Aşk, benim kör atlı topal süvarimdir, kimseye hesap vermem, gelince atlar giderim

Güncelleme Tarihi:

Aşk, benim kör atlı topal süvarimdir, kimseye hesap vermem, gelince atlar giderim
Oluşturulma Tarihi: Ocak 31, 2010 16:03

İnanamıyorum o kadın, bu kadın mı?

Haberin Devamı

Ayşe ARMAN

Bir yıl önce, yıkılmış dağılmış bir haldeydi...
Çünkü biricik aşkı Pamir Bezmen yeni ölmüştü...
Ardından, ellerden düşmeyen Bizim Gizli Bahçemizden diye bir kitap yazdı...
“Bu ne muhteşem aşk!” dedirten, ağlatan, özendirten...
Ben bıraktığımda ordaydı...
O kadın Nermin Bezmen’se, şu anda karşımda duran kadın kim?
Size gözlerindeki ışıltıyı anlatamam...
Gerçekten müthiş görünüyor...
Daracık bir jean, daracık bir beden...
Ve omuzlarına dökülen saçlar... Belki de en çok bu şaşırttı, onu hep topuzlu görmeye alışığım... O gün, o evde biz “Ölümden sonra aşk var mı?”yı konuştuk.
İnanılmaz saygı duydum, duruşuna, hayata bakışına, korkusuzluğuna, gözükaralığına, kendine güvenine...

Acınız çok tazeydi. Bu bir yıl nasıl geçti?
- Hem çok ağır hem çok durağan... Hiç bitmeyecek gibi... Ama aynı zamanda inanılmaz süratli. Garip bir duygu. Sanki beni bir çuvalın içine koymuşlar, ağzını bağlamışlar ve zamanda yuvarlamışlar. Şimdiki duyguma gelince: O çuvalın ağzı açıldı...

Haberin Devamı

Peki temel duygunuz neydi? Boşluk, hiçlik, özlem, hayata yeniden adapte olma, var olmaya çalışma...
- Hepsi, hepsi bir aradaydı. Ben zaten duygularını çok yoğun yaşayan biriyim. Hayatı çok hissederek, çok içine alarak, hüznüyle, mutluluğuyla, kederiyle yaşarım. Fakat bu kadar duyguyu bir arada yaşadığım bir dönem hiç olmamıştı. Özlem ve hüzün tabii ki vardı, hat safhada. Ama aynı zamanda o hüzne teslim olmama, evimi, ailemi ayakta tutma, üretken, yaratıcı Nermin’i besleme, yeniden var olmaya çalışma... Ne hissettiğimi bilmeme rağmen, tarifi zor geliyor, iyi ki günü gününe yazmışım...

Çocuklarınızın size tavrı?..
- Onlar çok şeker, çok anlayışlı, çok şefkatliydi... Bana, evin küçük kızı muamelesi yaptılar. Tabii ki Pamir için yazdığım kitabın da tesiri oldu. Çünkü o kitapta, 19-20 yaşlarımı anlatıyorum. İlginçtir ki, ikisi de beni o yaşta görmeye başladılar. Oğlum, abim, kızım ve gelinim de ablalarım gibi oldular. Evde yine hiyerarşik düzen ve saygınlığım vardı ama inanılmaz tatlı bir korumacılığa girdiler benimle ilgili.

Haberin Devamı

Ölümden sonra hayat var mı?
- Tabii ki var. Bak bir sene sonra, burada, yine karşılıklı oturuyoruz.

O kadar iyi gördüm ki sizi... Müthiş bir güzellik gelmiş üzerinize... Hep topuz yaptığınız saçlarınızı açmak değil sadece...
- Doğrudur, gözümdeki acı pırıltısı gitti artık. Çok farklı bir enerji geldi bana.

Bir daha aşık olmanız mümkün mü?
- Tabii. Gayet tabii. Ben bunu ilk günden beri söylüyorum...

Eşinizi anlattığınız kitabınızın (Bizim Gizli Bahçemizden) sonunda da var öyle bir yer...
- Evet kitapta da o geçişi yaptım... Ki ay ve gün saydığım zamanlardı...

Yine de eşini bir yıl önce kaybetmiş birinden söz ediyoruz, bir sürü insan yadırgayabilir bu açıklamanızı...
- Ayşecim, ne önemi var insanların ne düşündüğünün. Ben aşka aşık bir kadınım, içimde hep bir aşk duygusu var. Aşkın pırpır heyecanı var. Büyük bir tesadüf eseri, uzun seneler bu duyguyu bir erkekle besleyecek şansım oldu ama o artık yok, evrene karıştı. Üstelik aşkı, bu kadar kuvvetli yaşayıp bildikten sonra, inan eksikliğini, onu yaşamamış insanlardan çok daha fazla hissediyorsun.

Haberin Devamı

Peki başkalarını bırakalım, insan kendi kendini köşeye sıkıştırmıyor mu? “İhanet” gibi algılamıyor mu?
- Katiyen. Çünkü ben kocama, hem sevgilisi, hem karısı, hem çocuklarının annesi olarak, en kötü ve en zor günlerde sırdaşı ve destekçisi olarak, aşkı ve sevgiyi yaşattım. Üstelik hakkını vererek. Yaşarken sevgiliye ihanet etmek korkutucu ama ölümünden sonra, o gidiyor, o artık yok, insan kendisiyle baş başa kalıyor.

Bir de tabii ömür boyu gözü yaşlı, dul kalmayı tercih edenler var...
- Elbette ama o bana göre değil. Ben, “Acımın tadını çıkarıyorum” demiştim. Yaptım. O kadar doya doya yaşadım ki acımı. Acımın da hakkını verdim. Ve ben şu an Pamir’in beni görmek istediği bir yerdeyim, kuvvetliyim. O beni böyle severdi. Ve inan bana, benim kimseye müdanam yok. Hele bu yaştan sonra. Ben hayatı oldum olası çok cesur yaşadım. Genel kurallar bana vız gelir, tırıs gider. Bir başkasına acı ve hüzün vermedikten sonra, seçimlerim tamamen beni ilgilendirir. Kaldı ki, kimseye hiç kimseye, hiçbir şeye avuç açmadım bugüne kadar. Dolayısıyla kimsenin benim için ne diyeceği umrumda değil. Kimsenin hayatımı yönlendirmesine de müsaade etmem. Kısacası: Başkalarının kuralları beni ilgilendirmiyor. Herkes kendi ahlakına baksın...

Haberin Devamı

Vayyyy müthişsiniz! Peki Pamir Bezmen hayatta olsaydı...
- Bunları düşünmeme gerek kalmayacaktı, oydu benim aşkım, sevgilim...

Ama o yoksa, başkası da olabilir...
- Evet olabilir.

Aşk tam olarak ne ifade ediyor sizin için?
- Nefes almak gibi bir şey. Aşk, bir aşığa yüreğini vermek olmasına rağmen, insanın göğüs kafesinde hâlâ iki yürek çarpmasıdır. Benim için böyle. Ve ben o kadar eksikliğini hissediyorum ki olmadığı zaman, o ikinci yüreği muhakkak istiyor canım.

Bütün bunları anlıyorum, çok da saygı duyuyorum, gücünüze, duruşunuza... Fakat “Bizim Gizli Bahçemizden” kitabında o kadar büyük, o kadar şiddetli bir aşk anlatıyorsunuz ki, insanın aklına ister istemez, bu kadar muazzam bir aşktan sonra başka bir şey nasıl yaşanabilir sorusu geliyor...
- Bir kere, şu anda birini parmakla göstermiyorum, aşkla ilgili duygumu anlatıyorum, “Hazır olun, aşık olabilirim” diyorum. Bu toplumda aslında pek de söylenmeyen bir şeyi söylüyorum. Evet, benim kocam öldü, canımdı, her şeyimdi ama ben hayattayım, ben onunla ölmedim. Bir başkasını sevecek olmam da, onu sevmediğim, onu unuttuğum anlamına gelmiyor, o hep benimle. Her aşkın, her sevginin, kendine ait bir “niş”i var insan hayatında. En büyük hata, birinin yerini bir başkasıyla doldurma telaşı. İnsanlar genelde bu hatayı yapıyor. Dolmaz. Pamir, benim hayatımda 34.5 senelik bir aşkın temsilcisi. Çok şeyimdi. Kocam olmasının dışında, ben onunla çok farklı insanları kaybettim. Fakat gitti. Arzusu hilafına da olsa gitti. Yalnız bırakmak zorunda kaldı beni. Bundan sonra hayatıma girip bende kalmak isteyecek insan da kendi nişini yaratacak. Kim bilir belki besleyerek o ilişkiyi, farklı bir dünya yaratacağız, onun da kendine ait bir sevgisi, bir aşkı olacak. Ama Pamir’in yerine birini koymaya çalışmak hem Pamir’e hem de o yeni gelene karşı haksızlık...

Haberin Devamı

BENİM OKURUM BANA KÜSMEZ

Ben sizi zorlamaya devam ediyorum: “O zaman gerçek değildi o yazdıkları, yaşadıkları” diyenlere cevabınız nedir?
- Çok gerçekti...

İnsanın kafası şunu almıyor galiba: Bu kadar gerçekse ve büyükse, üstüne bir şey yaşamak istemezsin, içinden gelmez, canın istemez...
- Tam aksine. Tam aksine. Tam aksine. Ben aşkın ne olduğunu biliyorum. Aşkın ne olduğunu gerçekten bilen biri eksikliğini, yaşamayandan çok daha fazla hisseder. Ben öylesine yoğun yaşadım ki aşkı, yokluğu beni birçok kadından daha fazla rahatsız ediyor. Kaldı ki böyle bir sıralama, hakkaniyet derecelemesi olduğunu da sanmıyorum evrende. Yani sevgi ve aşk ibadullah orada var, havada duruyor, onu kimin yakaladığına bağlı bu, birilerinin de hakkını elinden alıyor değilim...

Ya okurunuz size küserse...
- Benim okurum bana küsmez.

“Ben kocasını anlattığı kitabı okudum. Olağanüstüydü. Kendimi bir aşk filminin içinde hayal ettim, hayatımda bu kadar etkileyici bir aşk okumadım... Nasıl yani, o kadın şimdi bir başkasına mı aşık olacak? Hadi ya, ben onu o kadar çok hayal ettim ki Pamir’iyle, bir başkasıyla düşünemem bile” diyeceklere cevabınız...
- Benim okurum böyle demez. İnan, okur sayım kadar evde keder vardı şu bir sene içinde, benim kederimle birlikte. Benim hayatımda yeni birinin olacak olması, birini daha sevecek ve hayatı paylaşacak olmam, bir evvel yaşadığım hayata bir saygısızlık değil. Bunu hazmedecek kadar beni anlamış bir okur kitlem var...

“Ahlaki değil” diyecek olanlara cevabınız...
- Pardon ama bu soruyu, hayatta olan bir sevgiliyi aldatanlar düşünsün!

KENDİMİ ÇOK BEĞENİYORUM

Kitaplarınızdaki sevişme sahneleri için çevrenizdeki insanlar hiç yorumda bulunmuyorlar mı? Suratları, soru işareti gibi olmuyor mu?
- Ben takılmıyorum kimseye. Daha doğrusu kimseyi iplemiyorum. Bir kere kendimi çok seviyorum ama bu kendini beğenmek anlamında değil; bu yürek, bu beden ve bu ruh haliyle o kadar güzel ve bütün buluyorum ki kendimi, başka hiçbir şey umrumda değil. Bir de onu besleyecek bir aşk...

Tamam insanların koyduğu yasaklar sizi ilgilendirmiyor ama sizin kendinize koyduğunuz yasaklar...
- Olmaz olur mu? Var. Dürüstlük. Hayatın kendisi dahil olmak üzere, her şeye, her ilişkiye, herkese karşı dürüstlük...

İnsana özgü hiçbir şey sizi şaşırtmaz mı? Her şey normal mi gelir?
- Evet, her şey olabilir, insan her şeyi yapabilir diye düşünüyorum. Hakikaten duyduğum, gördüğüm ve dinlediğim hiçbir şeyi yadırgamaz oldum. Şunu da öğrendim ki, hayatın kendi çeşnisi, istediği kadar hayal gücü kuvvetli olsun, bir yazarın onu kurgulayabileceğinden çok daha zengin. İnsana, hiç hesapta olmayacak şeyler yaşatabiliyor...

HAYATIMLA İLGİLİ HESAP VERMEM

Tolga Savacı’yla birlikte fotoğraflarınız yayınlandı. İnsanların tepkileri ne oldu?
- Hiç.

Nasıl yani? Millet telefon açıp, “Ne iş” demedi mi?
- Yooo. Tolga ile üzerinde konuştuğumuz bir projemiz var. Fakat aynı zamanda ruh halimiz, düşünsel olarak çizgimiz, bize çok keyifli bir zaman geçirtiyor. Güzel, hoş bir dostluk kuruldu aramızda...

Yani “Sadece arkadaşız” mı? Yoksa “seviyeli bir ilişkimiz var” mı?
- Valla, ileride ne olur bilmiyorum. Ama şu anda karşılıklı oturup konuşmaktan, fikir paylaşmaktan, beraber gülmekten keyif alıyoruz. Tolga görgüsüyle, tecrübesiyle, zarafetiyle, dürüstlüğüyle, özgüveniyle çok elzem bulduğum özelliklere sahip. Yaratıcılık konusunda da birbirimizi motive ediyoruz...

Herhangi bir rahatsızlığınız olmadı mı, “Şimdi fotoğraf çekerler, altına olur olmaz bir şey yazarlar...”
- Yooo. İkimiz de bağımsız insanlarız. Olgun yaştayız. Hayatta ne seçeceğini, ne yapmak istediğini bilen tipleriz. Niye rahatsızlık duyacağım bir şey olsun ki?

Etraftan bir şey demediler yani! Herkes normal karşıladı...
- Beni tanıyan bana bu konuda bir yorum yapmaz. Zaten kimseye de hayatımla ilgili hesap vermem.

Peki çocuklarınız...
- Hayır. Bütün kararlarımda yanımda olduklarını biliyorum.

TOLGA BENDEN 9 YAŞ KÜÇÜK

Yeni kitap ne anlatıyor? Ve ne zaman çıkıyor? Adı ne?
- Adı “Gönderilmeyen Aşk”. Mart başında piyasada olacak. Konusuna gelince, aynen benim gibi eşini kaybetmiş üç kadının karşısına, hayat bir takım şeyler çıkarıyor. Benzer seçme şansları varken, üçü de farklı kararlar alıyorlar ve tabii farklı neticeler yaşıyorlar.

Aşktan mı söz ediyoruz...
- Tabii tabii. Biri daha ürkek. Biri dibe vurmaya hazır, çünkü yaşayacağı her şeyi ölen eşine hakaret sayıyor, onsuz bir güzellik yaşamayı vicdanına yediremiyor, dibe vuracağı şeyleri tercih ediyor. Üçüncüsü ise cesur...

Cesuru siz zannedecekler...
- Ben hiçbiri değilim ama aynı zamanda hepsiyim. Okurum, beni ille de kahramanlardan birine yerleştirmeyi çok seviyor. 90 yaşındaki Hüma’yı bile ben sandılar. Herhalde çok canlı anlattığım için. Dolayısıyla birinden birini mutlaka bana yakıştıracaklar, ama birkaç sayfa sonra vazgeçecekler, diğerini ben zannedecekler, ondan sonra ondan da vazgeçecekler. Aslında yazarken, ben kendi kendimle köşe kapmaca oynadım. Okurum da aynı şeyi yaşayacak, bir labirentte dolaşacak.

Ya şimdi derlerse, “Aaaa reklam birlikteliği... Baksana kitabı çıkıyor... Kitaba hazırlık için yemeğe genç güzel bir adamla gitti...”
- Yok canım daha neler. Kitabı birkaç aydır yazıyorum, Tolga’yı ise bir aydır tanıyorum. Gerçi ablası Sibel, çok eski bir arkadaşım, dolayısıyla bir yerlerde karşılaştığımızda bir merhabamız vardı...

Kaç yaşında?
- Tolga mı? 46. Benden 9 yaş küçük.

Artık oyunculuk yapmıyor mu?
- Bildiğim kadarıyla, oyunculuk onun hayatı ve iyi projelere açık. Şu an televizyonla ilgili projeleri var. Onların peşinde. Bir de beraber konuştuğumuz bir senaryo projemiz var.

Dizi mi, sinema film mi?
- Ne olacağına karar vereceğiz, şimdilik beyin jimnastiği yapıyoruz.

KİTAPLARIM SENEDE 50-100 BİN SATIYOR

Para kazanıyor musunuz?
- Allah’a şükür hayatımı idame ettiriyorum.

Hani, “Bu ülkede kitaptan para kazan ılmaz!” derler, gerçi sizin de içinizde bulunduğunuz bir grup yazar kazanıyor...
- Kitaplarım bir sene içinde 50-100 bini bulan satışlarda. Ama tabii sırf kitap yazarak, Ayşe Sultan Korusu’ndan bir ev alabilir miydim? Mümkün değil, yok öyle şey. Aynı zamanda senaryo yazıyorum, senaryo danışmanlığı yapıyorum. Aileler ve vakıflarla ilgili özel projeler alıyorum. Çalışkan bir insanım.  4-5 saat uykuyla yaşıyorum.

Günler nasıl geçiyor?
- Çalışarak ama benim hiçbir şeyim rutin değil. Çok spontan yaşıyorum. Ne yemem, ne içmem, ne jimnastik saatim... Hep içimdeki sesi dinleyerek yaşarım. O an ne istiyorsam, zihnimden ne geçiyorsa yapıyorum...

Nasıl bu kadar incesiniz?
- Her gün muhakkak yoga ve spor yapıyorum, ağırlık kaldırıyorum, mekik çekiyorum. Son bir senedir gym’e gidemedim ama yürüdüğüm zaman saatte 7.5 km süratle yürüyorum. Kendimle de bir inatlaşmam var. Bedenimin ihtiyacı bu, ona cevap vermek durumda kalıyorum. Aşağı yukarı günün 10 saati yazıda geçiyor. Kitap ikinci, üçüncü bölüme geldiyse, bu günde 15 saat oluyor. Her kitapta evin farklı bir yerini dolaşıyorum. Bir evvelki kitabı o masada yazdım, son romanımı ise şurada...

Pamir Bezmen olmasa yazar olabilir miydiniz?
- Gene olurdum. Pamir bana düş yaratmadı ama o benim düşlerimin önünü açık tutarak, bana çok destek oldu. Yazarlık, benim kalıcı olma telaşımla ilgili bir şeydi, resimde istediğim yerde olsaydım belki yazarlığa geçmezdim. Ama kalıcılığı yazarlıkta keşfettim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!