Güncelleme Tarihi:
Birkaç projeyle birden uğraşıyor, bir setten diğerine, bir kanaldan ötekine koşuyor ve günde üç-dört saatlik uykularla yetiniyor. Bu çılgın temponun nedeni ise bir türlü dinmeyen aşk acısı! Yaşadığı acıyı unutabilmek için kendini işlere verdiğini anlatan Sayan, "İlişkim bitince yaşadığım acıyı tarif etmem çok zor. Ölmek istiyorum diyebilirim, o derece büyük bir acı. Özellikle son yaşadığım aşktan sonra anladım ki benim evlenmemem, aşık olmamam gerek" diyor.
- Biraz dalgınsınız, bu dalgınlığın sebebi nedir?
Bu aralar çok yoğunum. “Yaprak Dökümü”nün çekimleri var. Yapımcılığını ve sunuculuğunu üstlendiğim, sinema ile ilgili bir televizyon programı hazırlıyorum. Arada "Nekrüt" adında bir sinema filmi çektik, bu ayın sonunda vizyona girecek. Yeni yeni iş görüşmelerim var. Bir yandan da “Anadolu tarihi” ile ilgili belgesel çekiyorum, günde üç ya da dört saat uyuyorum. Artık sürmenaj olmak üzereyim, her şeyi unutuyorum.
- Peki neden kendinizi böyle yorucu bir tempoya soktunuz? Neden bu kadar zorluyorsunuz?
Çünkü içimdeki sesi duyamayacak kadar çok çalışmaya ihtiyacım var.
Duygusal sebeplerden dolayı... Kötü ve tatsız bir zaman geçirdim bu yaz sonu. İçimdeki sesi duyamayacak kadar fazla gürültüye ihtiyacım vardı, bu yüzden kendimi işime verdim.
- Web sitenize de “Aşk ve Savaş” başlıklı bir yazı yazmışsınız zaten...
Aynen orada yazdığım şeyi yaşadım. Bütün ilişkiler biterken savaşa dönüşüyor.
- Bugüne kadar, her aşkın ardından kendinizi işe mi verdiniz?
Evet. Çünkü yalnız kaldığım dakika kendimle iç hesaplaşmalarım başlıyor, düşüncelerimle baş başa kalıyorum. “Orada şunu yapmasaydım” diye kendimi suçlamaya başlıyorum. Bir tür reaksiyon gibi...
- Peki bulduğunuz çözüm ne kadar sağlıklı sizce? Sonuçta bir şeyleri ya da birilerini unutmak için kendinize zarar veriyorsunuz. Hatta çok çalışarak kendinizi cezalandırıyorsunuz!
Hiç böyle düşünmemiştim. Olabilir ama bildiğim tek bir şey var, çalışmak bana çok iyi geliyor.
- O halde bir tür terapi diyebiliriz...
Evet, terapi gibi... İçimdeki sesi duymamam lazım.
- Ne diyor içinizdeki bu ses, çok merak ettim?
Keşke gündelik şeyler söylese, ama çok fazla şey söylüyor.
- Bu sesin sahibi başka biri mi?
Tabii ki. Sonuçta her insanın içinde birden fazla insan vardır. Birincisi kendimiz olduğumuzu sandığımız, "Bene severim, bunu giyerim" diyen kişilik... Diğeri bilinç altında olan ve insanlara göstermediğimiz kişilik... Üçüncüsü ise kendimizin bile farkında olmadığı, daha da derinlerde saklanan kişilik.
- Ekonomi mezunusunuz ama sosyal konularla da yakından ilgileniyorsunuz anladığım kadarıyla...
Ben duygusal olaylar hariç her şeye matematik zekasıyla bakarım, ama ilişkiler devreye girdiği zaman durum
- Dünyayı sarsan bu ekonomik krizi nasıl değerlendiriyorsunuz bir ekonomici olarak?
Bu krizin olacağını çok önden beri söylüyordum.
- Neye dayanarak söylüyordunuz peki, borsayı falan takip eder misiniz?
Yok, borsayı takip etmem ama bunu görebiliyordum. Şimdi "Çin’e dikkat" diyorum mesela. Bir yıl sonra Çin ne olacak görmek isterim. Çünkü serbest piyasa ekonomisi kullanan bir ülke. Dünya acayip bir krize girecek, bildiğim tek şey bu.
- Peki yatırım amaçlı ne yapıyorsunuz?
Bütün işleri kabul ediyorum.
- Hayatınızın dönüm noktası neydi sizce?
Hayatımın dönüm noktası 1994 yılı ve İstanbul’a gelişimdi. Çünkü ben İstanbul’a normal bir şekilde gelmedim. Şu anda şirin, tatlı, düzgün bir kız gibi görünüyorum belki, ama inan bana aklına hayaline gelmeyecek delilikler yapmışımdır. Üniversite sınavlarının sonuçları daha açıklanmamıştı ve ben çok büyük bir baskıyla büyüyordum. Bu baskı yüzünden bir gün aileme bir mektup bırakıp, hayatım boyunca hiç görmediğim kuzenimin evine geldim. Halamın kızı Zehra kucağında bir bebekle kapıyı açtı, haliyle beni tanımadı. Kendimi tanıtınca çok şaşırdı. Bir yıl boyunca onun yanında kaldım.
- Eve bıraktığınız mektupta neler yazılıydı?
O mektubu annem hâlâ saklıyor. Çok ağırına gitmişti o mektup, çünkü gerçekten ağır şeyler yazmıştım.
- Oyunculuğa nasıl başladınız peki?
Sınav sonuçları açıklandı ve ben İstanbul’u kazandım. Okurken de televizyonlarda çalışmaya başladım. Oyunculuk en büyük hayalimdi zaten... Ama ailem karşı çıktı, hatta iki yıl benimle hiç konuşmadılar. Hedefime ulaşmak için ciddi uğraş verdim yani... Neyse ki artık ailemle çok iyiyiz. Çok değiştiler, hatta artık onların da fikrini alıyorum.
- Şimdi en büyük hayaliniz nedir?
Bu zamanda aldatmayan kimse kaldı mı
- İlişkilerinizde hiç aldattınız mı ya da aldatıldınız mı?
Bunu ilişkilerinde yaşamayan biri kalmış mıdır? Aldatma illa fiziksel olur diye bir kural yok. İlişkiniz bitmiştir, siz başkasından hoşlanırsınız, bu da aldatmadır. Yatağa yattığınız zaman başka bir adamı düşünmek de aldatmadır, ama bunlar herkese normal geliyor galiba...
- Bu kadar güvensizseniz, evlenmeyi de düşünmezsiniz herhalde...
Her insanın içinde rol yeteneği vardır
- "Nekrüt"te nasıl bir rolünüz var?
Doğu şivesiyle konuşan, çok iyi niyetli ve saf bir kadını canlandırıyorum.
- Doğu şivesi için ders falan aldınız mı, oturup özel olarak buna çalıştınız mı?
Yok, hiç çalışmadım. Sete gittim, kostümü giydim ve o anda doğal olarak çıktı konuşması. Aslında her insanın içinde rol yapma yeteneği vardır. Sadece bunu nasıl dışarı çıkaracağını bilmen önemlidir. Ben çıkarabiliyorum bu duyguları ve bunu nasıl yaptığımı da bilmiyorum.
- Küçüklükten beri durum böyle mi?
- Kaç yaşınızdaydınız o zaman?
9-10 yaşlarındaydım. Küçüktüm.
- Doktor ne söyledi, “Oyuncu olacak” mı dedi?
Yok. Hiçbir şey söylemedi, sadece "Normal" dedi.