Aşk mı erotomani mi?

Güncelleme Tarihi:

Aşk mı erotomani mi
Oluşturulma Tarihi: Eylül 19, 2004 01:30

Adam, yeni tanıştığı kadının kendisine fena halde aşık olduğunu zannediyor! Kafasında onunla bir ilişki yaşıyor. Önüne çıkan her olayı, hayalinde yaşadığı bu aşkın bir işareti olarak değerlendiriyor.

Ne var ki, zavallı kadının hiçbir şeyden haberi yok. Hiçbir dahli yok. Suçu da yok. Türkçesi ondan kaynaklanan herhangi bir ümit verme söz konusu değil. Ama o adam, bütün yüreğiyle o kadının kendisine aşık olduğuna inanıyor. Günün birinde kadının kafasına dank edecek yani! ‘Doğru ya, ben de ona aşığım!’ diyecek. Sabırla bekliyor. Bu arada tabii, elleri armut toplamıyor. Kadına e-mail atıyor, mesaj çekiyor. Çok aşık ya, istemeden taciz etmeye başlıyor! Kadın ‘Delirdin mi beni rahat bırak artık!’ diyor. Adam, ‘Anlıyorum aşkım sen bana nispet yapıyorsun’ diye, bunu da olumlu bir şey olarak değerlendiriyor, devam ediyor... Bunun tersi de olabiliyor. Kadınlar da böyle davranıyor. Ya da hiçbir ilişki kuramadıkları erkeklerin aşkından ısrarla vazgeçmiyor. Bir gün bir şey olur, birlikte oluruz umuduyla koca bir hayat geçip gidiyor. Bu vakalar psikolojik sorun oluşturuyor. Bunun çeşitli şiddette olanları var. Masum olanlarından, uzaylılarla seviştiğini zannedenlere kadar. Kerem Doksat’la sandığımızdan daha yaygın olan bu hastalığı konuştuk...

Bir arkadaşım şöyle bir şey yaşadı: Kadın, adamla tanışıyor. Aralarında özel bir şey olmuyor. Aslında hiçbir şey olmuyor. Ama adam bir süre sonra aşk yaşadıklarını zannediyor. Yanlış anlamayın: Defo yok, faul yok, ‘çanak tutmak’, ‘kuyruk sallamak’ yok! Adam, var sayıyor! Bir şekilde ilişki yaşadıklarını zannedip aşırı sevgi göstermeye başlıyor. Sonuçta yaptığı taciz oluyor. Şimdi bu vaka nedir?

- Erotomani.

Yani?

- Erotomanide kişi karşısındaki kişinin hakikaten ona aşık olduğuna inanır. Bu bir obsesyondan, bir takıntıdan, aşırı değer verilmiş bir düşünceden öte bir şeydir. Ben doçentken serviste yatan bir kadın vardı. Charles Aznavour’un kendisine aşık olduğuna inanıyordu. Ama gerçekten inanıyordu...

Tanışıyorlar mıydı peki?

- Ne tanışması? Adamın ondan haberi bile yok! Çok genç bir kadındı, Aznavour’u en son benim neslim bilir, bu 20’lerin başındaki kadının adamın adını bilmesi bile tuhaf bir şeydi. Ama öyle boyutlarda ki adama duyduğu aşk, evin her yerine onun fotoğraflarını asıyor, bir de düşük gelirli bir aile, ailesinin bütün imkanlarını Aznavour’un plaklarına yatırıyor. Sonunda ‘Charles beni eskisi kadar sevmiyor’ diye bileklerini kesmeye kalkıyor. Paldır küldür servise getirdiler... Şizofren bir kızdı ama bu erotomani teması müthiş ön plandaydı.

Erotomanyak olmak için illa şizofren mi olmak gerekir?

- Yok hayır. Geçenlerde bir hasta gördüm. O da genç bir kadın. 25, 26 yaşlarında. O da bir erotomani vakası. Okan Bayülgen’in kendisine aşık olduğundan emin. ‘Nereden biliyorsunuz?’ dedim. İnternete girmiş ve orada Okan Bayülgen’in yaptırdığından emin olduğu bir sitede kendi dudaklarının resmini görmüş. O dudakların kendisininki olduğuna da emin! O siteyi ve o dudakları Bayülgen’in kendisine duyduğu aşka bir kanıt olarak öne sürüyor. Diğer kadınlarla çıkmasının hep onu kıskandırmak için olduğunu belirtiyor. Bunlara ciddi ciddi inanıyor. Bu kız şizofren filan da değildi. Normal hayatı devam ediyor, işine gücüne gidiyor. Ama işte Okan deyince akan sular duruyor. Pür erotomani bu...

Yaygın mıdır? Herkeste biraz var mıdır?

- Şöyle. Biz tanışıyoruz, biraz sohbet ediyoruz, o kadar. Başka hiçbir şey yok. Ama ben kafayı size takıyorum. ‘Benim için çıldırıyor’ diyorum. Ben psikiyatrım siz de gazetecisiniz ya, söyleyemiyorsunuz, bana açılamıyorsunuz, buna cidden inanıyorum. Hatta o yazdığınız sevgili yazılarını, ‘Yok sevgilimle kaçamak yaptım, yok ondan hamile kaldım’ hep bana nazire olarak yazdığınızı düşünüyorum. Bu, erotomani. Amacını çok aşan, hezeyan boyutuna giren, kişinin kendisinin de inandığı zırvalıklar. Yoksa, sadece Ayşe benden hoşlandı diye düşünüyorsam bir süre sonra da ‘Kim takar Ayşe’yi!’ diyorsam bu erotomani değil...

Sapkınlık noktasına gelince başka bir isim alıyor mu?

- Onu daha çok şizofrenlerde görüyoruz. Bir hastam vardı, ki hálá takibimde, o Allah’ın kendisine aşık olduğunu ve kendisiyle cinsel ilişkiye girdiğini söylüyordu. Buna gerçekten inanıyordu... Yine başka bir uç örnek: Öğretim üyesi olan hatta doçent olmayı da başarmış bir hastam oldu. Fakültede ders anlatırken ikide bir salonu terk ediyor kısa bir süre sonra da üstü başı ıslanmış, sulu vaziyette geri geliyor. Bu tür garip davranışları artmaya başlayınca, kendisini üniversitenin mediko sosyal ünitesine gönderiyorlar. Oradaki psikiyatr da, obsesif kompulsif bozukluk zannediyor, hani temizlik hastalığı denir ya, ikide bir ellerini yıkarlar ya, öyle bir şey, kalkıyor buna yönelik ilaçlar veriyor. Kadın onları alınca daha da kötüleşiyor. Bir şekilde bana geldi. Hikayesini anlatınca mesele ortaya çıktı. Bir gece uzaylılar geliyor ve bununla ilişkiye giriyorlar. Pek de memnun kalıyorlar. Bir uzaylı öbürüne, öbürü diğerine tavsiye ede ede, bir sürü uzaylı gelmeye başlıyor ve kadın orgazm oluyor. Tabii bu hikayenin dinamiği çok basit: Yalnız yaşan bir kadın, arkadaşı yok, hayatında bir erkek yok, güzel olduğunu söylemek de zor. Evet bu anlattıkları bir hezeyan ama o ciddi ciddi buna inanıyor. ‘Gece olsa da gelseler!’ diye bekliyor. Sonunda bir tanesine ‘Bugün halim yok’ diyor. Meğer o dediği de bu uzaylıların en başlarından biriymiş, kadını cezalandırıyorlar ve uzay kerhanesine atıyorlar...

Sonra ne oluyor?

- Felaket işte o zaman başlıyor! Uzay kerhanesine atılınca, parayı veren herkes onun rızasına bakmadan gelip ilişkiye giriyor. Kadın mesela fakültede ders anlatırken bir uzaylı geliyor tak diye ilişkiye giriyor. Bunu öğrencilerine hissettirmemesi lazım. Bir de dini inançları kuvvetli orgazm da oldu ya, hemen abdest alması lazım. Koştur koştur tuvalete gidiyor, üzerinden sular akarak derse devam ediyor...

Müthiş bir yaratıcılık aslında...

- Tabii ama delice bir yaratıcılık! Bu da bir nevi erotomani. Bu kadın da şizofrendi sonuçta. Ben ona doğru ilaçları verdim bir ay kadar kullandı. Bir gün geldi, nasıl mutsuz...

Gelmiyor uzaylılar artık değil mi...

- Evet! Zavallının seks hayatını elinden almış olduk! Bunun üzerine ilaçların dozunu azalttık. Psikiyatri de böyle enteresan bir iştir! ‘Peki o zaman, gün aşırı al, haftasonları alma...’ dedik. Hiç olmazsa cumartesi pazarları mutlu oluyordu... Bu şekilde hayatına devam etti. Hiçbir zaman bir içgörü kazanmadı, yani ‘Böyle zırvalık olur mu? Uzaylılar niye gelsin benimle sevişsin?’ demedi.

HEPİMİZ POTANSİYEL BİSEKSÜELİZ ASLINDA

Erkeklerin bir yaştan sonra gay olması beni ürkütüyor!

- Bir süre sonra değil. Onlar zaten gay. Bir süre sonra frenleri bırakıyorlar. Genellikle ergenlik çağında, 40’lı yaşlarda ya da 50-55 yaşından sonra patlar gay’lik. Bu dönemler hayat krizlerinin yaşandığı dönemlerdir. ‘Artık yeter!’ der adam ve içgüdülerine döner. Tabii o arada bir kadın, üç çocuk mahvolur, repütasyon çizilir, karizma altüst olur ama o doğasına döner...

Peki biseksüelite...

- İnanılmaz yaygın. Hepimiz potansiyel biseksüeliz aslında. Bunu psikanalitik kuram söylüyor, biyolojik olarak da bu öyle. Hepimizde hem erkeklik hem kadınlık hormonları var. Evrimsel psikiyatri de bunu doğruluyor. Bu bir spektrumsa, ne kadar heteroseksüel kutba yakınsak hem biyolojik hem kültürel hem de yetiştirilme olarak, o kadar heteroseksüel oluyoruz. Ne kadar homoseksüel kutba yakınsak o kadar da homoseksüel oluyoruz. Bu arada size ilginç bir bilgi: Şempanzelerde ve insana en yakın diğer hayvan olan maymunlarda homoseksüalite oranı insanlardakiyle aynı. Yaklaşık yüzde 5-7 civarı. Bu tesadüften öte bir şey!

Yanlış biliyorsunuz! Platonik aşk homoseksüel aşkı demektir

Karasevda, ütopik aşk, platonik aşk bunların farkları ne?

- Karasevda, bizim kültürümüzün, daha doğrusu Ortadoğu kültürünün bir ifadesi. Karşılığı alınamayan aşk manasında. Bunlar eskiden verem olurlardı ölürlerdi ya da ince hastalıktan giderlerdi...

Ütopik aşk...

- Biraz basının yarattığı bir kavram sanki. Metroseksüel gibi. Ütopyadan da öte, olması mümkün olmayacak kadar harikulade bir aşk. Var mı böyle bir şey? Yok!

AYIP DİYE DEĞİŞTİRMİŞ

Peki ya platonik aşk?

- Çoğu insan bilmez: Halk kültürü, ‘platonik aşk’ın kendi orijinal manasını sekülarize etmiş. Yani ayıp diye değiştirmiş!

Nasıl yani?

- Biz platonik aşk deyince ne anlıyoruz? İçinde cinselliğin olmadığı sırf romansın olduğu aşk. Halbuki platonik aşk, Platon’dan yani Eflatun’dan gelir. Ve erkek aşkı demektir. Eski Yunan’da ve Roma’da homoseksüalite çok normal ve yaygın bir şeydi. Hatta erkekler kendi aralarında, kadınlar kendi aralarında sevişiyorlar, sırf üremek için kerhen heterokseksüel ilişki kurarlardı. İnsanlık tarihinde bu tip dönemler çoktur. Osmanlı’da da saray oğlanları en az cariyeler kadar önemliydi. Platon’un aşkının içinde cinsellik de vardı. Ama zaman içinde bu ayıp kabul edilince deyim, içinde cinselliğin olmadığı aşk şeklinde bir değişime uğramış.

BAĞLILIK İYİ BAĞIMLILIK FENA

Sevginin bilimsel tanımı, karşındakine karşılık beklemeden iyi davranmak. Her türlü sevgi için geçerli bu. Yani, tahakküm, ezme, aşırı kıskanma gibi şeyler yok. Zaten böyle bir durumda paylaşılan şey, sevgi olmaktan çıkıyor, bağımlılık haline geçiyor. Bağlılıkla (attachment), bağımlılık (dependancy) çok farklı şeyler. Bağlılık çok gerekli ve faydalı bir şey. Bütün memeli türleri için geçerli bu söylediğim. Bu olmadığı vakit hasta oluyoruz. Mesela şizofrenler bu sistemi kuramıyorlar, otistiklerin de o yüzden arkadaşı olamıyor, dostları, karıları, kocaları olamıyor. Ama bağımlılık başka. Kriterler çok basit: İlişkide taraflardan biri öbürünü zarar vermesine rağmen, zarar gören kişi ısrarla imkanları da varken ondan uzaklaşmıyorsa, bağımlılık var demektir!
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!