OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 05, 2001 00:00
aÅŸk varsa, susmak konuÅŸmaktır! 'iki kiÅŸinin baÅŸkalarının yanında susması en zor iÅŸlerden biridir' diyor milan kundera, 'kimlik' adlı kitabında. dikkat edilirse söz konusu özne 'iki kiÅŸi' dir; her ne kadar zor olsa da bir kiÅŸinin kendi başına susması deÄŸil. ayrıca, bir kiÅŸinin susmasını, kendi kendine konuÅŸmasına oranla daha doÄŸal karşılarız biz. iki kiÅŸinin karşılıklı susması ise, kundera' nın bu kitabında da iÅŸlediÄŸi aÅŸk suskusudur. bir kadın ve bir erkek arasında yaÅŸanan, sorunlarını konuÅŸarak deÄŸil de karşılıklı susarak ve o sessizliÄŸi yaÅŸayarak çözebilme yetisi. aÅŸkın susmakla, susmanın ise düşünmekle yakın ilgisi var. sözcükler oradan oraya anlam kaymalarına neden olabiliyor çünkü aÅŸkta. aÅŸk baÅŸlı başına bir dağınıklık deÄŸil mi zaten. duygularla, yaÅŸanan olaylarla, söylenen, havada uçuÅŸan ve her yöne çekilebilen sözlerle, yazılan mektup ya da kısa notlarla, birdenbire içinden çıkılmaz bir hal alabiliyor aÅŸk. aÅŸkın doÄŸal yapısında var bu durum. bundan ki, aÅŸk söz konusu olduÄŸunda, iki düşünüp bir konuÅŸmak gibi bir zaruriyet de kendiliÄŸinden çıkıyor ortaya. susmak, düşünme payını da içinde barındıran bir 'evet deme sürecidir' bazen de; söylenen bütün sözleri kabul etmek, söylenenlerin öyle olmasını beklemek gibi bir anlamı da çağırabilir. aslında harcadığımız bütün sözler, söylenmeyen bütün sözlerin kafamızda farklı farklı oluÅŸmasını ve kendi kendimizle konuÅŸmamızı saÄŸlar. yaptığımız ÅŸey, hep söylediÄŸimiz ama yine de yarım kalan bir ÅŸeyleri kendimize anlatmaktan ve onları kabullenmeye çalışmaktan baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildir. kabullenmek için zamana ihtiyacımız vardır çünkü; kendimizi ve davranışlarımızı tanıma sürecinde zamanın bilgeliÄŸine güvenmek zorundayızdır. bir resim gibidir susmak, özellikle karşımızdaki insanın susması, o kiÅŸi için (eÄŸer ihtiyacımız varsa), beynimize, oluÅŸturduÄŸumuz bütün resimleri yükleme olanağı saÄŸlar bize. bütün eksikleri, o kiÅŸinin giyiniÅŸinden tutun da, yüz mimiklerinden, saç ve makyajından, yürüyüşünden tamamlayıveririz. inanmak istediÄŸimiz ÅŸey, suskunun içinde gizlidir. böyle böyle kandırırız kendimizi de. eksik yanlarımızı, bir baÅŸkasıyla tamamlamaktır bu. zamanla içinden çıkılmaz bir hal alarak 'bağımlı' duruma bile düşeriz. sonuçta, 'platonik takılan' bir aşık olup çıkıveririz. aÅŸkın, karşılıklı susabilmek olduÄŸunu sanırız aynı ÅŸehirde! sonra çenemiz düşer birden, her gördüğümüz insana, her gördüğümüz eÅŸyaya kendimizi anlatmaya baÅŸlarız. söylemek istediklerimizi bir türlü adlandıramadığızdan olacak, anlatacaklarımız hiç bitmez. yalnız başımıza kaldığımız bir odada, duvarların bizimle konuÅŸmasına izin vermeye, radyo dinlemeye, televizyon izlemeye, yani, susmaya devam ederiz.bize kendini anlatan bir insanda, aslında biz kendi yansımamızı görürüz. onun anlattıklarını kendi düşünce sistemimizde yoÄŸurur, kendi bilincimizle sınar, kendimizin böylesi bir durumda nasıl davranacağını düşünürüz. aynı ÅŸekilde birine kendimizi anlattığımızda, onun kendisi hakkında düşünmesini saÄŸlamış da oluruz. sözcükler benliÄŸe dönüktür, kıyaslama yapabilirler. aynı iÅŸlevi, bir sanatçının kendini ya da gözlemlerini anlattığı bir sanat eseri de yapabilir. güzel bir sanat eseri, güzel bir manzara, estetik boyutu olan ne varsa kimi zaman sadece susmayı gerektirir. konuÅŸmak bozar o tılsımı. psikolojide 'vucudu ile düşünmek' diye bir terim vardır. çoÄŸu davranışımız, önceden kanıksanmış, ezberlenmiÅŸ ya da ÅŸartlanmış hareketlerin bütünüdür. üzerinize doÄŸru gelen bir araba olduÄŸunda, kenara çekilmeniz için durup o arabanın sizi ezebileceÄŸini düşünmezsiniz. kendinize ya da bir arkadaşınıza 'bu araba beni ezeceÄŸi için kenara çekileceÄŸim' de demezsiniz. bunu zaten bilirsiniz ve olayı kritik etmek için hiç zaman harcamadan kenara çekilirsiniz. tıpkı aÅŸkta yaÅŸandığı gibi, bir çeÅŸit refleks ya da içgüdüdür bu. davranışlar çoÄŸu kez yönlendirir bizi; düşündüklerimizin ya da düşüneceklerimizin tersini yapabiliriz. vucut dili ona güvenmek zorunda olduÄŸumuz bir dildir. aÅŸkla yakından iliÅŸkisi vardır vücut dilinin. aÅŸk söz konusu olduÄŸunda, vücut dili ile konuÅŸmak, dolayısıyla susmak, bir çok sorunun çözümü de olabilir aynı zamanda. konuÅŸmak çok daha çetrefilli yapabilir her ÅŸeyi. çünkü aÅŸkı, sözcükleri kullanarak anlatamaz, somutlaÅŸtıramazsısınız. aÅŸk, iki kiÅŸinin kendi dev aynalarındaki çoÄŸulluÄŸudur. dev aynalarındaki bu çoÄŸulluÄŸa raÄŸmen, ne kadar zor olsa da, susan iki kiÅŸiyi barındırır aynı zamanda içinde. çünkü söz esnektir; dağınık duyguları toparlamaya yetmez, iyice dağıtır onları. ayrıntılar boÄŸar bizi. aÅŸk, hiçbir sözcüğü dinlemez. onların somutlaÅŸan anlamlarıyla geçici bir sallantı yaÅŸayabilir sadece. sonra yoluna devam eder. ya da tam tersi, eÄŸer bir aÅŸk bitmiÅŸse, dünyanın en güzel sözlerini bile sarfetseniz o aÅŸkı geriye getirmeniz mümkün olmaz. aÅŸk bir rastlantıdır. bizim dışımızda geliÅŸen ama en çok da bizi ilgilendiren bir rastlantı. tagore' un, aÅŸkın biticiliÄŸi için söylediÄŸi 'mayıs ayı yasaları aralıkta hükümsüzdür' sözüne, ben bu baÄŸlamda bana çaÄŸrıştırdığı baÅŸka bir anlamı ile deÄŸinmek istiyorum; aÅŸk, iki sevgili arasındaki bir çok sorunu aynı bu sözde olduÄŸu gibi belli bir zaman sonra hiçe sayabilir; o sorunları tekrar gündeme getirmeden. andrea maurois, 'cümlelerin sadeliÄŸi, eÅŸyaların tabiatında bulunan karışıklığı yeter derecede doÄŸrulukla belirtmeye uygun deÄŸildir' der. bırakın eÅŸyayı, dağınık bir kavram olan aÅŸk için sözcükler ne yapabilir ki? vücut diliyle konuÅŸmanın yanı sıra kelimelerle de düşünebilir insan. kelimelerle düşünmek ise susmanın diÄŸer bir ÅŸeklidir. bir kelime bize pek çok anlamı çaÄŸrıştırabilir. söylenen söz, imgesel çaÄŸrışımlarla uzun süre susmamıza neden olabilir. tıpkı güzel bir sanat eseri gördüğünüzde dilinizin tutulup, tek yapabileceÄŸiniz ÅŸeyin sadece susmak olduÄŸunu bilmeniz gibi. her sözcük farklı insanlar için farklı anlamlar da ifade edebilir elbette. algının, kiÅŸilerin yaÅŸam felsefeleri, yaÅŸama biçimleri ve alışkanlıkları ile yakın ilgisi vardır. susmak durum kurtarır bazen de; aÅŸkla pek ilgisi olmasa da, özellikle politikada, yanıtlayamayacağınız bir soru için iki seçeneÄŸiniz vardır; ya sorulan sorunun aslında yanlış bir noktadan sorulduÄŸunu söyleyerek var olan yanıtınıza göre soruyu deÄŸiÅŸtirmek, saptırmak, ya da hafifçe gülümseyerek, bilge, alaycı ve kendinden emin bir tavırla soruyu yanıtsız bırakmak. her ne kadar durum tespiti yapmak, bir sorun' un saptamasını sözlerle belirterek somutlaÅŸtırmak bizi o sorundan kurtarmaya yetmese de, yine de konuÅŸuyor olmanın günlük hayatımızdaki ihtiyaçlarımızı gidermek ve iletiÅŸimle yakından ilgili bir yanı vardır. eÄŸer aşıksanız, konuÅŸmak sadece baÅŸ aÄŸrısı yapar! aÅŸk söz konusu olduÄŸunda, susmak ve aÅŸkın bize hakim olmasına ses çıkarmamak sanırım en doÄŸru yol. çünkü sözcüklerin gizemli ve esnek havası, algının her insan için farklı kapılar açması, ÅŸapkadan, güzel, beyaz bir tavÅŸan yerine, altından kalkamayacağımız bir fil çıkmasına neden olabilir… susmak mı, konuÅŸmak mı? ÅŸimdilik bu ikilemi 'yazmak' sözcüğü ile geçiÅŸtiriyorum… yazalım susalım! not: üşenmedim saydım; benim de dikkatimi çeken bir nokta, yazıda 'kendi' adılını tam on sekiz deÄŸiÅŸik yerde kullanmışım. ne kadar kendine dönük bir yazı deÄŸil mi? Ali Hikmet EREN - 5 Ocak 2001, Cuma Â
button