Aşk romanlarının yeni erkek yazarları

Güncelleme Tarihi:

Aşk romanlarının yeni erkek yazarları
Oluşturulma Tarihi: Şubat 22, 2003 20:39

Tuna Kiremitçi işe şiirle başladı, ama şöhreti ‘‘Git Kendini Çok Sevdirmeden’’ romanıyla yakaladı. Fantastik öyküler yazan Doğu Yücel underground piyasada tanınıyordu, ‘‘Hayalet Kitap’’ adlı romanı önünde yeni bir ufuk açtı. Farklı tarzda olsa da ikisi de romanlarında aşkı işledi. Doğu Yücel heavy metal müziğinden esinlendi.Tuna Kiremitçi ise öğrenciyken bir müzik grubunun üyesiydi.

TUNA KİREMİTÇİ

Yakışıklı Yazar tahtının yeni varisi

Edebiyata şiirle başlayan ve iki şiir kitabı yayınlayan Tuna Kiremitçi (30), yazdığı ilk romanıyla büyük bir başarı yakaladı. Üç ayda altı baskı yapan Git Kendini Çok Sevdirmeden, günümüzde yaşanan aşklara ayna tutuyor. Şiir kitabı yayınlamanın bir uçuruma çiçek atıp onun yankısını beklemek gibi olduğunu söylüyor Kiremitçi. Romanın insanlarla daha çabuk ilişki kurabildiği görüşünde. Edebiyattaki başarısı kadar yakışıklılığıyla da dikkat çeken biri Kiremitçi. Kitap kapağındaki fotoğrafını ne kadar beğendiklerini anlatan hayran mektupları almaya başlamış bile. Ama onun dileği, kendisinden çok yazdıklarının öne çıkması.

Edebiyata şiirle başladınız, Ama şöhret romanla geldi. Böyle bir ilgi göreceğinizi düşünmüş müydünüz?

- Gündelik konuşma diliyle yazılmış bir roman olduğu için okuyucuyla buluşacağını tahmin ediyordum aslında. Aşk zaten kendi içinde belli bir karmaşıklığı barındırıyor. Onu daha karmaşık hale getirmenin anlamı yoktu. O yüzden rahat okunan bir roman oldu. Sanırım ilgi görmesinde bunun da etkisi var.

Şiir kitaplarının çok az sattığı ortada. Romanım da aynı kaderi paylaşır diye endişe ettiniz mi hiç?

- Şiirin gönderildiği adresle ne zaman buluşacağını kestirmenin imkanı yok. Romanın, bir de benimki gibi klasik tarzda bir romansa eğer, okuyucuyla daha hızlı buluşma şansı var. Kitabım yayınlandıktan bir gün sonra okuyucu mektubumu aldım mesela. Şiirin içe kapanıklığına karşılık, roman daha dışa dönük. Tabii Bilge Karasu tarzında bir romancılık şiir tadında bir romancılıktır. O tarzın kaderi de şiir gibi olabilir.

HAFIZAMIN TAVAN ARASI

Git Kendini Çok Sevdirmeden, daha ismiyle insanları bir şekilde yakalıyor. İsmi koyarken böyle bir düşünceniz oldu mu?

-Enis Batur'un Gri Divan kitabındaki bir şiirden aklımdan kalan, Kemanî Sahak Efendi'nin bir bestesinin ismiydi. Bunu hafızamın tavan arasına kaldırmışım herhalde. Orada uykuya dalmış. Kitabın ikinci versiyonunu yazarken ve hala içime sinmiş bir isim bulamamışken, birdenbire kitaptaki bir sahneden çıkıp tekrar aklıma geldi.

BÜYÜK LAFLAR SÖYLEMEM

Kitapta anlatılan aşklar, günlük yaşamın sıradanlığı içinde gelişiyor ama isim sanki çok daha büyük aşklara aitmiş gibi bir izlenim veriyor...

-Olabilir. Klasik Türk Müziği'nden gelen bir isim olduğu için 19. yüzyıl atmosferini çağrıştıran bir tarafı var. Hatta Enis Batur bir yazısında, Git Kendini Çok Sevdirmeden'i yazabilen insanlarken bugün bu pop şarkılarını nasıl yazmaya başladık diyordu bir denemesinde. O bakımdan, buradaki karşıtlık benim hoşuma gidiyor. Bir taraftan tam günümüzde geçen bir aşk hikayesi, bir taraftan da ölümsüz aşklardan kopup gelmiş gibi bir isim. Aşk denilen şey muhtemelen üç bin yıl sonra da bugünkü gibi yaşanacak. Üç bin yıl önce de böyle yaşanıyordu. Belki bunu çağrıştırdığı için seviyorum ben.

Bir aşkta gitmek ya da kalmak... Zor bir ikilem, anlatması da zor oldu mu?

-Paul Auster'in sevdiğim bir sözü var, yazı masasına oturduğun zaman mütevazı olacaksın, diye. Ben de hep, bu kitabı okuyacak insanların hiç biri benden daha az zeki değil diye düşündüm. Dolayısıyla onlara çok büyük laflar söylemeye çalışmam. Ben bize böyle doğrudan büyük laflar söyleyen kitaplardan çok, aynı sözleri daha mütevazı biçimde, insanın iç dünyasından yola çıkarak söyleyen kitapları seviyorum. Ben, okumaktan hoşlanacağım tarzda bir roman yazmak istedim.

OKURLARIN ÇOĞU KADIN

İlgi görmesini biraz da buna mı bağlıyorsunuz?

-Evet. Yazarken okuru düşünmek mi, yoksa düşünmemek gerekir diye bir edebi sorun vardır. Ben açıkçası okurları düşünerek, ama kendimin de o okurlardan biri olduğunu hesaba katarak yazmaya çalıştım.

Okur profili hakkında bir fikriniz var mı, mesela genç kızların oranı nedir içlerinde?

-Kadın okurlarım daha fazla ama kadınlar zaten daha çok okuyor. Kahramanım da kadın olduğu için ve erkeğin kadın hakkında yazması onlara kışkırtıcı geldiği için ilgi gösteriyor olabilirler. Sırf kadın kahramanı anlatışımı beğendikleri için kitabımı beğendiğini söyleyen okurlar var.

Aşık olma yeteneğimi bu kitabı yazarken keşfettim

Son zamanlarda Ahmet Altan, ardından Murathan Mungan kadın dünyasını ele alan romanlar yazdılar. Yeni bir moda mı bu?

-Erkeğin kadını anlatması o kadar da yeni değil! Flaubert'in Madame Bovary'yi, Tolstoy'un Anna Karenina'yı anlattığını düşünün. Son zamanlarda yazılanlara gelince, kadınları anlatmaları kitapların ilgi görmesini kesinlikle sağlıyordur. Hem kadınlar okur çoğunluğunu oluşturduğu için hem de bir erkek tarafından anlatılmaları onlara ilginç geldiği için. Yazarlar yazarken bunu ne kadar düşünüyorlardır, bunu bilmek benim için mümkün değil. Benim için bir kadını anlatmanın güzel tarafı, o kahramanın bana uzak bir karakter olmasıydı. Gerçi eşimden, kızkardeşimden, annemden yararlanmışım yazarken, bugün geriye dönüp baktığımda bunun farkına varıyorum. Ben edebiyatın, biraz da keyif verici madde olduğunu düşünürüm hep. Hem yazarken hem de okurken keyif vermesi gerekir. Bir kadını yazmak kadar keyifli bir şey de yok.

Yazmak keyifli, peki ya yaşamak?

-Ben yatılı okulda okudum, yatılı okullar çok maço yerlerdir. O maçoluğun da kendine göre bir romantizmi var tabii. O delikanlılık, dostluk, dayanışma. Ama egemen olan maçoluktur. Bu kültürle yoğrulmuş olmama rağmen kadınlarla iletişim kurmakta çok zorluk çekmedim hayatımda. Ayrıca bir empati yeteneğim de var herhalde, kendimi karşımdakinin yerine koymakta çok fazla zorluk çekmem. Bunlar da yazarken yer yer işimi kolaylaştırdı.

BU DA BİR YETENEK

Aşk üzerine düşüncelerinin ne kadarı yansıdı romanına?

-Aşk üzerine her şeyi bu romanda yansıttım dersem, bugüne kadar yazan herkese çok ayıp etmiş olurum. Kendimde olan şeylerin ancak başlangıcını yansıtmış olabilirim. Çünkü aşk insanın hergün yeniden keşfettiği, yeniden tarif ettiği bir şey. Aşık olma yeteneğine sahip olduğumu, aşık olmanın da yetenek olduğunu düşünüyorum herşeyden önce. Kendimdeki bu yeteneğin ilk ipuçlarını ben bu romanda keşfettiğimi düşünüyorum. Bundan sonrakilerde de aşk olacak. En değişmeyeceğine güvenebileceğimiz şeylerden biri de aşk. Temelde insan olarak yalnızız çünkü. Bir başkasına dokunmak, bir başkasıyla bütün olmak, Cemal Süreya'nın deyimiyle aşk çiftleşmek değil tekleşmektir. O tekleşme ihtiyacı, kendi yalnızlığından çıkıp bir başkasına ulaşabilme ihtiyacı, hayattaki en temel ihtiyaçlardan biri ve bu devam ettiği sürece aşk ve aşkın getirdiği sancılar da devam edecek herhalde.

Hem yakışıklı hem de iyi bir yazar olunca hayranlar da olacaktır. Başladı mı hayran mektupları gelmeye?

-Evli bir erkek olduğum için şu an pek bilemiyorum bunu! Okur mektuplarının içinde ciddi edebiyat tartışanlar da var, kapaktaki fotoğrafımı beğendiğini söyleyenler de. Kitabın kahramanıyla hesaplaşan kadınlar da var.

Artık kitaplar kadar yazarlar da bir konsept olarak sunuluyor okura. ‘‘Yakışıklı yazar’’ sınıflamasının son temsilcisi gibi görenler var sizi.

-Biz lisedeyken Kürşat Başar ilk çıkışını yapmıştı ve bizim kız arkadaşlarımızın elinden kitapları düşmezdi. Biz de okulun delikanlıları olarak bu duruma çok bozulurduk. Sırf bu yüzden Kürşat Başar'ın kitaplarıyla tanışmam çok geç oldu. Yani ters de tepebiliyor bu durum! Fakat artık zevkler değişti. Bugün kızlar Cem Yılmaz'ı daha çekici buluyor.

Mesela Elif Şafak söz konusu olduğunda romanları kadar güzelliğinden de söz ediliyor. Sizden de yakışıklı erkek yazar diye söz ediliyor.

-Yazar dostum Özen Yula, Elif Şafak için ‘‘yazdıkları kendisinden daha güzel’’ diyor. İnşallah benim hakkımda da böyle şeyler söylenir.

DOĞU YÜCEL

Yaşadığı platonik aşkı yazdı

Doğu Yücel henüz 25 yaşında ama ikinci kitabı rafları süsledi bile. Liderinin ismini oğluna verecek kadar devrimci bir babanın, tiyatrocu Erkan Yücel'in oğlu. Ama sosyalist gerçekçiliği değil kaçış edebiyatını savunuyor. Edebiyat dünyasının dinozorlarının kendisini farketmemesinden, kitabının hak ettiği ilgiyi görmemesinden şikayetçi. Underground'da popüler olmaktan memnun ama köşe yazarları farkedince satışların arttığını bilecek kadar da gerçekçi. Nihayet geçen kasımda piyasaya çıkan Hayalet Kitap'la dikkatleri çekti. Dört buçuk sene okuduğu Dokuz Eylül Üniversitesi koridorlarında geçen bu roman, aslında kendi hayatından bir kesiti yansıtıyor.

Yazmaya, edebiyata olan ilginiz ne zaman başladı?

-İlkokulda! Cümle kurmayı öğrendiğim dönemde ilkokul defterlerinin arkasına çocuksu ama fantastik hikayeler yazardım. Televizyon ve sinemanın etkisiyle. Yıldız Savaşları, ET gibi filmler sayesinde öyle bir ilgim vardı. Sonra lise yıllarında yazmaya başladım. Brainstorming (beyin fırtınası) denen derste kağıttan kalemi kaldırmadan aklınıza ne geliyorsa yazın diyordu hoca. Herkes şiir yazardı, ben hikaye yazdım.

Bu derste ne uzunlukta hikayeler yazıyordunuz?

-Hikayeler hep kafamda dönüyordu ama onları nasıl kağıda geçireceğimi bilmiyordum. O dersin böyle bir faydası oldu. İlk kitabım Düşler, Kabuslar ve Masallar'daki hikayelerin iki tanesi o alıştırmaların geliştirilmiş haliydi.

Bu hikayeleri kağıda dökmek nasıl bir duyguydu?

-Hayatın anlamını bulmuş gibi oldum. Ben bunun için yaratılmışım dedim. Yarışmalara katıldım. Önce 1997'de Gençlik Kitabevi'nin hikaye yarışmasında başarı ödülü aldım. 1999'da Nostromo bilim kurgu dergisinin öykü yarışmasından başarı ödülü gelince en azından bir kitap çıkarabilirim fikri oluştu kafamda. İzmir'den İstanbul'a sık sık gelip, elimde dosyayla Unkapanı'nda demoyla dolaşan türkücü gibi yayınevleri arasında dolaşmaya başladım. İki sene farklı bahanelerle reddedildim.

BİR ALBÜMLE BİR ÖYKÜ YAZDI

İlk gençlik yıllarında edebiyatta kimlerden etkilenmiştiniz?

-İlkokuldayken en sevdiğim yazar Jules Verne'di. O dönem çıkan macera türü kitaplar vardı. 16. sayfada değişik bir seçenek sunarlardı, şunu yapmak istiyorsan 27. sayfaya atla diye. Okulda okumamız yasaktı bu kitapları. Örümcek Adam gibi çizgi romanları da okurdum. Ondan sonra daha çok yabancı yazarlara ilgi duydum: Boris Vian, Shakespeare, Dino Buzatti, Tolkien, Edgar Allen Poe, Stephen King, Ursula LeGuin. İlla ki fantastik olacak diye bir sınırım yok.

Sanırım müzik de size büyük bir ilham kaynağı oldu?

-Çok. Pop müzikle başladım sonra heavy metal devreye girdi. Iron Maiden gibi grupların hikayelerimde de çok büyük etkisi var. Zaten heavy metal de, hikayelerime benzer şekilde kaçış özelliğine sahiptir. Şarkı sözleri bana esin kaynağı olabiliyor. Kalem kağıtla yazıyorum, mutlaka arkada bir müziğin çalması lazım.

Bir albümle hikaye bitirmek gibi bir yönteminiz de varmış...

-Evet, lisede okul dergisi için bir hikaye yazarken 90 dakikalık kaseti koydum. İçinde iki albüm vardı. Kaset bitince hikayeyi de bitirmiş oldum. Oradan ‘‘Aşk, Şeytan ve Öğesi Üçgeninde Faust’’ çıktı.

İlk kitabınız bittiğinde kaç yaşındaydınız?

-20 yaşında. Sonunda Çitlembik Yayınevi kabul etti yayımlamayı. Bu baskı undeground piyasada ilgi görünce Stüdyo İmge devreye girdi. İlk kitabı tekrar bastılar. İkinci kitabım Hayalet Kitap'ın da ilk baskısı bitmek üzere. Her gün mail alıyorum, değişik okuyucu tepkileriyle karşılaşıyorum. İlk iki ay hiçbir yerde bir eleştiri görmeyince ilk kitaptaki gibi olacak diye korkmuştum doğrusu!

Daha önce edebiyatta köşelerin tutulduğunu, bu yüzden kitabınızın hak ettiği ilgiyi görmediğini söylemiştiniz. Ama şimdi Hürriyet'e röportaj veriyorsunuz. Bunda bir çelişki yok mu?

-İçerlediğim nokta kitapsızlıktı. Örneğin Adam Öykü'ye hikayelerimi yolluyordum. Sürekli reddediliyordu. Oysa o dergide yabancı isimlerin fantastik hikayeleri yayımlanıyordu. Kitabım da ilk dönemde hiç ses getirmemişti. Buna bozuldum doğrusu. Hakim alanda görünmeniz lazım, birilerinin sizi biraz farketmesi lazım. İlk dönemde sadece dergiler değil, yayınevleri de sürekli reddediyordu. Dosyanı bırakıyorsun bir sene sonra ve tek cümleyle cevap veriyorlar. Can Yayınları ‘‘dosyanız basılmaya layık görülmemiştir’’ diye yanıt vermişti. Saygısız bir yöntem. İyi bir örnek olarak da Metis'i gösterebilirim. Bana iki sayfalık bir rapor verdiler. Gerekçelerini sundular. Bunlar kendimi geliştirmem için çok faydalı oldu. Türleri karıştırdığımı söylemişlerdi.

Babanız Erkan Yücel devrimci bir tiyatrocuydu. O zamanlar sanatın siyasete hizmet etmesi, sosyalist gerçekçilik çok önemliydi. Siz ise bir kaçış edebiyatını savunuyorsunuz. Aileden ya da çevreden seçtiğiniz yola nasıl bir tepki geldi?

-Öyle bir tepki bekledim ama gelmedi. Ben sanatla siyasetin ayrı tutulması gerektiğini düşünüyorum. O tür politik meseleler beni çok cezbetmiyor. Daha çok hayal gücüne önem veriyorum.

Anneniz (Şükran Yücel) de edebiyat çevresinden, yazdıklarınızi o nasıl değerlendirdi?

- Çocukluğumdan beri bana Spielberg derdi. Hep destekledi. Müzik konusunda bir ara dinlediklerimi yadırgadı. Ama heavy metal gruplarının şarkı sözlerini Shakespeare'den aldıklarını gösterip onu ikna ettim.

KAÇIŞ EDEBİYATI

Bahsettiğiniz bu 'kaçış edebiyatı' nedir? Hayatı sorgulamak bir saçmalıktır düşüncesi mi hakimdir bu türe?

- Gençlik yıllarında bizim kuşak özellikle baskıcı eğitim yüzünden bunalımlı bir dönem yaşadı. Kurallar, sürekli sınav sisteminin değişmesi gibi durumlar, ÖYS endişesi hepimizi gerdi. Bu nedenlerle edebiyatta kaçışı buldum. Bilimkurgu, fantastik edebiyat, polisiye, zaman zaman kaçış edebiyatı diye değerlendirilir. Biraz da hayatın monotonluğundan kurtulmak için yazıyorum.

Ama gerçeklerden kaçmak gibi bir şeyi barındırıyor değil mi?

- Bu, fantastik edebiyat ilk ortaya çıktığı zaman getirilen bir eleştiri. Artık görüldü ki, bu edebiyat türü içinde yazar aslında büyük bir serbestliğe sahip. Sadece bir kaçış söz konusu değil. Örneğin birçok hikayemde gerçeklikle ilgili çok fazla şey var. Zaten gerçekliğe karşı bir alternatif oluşturuyorsanız, bu bile politik bir tavırdır. Didaktik bir şekilde sorgulamaktansa eğlendirici tarzda eleştiriyor. Kaçış sayesinde gerçeklere saldırmak için güç toplayabiliyoruz.

Önümüzdeki dönemde kafanızda ne gibi projeler var?

- Şu anda Hayalet Kitap'ın sinemaya uyarlanması için görüşmeleri sürdürüyorum. Kimse çekmese bile eninde sonunda kendim senaryosunu yazmak istiyorum. Iron Maiden kitabı şimdilik rafa kalktı. Ama Dream Theater kitabı hazırlıyorum, mayısta Stüdyo İmge'den çıkacak. Asıl kitap projemi ise halen kafamda tasarlıyorum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!