Güncelleme Tarihi:
14 Şubat Sevgililer Günü yaklaşırken yapılan hazırlıklar ve planlanan sürprizler arasında belki yeni âşık olanlar dışında birçoğumuz yaşadığımız ilişkileri veya etrafımızda gözlemlediğimiz aşkları istemeden de olsa sorguluyoruz. Bazen de sinemada duygulanarak seyrettiğimiz ama artık etrafımızda pek göremediğimiz büyük aşkların bizde bıraktığı etkilerle, çoğunun kurmaca olduğunu bilsek de benzer aşklara özlem duyabiliyoruz.
Biz de günümüz modern dünyasında değişen ‘aşk’ kavramını biraz açarken Sevgililer Günü nedeniyle farklı özelliklerde en iyi aşk filmlerinden bir liste oluşturduk. Psikologlar ilginç bir şekilde aşkın daha çok ‘sexsuality’ ile eşleşen narsistik yeni yapısına rağmen kişilerin hâlâ geçmiş aşkların duygusallığını da istiyor olmalarını belirtmeleri bizim bazı aşk filmleriyle kurduğumuz bu duygusal bağın da açıklaması gibi görünüyor.
Modernizm, materyalist bakış açısı, değişen kadın-erkek rol ve ilişkileri aşk anlayışının değişmesinin en büyük etkenleri olarak sıralanırken, aşkın matematiksel tanımı 1+1=1 yani iki kişinin bir bütün olması ya da masallarda gördüğümüz ‘Sonsuza kadar mutlu yaşadılar...’ uzmanlara görede artık sadece bir hayal. Aşkın sözlükteki tanımları bile 20. yüzyılda değişirken, aşk Freud’a göre duygulanmanın temeli, Goethe’ye göre melankolinin bir türü, Proust’a göre ciddi bir akıl hastalığı, Nietzsche’ye göre de içinde biraz delilik olsa bile her zaman biraz mantık da olan bir şey.
Her ne kadar Sevgililer Günü tüketim çılgınlığının bir başka türü olarak düşünülse de uzmanların da işaret ettiği bu duygusal ilişkilere olan özlem ve aşk arayışı devam ettikçe, romantikliğin kapısını zorlayarak da olsa açabilmek için önümüzdeki zamanlarda yine isteyerek kapitalizmin oyunlarına alet olacağız gibi görünüyor.
Casablanca
Yapılmasının üzerinden 70 yıl geçmesine rağmen hâlâ tüm zamanların en iyi filmleri arasında ilk sıralarda yer alan Casablanca filmin savaş ve politik temalarını unutturan Ingrid Bergman ve Humphrey Bogard aşkıyla ve onların şarkısı ‘As Time Goes By’ ile tüm zamanların en romantik filmleri arasındada ön sıralarda.
Titanic
Çekildiği 1997 yılından beri en iyi aşk filmlerinden biri olarak hâlâ anılmayı başaran, her ne kadar buzula çarpma sonucu binlerce kişinin yaşamını yitireceği sonu bilinen Titanik faciasına rağmen, filmin kurmaca olan birbirleri için ölümü göze alan Kate Winslet ve Leonardo DiCaprio aşkı unutulmuyor. Film teknik dalda 11 Oscar ve toplam 91 ödül aldığı halde bazı açılardan eleştirilse de başrol oyuncularını bir anda dünya starlığına taşıyan bu aşk hikâyesi bütün klişe yanlarına rağmen onu seven sinema seyircisi için hâlâ kusursuz. Ve Titanik ile özdeşleşen ünlü Celine Dion şarkısı ‘My Heart Will Go On’u da unutmamak gerekiyor.
İngiliz Hasta
The English Patient
Yine 9 Oscar ve 47 diğer ödülle 2. Dünya Savaşı sırasında bu defa Kahire’de geçen seyredenlerde unutamadıkları bir iz bırakmayı başaran, zaman zaman karşılaştırıldığı Casablanca’ya rakip sıradışı yasak aşk hikâyelerinden.
Ye Dua Et Sev
Eat Pray Love
Klişe Hollywood romantik dramalardan farklı, mutlu olması gereken her şeye sahip bir kadının yaşamına ve ait olduğu toplumsal sınıfa karşı beslediği negatif duygular sonucunda kendiyle yaptığı yolculuk ve yaşamak istediği yeni aşk onu en romantik filmlerden biri yapmaya yetiyor. Film günümüz modern insanının sıkışmışlığına çare arayan yapısı ve sıradışı Julia Roberts and Javier Bardem aşkıyla özellikle benzer sıkıntıları yaşayanları bütün dünyada etkisi altına almayı başarıyor.
Frida
2 Oscar ödüllü Salma Hayek’in oynadığı ünlü ressam Frida Kahlo’nun kocası yine ünlü ressam Diego Rivera ile olan sıradışı evliliği ve fırtınalı aşkı ile gerçek hayat hikâyesinden hoşlananların unutamadıkları filmlerden.
Aşk ve Gurur/ Pride&Prejudice
Bu yıl vizyona giren bu listeye girmeyi hak edecek kadar iyi Anna Karenina ve Atonement’in de başarılı yönetmeni Joe Wright’ın yönetmenliğini yaptığı, bir yüzyıl önceki nostaljik aşkları, edebiyat uyarlamalarını ve Jane Austen severleri için birden fazla kez seyretmekten sıkılmayacak bir aşk hikâyesi. Elizabeth ve Mr. Darcy’nin 19. yüzyıl kalıplarını umursamayan gururla harmanlanmış aşkları Keira Knightley’e Oscar adaylığı getiren karakteri ve aşkını neredeyse gerçek kılacak kadar başarılı performansı da filmi en romantik filmlerden biri yapan unsurlardan.