OluÅŸturulma Tarihi: Åžubat 14, 2001 00:00
AŞK, MEŞK, VESAİRE... Aşk neden biter?.. "Bula bula bu günü mü buldun bu soruyu soracak kardeşim" demeyin. İnanın bu iyi niyetli bir yazı... Uzun zamandır üzerinde düşündüğüm bir konu bu... Aslında girişteki soruda birtakım eksiklikler var. Asıl araştırdığım, bir ilişki neden tam bir yerlere vardıktan sonra, bir anda biter? Fevkalâde subjektif olmakla birlikte, sanırım ben bu sorunun yanıtını buldum. Uyarayım, yazının bu satırından sonra karşı cinsinizle olan ilişkinizi "Alırım dolmayı, yakarım Roma'yı" mantığıyla bitirivermeniz halinde hiçbir sorumluluk kabul etmem! Birkaç zaman sonra pişman olup rakı masasında, gözleriniz alkolün içinde yüzerken sakın "Bulun uleenn o herifi bana" gibisinden naralar atmayın. "Ben uyarmıştım güzel kardeşim" der, sıyırırım paçamı, bilmiş olun. Bilirsiniz, mühim insanlar genellikle yazılarında belli bir giriş, gelişme, sonuç sırası gözetirler. Mühim adam olma saplantısının kurbanı olan bendeniz de benzer bir yolda ilerleyeceğim. Bu uzun girizgâha derhal bir son verile ve insanın "eş" ihtiyacına maskülen bir perspektifle yaklaşıla... Katiyen başka bir art niyet olmaksızın, salt neslimizin tükenmemesi kaygısıyla, milyonlarca yıldır biz erkekler cansiperane bir biçimde uğraşıyoruz. Bu çabamızın esası yazılı olmayan güdüsel bir kaideyi tatbik edebilme çabası, yoksa aşık olmak, eş bulmak çok da önemli değil. Yadsıyacak değilim, düşünüyorum da erkek cinsi olarak ciddi bir "güvenlik" sorunumuz var, anne karnında edindiğimiz alışkanlıkla "kadın kokusu"nun içimizde uyandırdığı duygular sadece Freudyenlerin ileri sürdüğü dört, beş yaşlarında edinilen erojenlik kuramından ibaret değil. Basbayağı o güvenlik ortamını arıyoruz. Bu konuyla ilgili olarak bir diğer tezim de, yine salt soyu, dolayısıyla üreyeni, korumak için salgıladığımız adrenalin miktarı, bence yanımızda bir kadın varken
aslan kesilmemiz, yalnızken, "Gözünün yağını yiyeyim vurma güzel abicim..." söylemine sığınmamız bu sebepten... Tabi söylediklerim bilimsel ya da nesnel değil, bendeniz de bu nitelikleri haizim diye yazmıyorum zaten. Bunlar tamamiyle uzmanlık alanım olmayan konulardaki kişisel görüşlerim. Ancak, daha nesnel olarak, bir erkek gözüyle konuşmam gerekirse, ki temel veri tabanı Türk kadın ve erkekleri üzerinde bizzat yaptığım bir çalışmadır, bu memlekette erkek için, aşk denen mevzu "bir kadını elde edene kadar bile" sürmüyor!.. Olaya neden bu kadar kesin yaklaştığım konusundaki merakınızı gidereyim. Yaptığım tespitlere göre ülkemiz koşullarında, ortalama bir erkek, aşık olduğu kadını tavlayabilecek maaşı ancak evli ve iki çocuk babası bir aile reisi olduktan sonra kazanmaya başlıyor. Bu durumda konu mankenimiz olan "gariban" erkek -her ne kadar fena halde "delikanlıyı bozduğuna" inansam da en az inciten niteleme sıfatı bu- bir kadına, iyi bir yerde, iki kap
yemek, bir ÅŸiÅŸe ÅŸarap ısmarlayabilmek için kredi kartına abanıyor. Kafasındaki "zikri olmayan fikri" tatbik edebilmek için -tamamen güdüsel olarak konuÅŸuyorum- yemek sonrası hatun kiÅŸiyi bir klube götürüyor. Klübün kapısındaki iri kıyımlar, fahiÅŸ giriÅŸ ücretleri, inanın Londra'da bizdeki kapı fiyatlarına adamlar Oasis, Placebo, falan dinliyorlar, kalabalık, kötü müzik, pahalı içki gibi tüm badirelerden sonra, tam erkek ve kadın, gürbüz yeni nesil evladını üretecek kıvama geldiklerinde, sevgi mesajlarının vazgeçilmez aracı cep telefonu ötüyor ve annesinden sıkı bir fırça yiyen hatun, alelacele evine dönüyor. Hadiseler benzer ÅŸekillerde, bir süre sonra hayat müşterektir mantığıyla çiftin kredi kartı limitleri dolana kadar sürüyor. Ä°liÅŸkiler de genellikle bu limitle sınırlanıyor... Kadınlar ne yapar bilmiyorum ama erkekler izleyen devreyi salaÅŸ barlarda içip "ah" çekerek ve sarı icra kağıtları gelmeden kredi kartı borcunu ödemek için çalışarak geçiriyor. "Ah"ların içeriÄŸinin giden paralar mı, aşık olunan kadın mı yoksa o kadınlarla gidilen yerlerden sonra düşülen salaÅŸ ortam mı olduÄŸu konusunda önermeler muhtelif... Ben farklı deneklerde her üç örneÄŸi de tespit ettim. Bu arada, doÄŸal seleksiyon gereÄŸi, iliÅŸkileri yukarıda anlattığım gibi baÅŸlayan, ÅŸanslı çiftlerden bazıları niÅŸan hatta evlilik mertebesine bile varabiliyor. Bu aÅŸamaya varanlar için ikinci etap baÅŸlıyor. Gözünüzün önüne getirin, evlilik merasimi bitmiÅŸ, yenen yenmiÅŸ, içilen içilmiÅŸ, gidebilen balayına gidilip dönülmüş, ilk iÅŸ günü sabahı olmuÅŸ... Yeni evli çiftimiz iÅŸe gitmek amacıyla uyanıyor. Uyanıyor ve bence felaket o an baÅŸlıyor. Düşünebiliyor musunuz, o ana kadar, makyajsız halini hiç görmediÄŸiniz, sürekli en iyi kıyafetleriyle karşınıza çıkan, uyku mahmuru halini neredeyse tanıyamadığınız, o güne kadar aÅŸkın kör gözüyle taparcasına sevdiÄŸiniz kadınla, tuvalet sırasını tartışmaya baÅŸlıyorsunuz. Ne var bunda demeyin? Sanırım, bir kadınla bir erkeÄŸin, erkeÄŸin ayaklarının kokması hali haricinde, aynı evde yaÅŸayacakları travmaların ilki ve en önemlisi budur. Demek istiyorum ki, siz hiç -adlı adınca söylemeyeceÄŸim ama öyle düşünün- hacet gideren Venüs heykeli gördünüz mü? Tabiatıyla, tinsel ya da tensel tartışması çoktan aşılmış aÅŸk o anda biter. Rivayet edilen yasak elma hikayesinden bu yana aÅŸk için söylenen en tutarlı cümle, aÅŸkın her zaman için eriÅŸilmez olana, yasak olana varma çabası olmasıdır. Romanlara konu olacak büyük aÅŸkların da, görücü usülu denen rezaleti bir kalemde geçersek, ayıp, günah, o, bu, ÅŸu ve evsahipleri ne der diyerek beraber yaÅŸamadan evvel, birkaç ilmuhaber ve bir kaç eÅŸ-dostla kıyılan nikahla baÅŸlamasından ve boÅŸanma ilâmının nerede olduÄŸunu bilen kalem memurundan baÅŸka kimsenin de bilemeyeceÄŸi güdük hikayelere dönmesinden de temelde bu sistem sorumludur. Mutlu geçmesini dilediÄŸim türedi 14 Åžubat bayramınızı, bilvesîle kutlar, tezlerimi burada noktalarken son bir can alıcı soru sormak isterim: "Sevgilinize aldığız hediye kredi kartı limitinizin ne kadarına patladı?" Kaan VOLKAN - 14 Åžubat 2001, ÇarÅŸamba Â
button