Güncelleme Tarihi:
Karaöz, Japon ve Amerikalı bilim adamlarının 30 dakikada istenilen organlara uygun kök hücre üretmesinin dünyada oldukça ses getirdiğini, bu çalışmanın sonuçlarının çok önemli bir bilim dergisinde yayınlandığını belirtti.
Bu çalışmanın dayandığı bilimsel temellerin, 2012 yılında Japon bilim adamı Yamanaka'ya Nobel Tıp Ödülü kazanmasının sağlayan çalışmada görüldüğünü kaydeden Karaöz, bu çalışmada bir hücrenin yeniden programlanarak, embriyonik döneme dönüştürülebildiğini kanıtladığını bildirdi.
Geçen haftalarda açıklanan çalışmada ise hücrelerin genomuna herhangi bir müdahale yapılmadığını dile getiren Karaöz, şunları söyledi:
"Bir hücreyi stres altında, çevresel faktörlere degiştirerek, yeniden programlanabileceğine ilişkin veriler sundu. Bu çalışma bu yüzden ses getirdi. Bu çalışmadan bir kaç sonuç çıkartabiliriz. Bunlardan bir tanesi artık biz bir hücrenin genomuna müdahale etmeksizin de sadece çevresel faktörleri değiştirerek, o hücreyi yeniden programlayabileceğiz. Yani bir hücreyi başka bir hücreye dönüştürebileceğiz. Kök hücre araştırmaları için çok önemli. Bu teknolojiyle biz artık her hücreyi başka bir hücreye dönüştürebileceğimize ilişkin bilgilere ulaştık."
"GELECEKTE KANSER TEDAVİLERİNDE BU YAKLAŞIMLARI KULLANABİLİRİZ"
Karaöz, bu çalışmaların hücreleri daha iyi anlayabilmelerini sağladığını anlatarak, "Örneğin gelecekte kanser tedavilerinde bu yaklaşımları kullanabiliriz. Eğer bir hücrenin çevresel faktörlerini, çevresel organizasyonları değiştirdiğimizde farklı bir takım hücrelere dönüştürebiliyorsak, o zaman kanseri yerinde yani dokunun, organın içerisinde çevresindeki faktörleri değiştirerek, biz kanser hücrelerini yeniden programlayıp, onu normal hücrelere dönüştürebiliriz" dedi.
Bu çalışmaların "Semender" adını verdikleri bir canlıda, doğal olarak oluşan bir olaya ait ipuçları verdiğini kaydeden Karaöz, "Semenderlerin kolu kesildiğinde, o kol yine kök hücreye dönüşüp, daha sonra tekrar dokulara yani kemik, kıkırdak kas gibi dokulara dönüşüp, bacağını, kuyruğunu ya da başka bir organını yapıyor. Kendiliğinden olan doğal bir güç. İşte bu mekanizmaları, bütün hücresel organizasyonları anladığımız zaman gelecekte insanlarda da bunu nasıl çözümleyebileceğimizi ya da insanlarda bu şekilde doku ya da organların gelişimine nasıl sağlayabileceğimize ilişkin biyolojik soruların cevaplarını bulmuş olacağız" ifadesini kullandı.
"DENEMELERİN SONUÇLARI ÇOK UMUT VERİCİ"
Karaöz, modern tıbbın tedavi edemediği sağlık problemleri olan insanların, özellikle kök hücre araştırmalarını merakla beklediğini, insanların haklı olarak çok sabırsız davrandığını dile getirerek, bilimsel çalışmaların yıllar sürdüğünü ve uygulamasının da uzun zaman aldığını belirtti.
Bilimsel araştırmaların birçok aşamasının olduğunu, laboratuvarlarda ve hayvanlar üzerinde çalışmalar yapıldıktan sonra insanlara uygulandığını ifade eden Karaöz, şöyle devam etti:
"Şunu net olarak söylüyorum, bir çok sağlık problemi için şu anda dünyada bir çok klinikte çalışmalar sürüyor. Ülkemizde de kök hücre alanında hakikaten önemli gelişmeler katedilmiş durumda. Şu anda ülkemizde devam eden 30'a aşkın klinik deneme var. Bu denemelerin sonuçları çok umut verici. İnsanlarımız umutlarını korumalılar, asla ümitlerini yitirmesinler. Ben gelecek için çok ümitliyim. Biz bugün artık kanserin bir çok çeşidini, bir kök hücre hastalığı olduğu konusunda çok ciddi kanıtlara ulaşmış durumdayız. Kanser kök hücresi diye adlandırdığımız normalde vücudumuzda hemen bütün organlarımızda yerleşik bulunan bu kök hücrelerin, bir nedenden dolayı yoldan çıkarak, kanserleşmiş sonucu ortaya çıktığına ilişkin çok ciddi kanıtlara ulaştık. Biz buna 'kanser kök hücresi' diyoruz."
Prof. Dr. Karaöz, bugün kemoterapi ve radyoterapi ile tedavi edilemeyen bir çok kanser çeşidinin aslında kök hücre kaynaklı kanser olduğunu vurgulayarak, laboratuvarlarında kanserli dokulardan, bu kanser kök hücrelerini izole edip, bunlarla nasıl savaşmaları gerektiği konusunda çalışmalar yaptıklarını dile getirdi.
"ARTIK SAVAŞACAĞIMIZ ASIL AKTÖRLER, KANSER KÖK HÜCRELERİDİR"
Arı kovanının içerisindeki arıları mevcut teknik yöntemlerle öldürebildiklerini, yani kemoterapi ve radyoterapiyle bir şekilde başedebildiklerini vurgulayarak, şunları kaydetti:
"Ancak asıl sorun arı kovanındaki ana kraliçe. Yani kanser kök hücresini nasıl öldüreceğimizi bilmiyoruz ama karşımızdaki hücre o kadar akıllı ve o kadar zeki ki kemoterapi ve radyoterapi tedavilerinden çok kolaylıkla kaçabiliyor. Biz kanser kök hücrelerini nasıl öldürmemiz gerektiğini önce laboratuvarda sonra hayvanlarda öğreneceğiz. Daha sonra da insan çalışmalarına geçeceğiz. Bu sanıyorum önümüzdeki 5-10 yıl içerisinde gerçekleşecek. Bazen kanseri yenip, yıllar sonra tekrar aynı hastalığa yakalanan insanları biliyoruz. Ana kraliçe arı tedavi sürecinde uykuya geçiyor ve kemoterapi ve radyoterapiden etkilenmiyorlar. Tedavi sürecinde arılar ölüyor, bakıyorsunuz klinik sonuçlarda her şey çok temiz. Yıllar sonra tümör tekrar görülebiliyor. Bunun nedeninin kanser kök hücresinden kaynaklandığını biliyoruz. Artık savaşacağımız asıl aktörler, kanser kök hücreleridir."