Aşk acısı beni öldürür

Güncelleme Tarihi:

Aşk acısı beni öldürür
Oluşturulma Tarihi: Mart 13, 2009 00:00

Ayşe Şule Bilgiç ile evlenen ve baba olmak için gün saymaya başlayan Kıraç, tutkulu aşklara veda etti.

Haberin Devamı

AYŞE ŞULE BİLGİÇ VE KIRAÇ BÖYLE EVLENMİŞTİ

Bu duygunun artık kendisini yoracağını söyleyen sanatçı, “Tarihin en iyi aşk şarkılarını yapan insanlar çok kötü hayatlar yaşamışlardır. Eski günlerime dönmek, albüm yapacağım diye korkunç bir hayat sürmek istemem. 37 yaşındayım, yoruldum. Artık aşk acısı beni yorar, ölürüm” dedi.

Maraş’tan esen Kıraç rüzgarı

Garbiyeli, Kahramanmaraş’ta esen bir rüzgar... Aynı zamanda Kıraç’ın son albümünün adı... Çocukluk yıllarından itibaren babasından dinleyip öğrendiği türküleri bu albümde bir araya getiren Kıraç, en büyük hayalini gerçekleştirdiğini söylüyor.

Bu albüm sayesinde yeniden çocukluk yıllarınıza dönmek size ne hissettirdi?
- Zamanla büyüyoruz işte. Ve ne zaman geçmiş hayat, bakıp kalıyorsun öyle... Diğer yandan çocukluk, teknik olarak hayatın en yavaş geçen kısmı... Yaz tatilleri bitmez, sıkılırız mesela... Tüm ayrıntılar daha nettir. Bugün bir yıl önce gördüğümüz kişiyi hatırlamayız, ama çocukken gördüğümüz şeyi mümkün değil unutmayız. Yolda gördüğün bir ağacı bile hâlâ hatırlıyor olabilirsin. Çocukluk yılları hayatımızın en önemli yılları. Kimliğimizi belirlediğimiz yıllar. O dönemde yaşanan kötü ya da iyi olaylar asla unutulmuyor.

Son albümünüzdeki türküler de çocukluğunuzda büyük yer etmiş anlaşılan...
- Benim çocukluğum duyduğum bu türkülerle çok ilgili... Aslında kaset kapağım için bir yazı yazdım. “Öncelikle şunu söylemek istiyorum; bu yazı için çok kafamı yordum, çok özel olmasını istedim. Konu halk şarkıları, hele hele benim hayatımın en saf, en duygulu ve en aydınlık yanı olan türkülerimiz olduğunda, paylaşmak istediğim epey düşüncem vardı ama yapamadım. Daha basit ve kısaca anlatmaya karar verdim. Bu albümde, daha beşikteyken annemden, hatta annemin karnındayken duyduğum türkülerimi söyledim. Benim türkülerim diyorum, çünkü onlarla yaşadım ben ne yaşadımsa... Ve hâlâ da onlarla yaşıyorum.” Buraya kadar yazdıklarım çok önemli. Çocukluk yıllarımda bu türküleri dinledim ve bu türküler beni hiç yalnız bırakmadı. Flüt, gitar, bağlama çaldım. Hayat kavgasının içine düştüm, aşık oldum, sevdim, sevilmedim, birçok olay yaşadım ama hiçbir zaman bu türküleri unutmadım. Hayata beni bağlayan işte bu türkülerdi. Onlar olmadığı zaman dünya bitsin benim için!

TÜRKİYE’DE BOZULMUŞ ÇOK TÜRKÜ VAR

Türküleri iyi yorumladığınızı düşünüyor musunuz?
- Yıllar içinde türküleri çok farklı söylediğimi anladım. Ben artık başka adamım ve bu türkülerin yapıldığı yıllarda yaşamıyorum. Geçmişle benim aramda bir zaman tüneli oluşturuyor türküler. Bunları kendi algılarımla söylemeye başladım. Bedri Rahmi’nin de dediği gibi, “Nerede bir köy türküsü duysam şairliğimden utanırım”... Yaptığım şarkıların hiçbiri bu türküler gibi değil, çok başka. Ne yaptıysam “Uzun ınce Bir Yoldayım” gibi yapamadım. Sebebi yeteneksiz olmam değil. Bunlar çok uzun sürede oluşmuş şarkılardır. Birisi ısmarlamamış onları. Bir olay yaşanmış ve üstüne türkü yapılmış. Dünya şu an spritüel konularla çok ilgileniyor. Spritüelizmden etkilenen insanlar okuduğu zaman bu röportajı daha iyi anlayacaklardır. Dünya üzerinde milyonlarca insan söylüyor türküleri ve böylece büyük bir enerji oluşuyor. Mesela ben sahnede “Endamın Yeter”i söylediğim zaman ve herkes bana eşlik ettiğinde şarkı gerçek kimliğine ulaşıyor. Sanatçılığın en zor durumu kendinizi olduğunuzdan farklı hissetmenizdir, mucizevi bir adam gibi. Çünkü o beğeni karşısında “Benden daha iyisi olamaz” durumu oluşuyor. Fakat albüm yapmaya karar verdiğim andan itibaren o kadar çok tekrar ettim ki türküleri... Ve her söylediğimde de daha çok hakim olduğumu anladım. Benim kafamda hep türküleri çok güzel söylediğim düşüncesi vardı. Arkadaşlarım da öyle der, türküleri masalsı söylerim.

Neden bugüne kadar beklediniz türkü albümü çıkarmak için?
- Yıllardır türküleri söylemek istiyordum. Zaten rock formatında söylüyordum ama bu sefer kendim için yapmalıyım dedim. ışin içinde kurnazlık olmamalıydı. Çünkü bu türküler kendi parçalarımdan daha değerli. ınsanlarla paylaşırken “Albüm ne kadar sattı” diye düşünmemeliyim. Bir yere gelip, ondan sonra türkülerimi paylaşmalıydım. 

Hayata geçirmeye nasıl karar verdiniz?
- Bir gün bağlı olduğum müzik şirketi TMC’nin alt katında stüdyomda üzgün bir şekilde oturuyorum. Sıradan bir mikrofonu yerleştirdim. Gitarı da aldım elime, başladım türkü söylemeye. Bu arada kaydetmeye karar verdim. Böyledir bu albümün hikayesi. Art arda tek gitarla söyledim türküleri. Sadece kendim için ama! 9 tanesini kaydettim. Beğenince TMC’nin sahibi Mustafa Ağabey’e dinlettim, “Arada bir dinlemeniz için yaptım” dedim.

Sanırım TRT dışında türküleri dinleyebileceğimiz pek bir mecra yok.
- TRT’dekiler de tam anlamıyla doğru değil. Çünkü Türkiye’de bozulmuş çok türkü var. “Çoban” türküsü var mesela, yanılmıyorsam Muzaffer Sarıgül derlemiş bu türküyü TRT mantığında. Bu türküde kaynak kişi babamdır. Çünkü türkü onların köyünündür. Bu türküyü en iyi babam bilir, sonra da ben bilirim. Kanlıkavak bölgesinde söylenir. Bizim köyün güreşçilerinden Bekir Büke Ankara’da bir sohbet esnasında “Bizim köyün bir türküsü var” diye bunu söyler. O topluluktaki bir müzisyen de türküyü çok beğenir. Ama Bekir Büke katlederek söylediği için türkünün orijinalini bilemez. Yani Bekir Büke türküyü farklı söylediği için derleyen de farklı derliyor ve TRT’ye öyle giriyor. Söylerken işte bu kadar bilinçli olmaya çalışıyorum.

TEPKİ GÜZEL OLMAZSA KENDİM DİNLERİM

Bu albümle birlikte özellikle vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
- Biz her gün türkü söylediğimizi ve kültürümüzle çok barışık olduğumuzu zanneden bir sömürge toplumuyuz. En az Etiyopya kadar! Çünkü Atatürk’ten sonra gelen zihniyet böyledir. Bizim problemimiz budur. Onun için Amerika’dan borç alıyoruz. Onlar bizim kafamıza vurdukları zaman susarız. Atatürk’ün tek derdi bu bilinci vermekti. Halkı türkü dinlemeye teşvik etmiştir. O yüzden şehirlinin değil, köylünün yanında olmuştur. Köylü makarnanın ağaçta yetişmediğini bilir. Köylü bilinçli insandır, toprak adamıdır ve çok daha ileridedir. Sadece olanaksızdır. Bu ülkede istesek de istemesek de türkülere bağlıyız. Bütün dünya müziklerini dinliyor olabiliriz. Sabah programlarında “Kültürümüzü yaşıyoruz. Kültürümüz bu” diyebiliriz. Ama bunların hepsi artistiktir. Bunlar doğru değildir. Türkülerimiz bize gün gibi gerçeği söyler. Bir mesajım yok ama olay budur. 

Türkü albümü yaptığınızı duyunca türküleri kendisinden öğrendiğiniz babanız ne dedi?
- “ıki yerde yanlış söylemişsin” diye hemen eleştiri getirdi. Bu albümle birlikte evrensel ışığın kapılarını açan, benim türkülerimin ateşini yakan, sazının teknesinde oluştuğum hem öğretmenim, hem kaynağım olan adama yani babama teşekkür ediyorum.

İnsanlar ya her zamanki tarzı isteyip, bu albümü beğenmezlerse ne olur?
- Bu albüm tamamen kişisel ama paylaşımcı bir albümdür. Tepki güzel olmazsa, kendi kendime rahat rahat dinlerim. Güzel olursa da devamını getirmek isterim.

Sizin yaz albümü modasına uymak gibi bir kaygınız yok mu?
- Yaz albümümün bir özelliği yoktur. Ben müzisyenim. Müzikle yaşıyorum, her şeyim müzik, var olma sebebim müzik... O arkadaşlarla aramdaki fark bu. şarkılara duygusal bakmıyorsanız, ritimli olsun, insanlar dinlesin ve kopsun diyorsanız, zaten o zaman adres bellidir. O da bir tarzdır. Korkunç olan, bütün dünyanın o tarzın peşinden gitmesi...

Haberin Devamı

Bu saatten sonra aşk acısı beni yorar
Ayşe Şule Bilgiç’le evlendiniz, mutlu sona ulaştınız. Artık hüzünlü aşk şarkıları çıkmayacak mı sizden?
- Bu iki türkü albümünden sonra sadece aşk şarkılarının yer aldığı bir albüm yapacağım. O da sonbahara doğru. Tarihin en iyi aşk şarkılarını yapan insanlar çok kötü hayatlar yaşamışlardır. Ben eski günlerime dönmek istemiyorum. Yani albüm yapacağım diye korkunç bir hayat yaşamak istemem. Çok yoruldum. 37 yaşındayım. Aşk acısı beni çok yorar, ölürüm yani. Aşk, sevda dersek, o bitmez. Aşk sanatçının çıkışıdır. Ama hayatın boyunca ona devam edersen komik olur.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!