Oluşturulma Tarihi: Temmuz 28, 2006 00:00
Aşkı hastalık olarak değerlendirmek de, bir çeşit motivasyon aracı demek de mümkün. Eğer aşıkken çevremizdeki her şeyi ikinci plana atıyorsak, hastalık demek gerçekçi olur. Peki bunun faturasını aşka çıkarmak ne kadar doğru?
Mikado Psikolojik Danışmanlık Merkezi Kurucusu Psikolog Nüket Diner, aşkta kişilikteki edilgenliğin ortaya çıkmasının, çocukluğumuzda model aldığımız birinin yansıması olabileceğini belirtti. Böyle bir durumda bunu aşka değil, sağlıksız gelişime ve duygu düşünce yapısına bağlamak gerektiğini vurgulayan Diner, "Bu tarz insanlar, iradeleri başkasının eline geçer diye genellikle aşktan korkarlar ve demokratik bir ilişkiyi yaşayamazlar" dedi.
Diner, uzun süreli ilişkilerde monotonluğun kaçınılmaz olduğu inanışına ilişkin de şunları söyledi: "Eğer ilişkide belirgin bir problem yoksa ve yine de sıkıntı yaratıyorsa, belki de bu ilişkinin şehvetten çok şefkate dönüşmesindendir. Kişiler, monotonlaşmayı ilişkiden çok kendilerinde aramalı. Çünkü başka bir ilişkinin geleceği sonuç aynı olacaktır."
Nüket Diner, aşkın hastalık olarak algılanabileceği durumu ise şu sözlerle özetledi: "Karşı taraf olmadan kendini eksik hissetme, tüm programı bir insan üzerine kurma şeklinde oluşturulmuş bir ilişkide sorun kaçınılmaz. Çünkü bir süre sonra kıskançlıklar ve hayatların gasp edilmesi başlar. Bundan sonrası ne birliktelikten ne ayrılıktan huzur bulunan patolojik bir hayat ve kabustur!"
Ayrılık sonrası iyileşme süreci
Nüket Diner, ilişki yürümüyor ve düzeltilemiyorsa, ayrılığı düzgün yaşamak gerektiğini ifade etti: "İlişkilerde süreç sancılı, yıpratıcı bir dram haline dönüşebilir. Bu tarz bir ilişkiden sonra kişiler yeni bir ilişki kurmaktan kaçmaya başlayabilir. Unutulmaması gereken nokta şu; insanlar yaşadıkları her ne olursa o sürecin kendi kişilikleri nedeniyle bir parçasıdır. Bu yüzden kendini sorgulama ve yeniden yapılandırma, iyileşme süreçleri yaşanmadan benzer şeyleri tekrar yaşama olasılığı yüksektir."