduğu için, babam da bir oğlu olduktan sonra erkek çocuk arayışlarına devam etmiş. Allah’tan istihdam etmişler bizi! (Gülüyor) Bazen dalga geçiyoruz; birimiz mendilci, birimiz cam silici olabilirdik diye. Hepimiz okuduk. Çok çocuğu asla önermiyorum, istihdam edebiliyorsanız yapın. Ama ben çok memnunum. İtalyan ailelerine benziyoruz. Kalabalık, neşeli ve birbirine destek.
Babanızın mesleği neydi?
- Babam müteahhit, annem ev hanımı.
Nerelisiniz?
- Diyarbakır.
Diyarbakır’da hayat nasıldı?
- Ben Diyarbakır’da hiç yaşamadım, o yüzden bilmiyorum. Benim bütün hayatım Ankara’da geçti. Kendimi Ankaralı gibi hissediyorum. Doğruları öğrendiğim, değer yargılarını üst üste koyduğum, emeklerinden faydalandığım bütün hocalarım Ankara’daydı. Ama Diyarbakır ve Anadolu kültürünü de üstümde hissediyorum. İkisinin karışımıyım.
KARDEŞİM DE 72. KOĞUŞ’TA OYNADI
Ankara’da üniversite bitince ne yaptınız?
- Ankara Sanat Tiyatrosu’nda kursiyer olarak başladım. Yarı zamanlı şan okudum. Sonra Trabzon Devlet Tiyatrosu’nda bir sezon, Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda iki sezon çalıştım.
Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda oynamanız tesadüf müydü?
- Tamamen hem de. Kurada çıktı. Çok enteresan değil mi? Sonra istifa ettim.
Neden?
- Okulu çok iyi bir dereceyle bitirmiştim. Gittiğim yerde daha çok şey öğreneceğimi düşünüyordum. Ama maalesef bir şeyler öğretecek ustalarım yoktu. İstanbul’a gidip kendimi geliştirerek para kazanabileceğimi düşündüm. “Gümüş” dizisinden teklif geldi ve bambaşka bir hayat başladı.
Aileniz nerede şu anda?
- Hepsi Ankara’da. Sadece bir kız kardeşim İstanbul’da benimle yaşıyor. O da tiyatrocu ve yaratıcı drama eğitmeni. Hatta “72. Koğuş”ta da oynadı. Bunu kimse bilmiyor. Genelev sahnesinde oynadığı için ailede espri konusu oldu. Bizimkiler çok şakacıdır; “Onu niye hapishaneye almadınız?” dediler, sanki hapishane çok iyiymiş gibi! (Gülüyor)
Siz kaçıncı çocuksunuz?
- Sondan bir önce. Son olması tasarlanan ama olamayanım; Songül. Benden sonra bir eylem daha yapmışlar, en küçüğümüzün adı da Eylem! (Kahkahalar)
ORTADOĞU’DA DAHA ÜNLÜYÜM
Peki Songül Öden’e göre aşk nedir?
- Yoğun ve güçlü bir şey. İnsana yaşama sevinci katıyor. Hayatı daha fazla seviyorsun ve algılıyorsun. Yaratıcılığını kamçılıyor. Birini sevmek, insanları iyileştiriyor, iyilik veren bir duygu. Kendinle birlikte birini daha önemsiyorsun.
Aşık olmak mı, aşık olunmak mı daha güzel?
- İşte bir zor soru daha. Aşık olmak güzel. Yok, yok ikisi buluşunca güzel.
Siz aşık olduğunuzu, karşı tarafa hemen söyler misiniz?
- Ben çok utangacım. Beni beklerse ooo! Çünkü ben kendi kendime “Acaba aşırı mı oldu?” deyip duran bir tipim.
Sevginizi kolayca gösterir misiniz?
- Evet, gösteririm. Sevgimi her alanda belli ederim. Orada cimri ve çekimser davranmam.
Peki ‘Seni seviyorum’ cümlesini kolayca söyleyebilir misiniz?
- Gerekiyorsa söylerim. Çok sevdiğim birinden asla esirgemem. Zaten kendiliğinden çıkar o cümle dudaklarınızdan.
Ortadoğu’da çok seviliyorsunuz. Anketlerde en sevilen Türk kadın oyuncu siz seçildiniz. Orada Türkiye’den daha mı ünlüsünüz?
- Evet. Başka kültürden insanların sizi kucaklaması, karşılıksız sevmesi, sizinle bağlantı kurup ülkenizi tanıması, yaptığınız işleri takip etmesi, doğum gününüzü unutmaması, Anneler Günü’nde anneme çiçekler yollanması inanılmaz bir şey.
Oraya gittiğinizde caddelerde rahatça, istediğiniz gibi yürüyebiliyor musunuz?
- Pek sayılmaz. Türkiye’den daha zor. Kendimi çok şanslı hissediyorum. Bunu işimde de kullanmak istiyorum. Uluslararası projelerde, başka kültürleri de içinde barındıran yapımlarda yer almak istiyorum.
ANNEM AVRUPA BİRLİĞİ’NE GİRDİ!
“Ben oyuncu olacağım” dediğinizde aileniz sizi hemen destekledi mi? Yoksa sıkıntılı bir süreç yaşadınız mı?
- Ben aileme sürpriz yapmadım. Şiir ve öykü yazıyordum, klasik müzik dinlemeye çok erken yaşta başlamıştım. Beni hep çok farklı görüyorlardı. Fakat annem hukukçu olmamı istiyordu. “Benim akıllı kızım, avukat olacak” diyordu. Neredeyse beni bile inandıracaktı. Tiyatro bölümüne girdiğimde, “TRT’de spiker ol kızım, hanım hanımcık” diyordu. Sonra alıştı. Çocuklarının hayatına kolay entegre olur. Eskiden dizide bir kıyafetimi görünce “Çok açık değil mi o kızım?” diye telefonla arardı. Şimdi alıştı. Biz de “Avrupa Birliği’ne girdin anne” diyoruz. Başkalarına anlatırken duyuyorum; “Ama o onun mesleği” diyor, çok hoşuma gidiyor.
Aslında annenizin dileği gerçekleşti. “Mükemmel Çift” dizisinde haber spikerini oynadınız.
- Yaa evet, şaka gibi. Onunla çok dalga geçiyorduk. Dizide rolün kendine has bir yürüyüşü vardı, “Kızım öyle yürüme” diyordu. (Gülüyor)
PRODÜKSİYONLU ŞAKALAR YAPAN BİR TİPİM
Anlaşılabildiğinizi düşünüyor musunuz? Dışarıdan çok soğuk ve mesafeli duruyorsunuz. Ama çok eğlencelisiniz.
- Başta çok mesafeliyimdir. Hatta, “At artık şu öğrenci ruhunu, mütevazılığını” derler. Aslında çok prodüksiyonlu şakalar yapan bir tipim.