Güncelleme Tarihi:
Pakize Suda, Beyaz’a sordu ve bakın ne cevaplar aldı...
İLK SÖZ
Beyaz'la söyleşiye giderken kardeşim arkamdan seslendi: ‘‘Sen şimdi Beyaz'ı da seversin...'' Haklı... Her röportajdan sonra eve ‘‘Çok şeker biri'' diye dönüyorum. Bu sefer de öyle olursa yaşlandığıma kanaat getireceğim. Gözlemlerime göre, gençlerde çok bariz olan eleştirel, hatta biraz saldırgan tavırlar yaşlandıkça yerini hoşgörüye bırakıyor.
Reklam amacı gütmeden yaptığın birçok yardımı duydum. Mesela Kosova ve Oktar Babuna için. Neler yapıyorsun?
- Oktar Babuna için TV'de canlı bağlantı yapıldığı için ön plana çıktı. Ben yardım yapmadan önce gazetecilere haber vermem. Şu kadar yardım yaptım demeyi sevmiyorum. Utanıyorum böyle bir şeyden. Gazetelerde yazılırsa belki de bir yandan örnek olur insanlara ama... Kasetten gelecek 2.5 milyar civarındaki parayı Kosova'ya bırakacağım.
Bir yere yetişmek için acelen varmış gibi, her şeyi bir arada yapıyorsun. Akarken doldurayım diye mi düşünüyorsun?
- Benim en popüler zamanım. Bizde televizyonda olduğun sürece varsın. Yarın bir gün TV'de olmadığım zaman kimse gidip ‘‘Beyaz ne oldun arkadaş'' demez. Karşılıklı birbirimizi kullanıyoruz böyle. Ben de bu dönemi değerlendiriyorum. Keyif alıyorum arkadaş yaptığım işten. Sen de izlerken keyif almıyor musun? Tamam. Seninle benim alışverişim bu kadar. Beyaz Show benim vitrinim. Kendimi orada çok iyi pazarlayabiliyorum. Radyo ilk yaptığım iş, bir türlü bırakamıyorum. Stand-up gösteriyi bitiremiyorum, sahne tozu yutmak diye bir şey varmış. Dünyaya bir kere geliyorum. Neden Türkan Şoray'la aynı filmde oynamayayım ki? Niye yani ya. Bu kendi mastürbasyonum benim. Acayip hoşuma gitti böyle bir film.
Bir de kaset!
-Ben Bülent Ortaçgil, Fikret Kızılok, Timur Selçuk, Esin Afşar dinleyen bir adamım. Radyoda da hep bunları çaldım. İnsanlardan tepkiler geldi. ‘Vay arkadaş çocuklarımız senin yüzünden Türkü dinliyor’ diye. Amacım pop kültürünün dışında bir şeyler olduğunu göstermekti. İkinci kaseti kesinlikle yapmayacağım. Bir kaset daha yaparsam Türk Halk Müziği sanatçılığına soyunmuş olurum. Öyle bir şey yanlış olur.
Bu kadar işin içinde seni en çok tatmin eden hangisi? ‘Ben bunun için yaratılmışım’ dediğin.
-Beyaz Show, ama canlı olursa.
İşin içine konuklar girdiği zaman herkesin yaptığı talk-show’lara benzemedi mi senin yaptığın?
-Bu bir dönem. Garip bir kitle var beni izleyen. Doktor, entelektüel, çağdaş, ilerici, devrimci. Böyle insanların çok büyük beğenilerini kazanıyorum. Programım on buçuğa çekildi. Bu saatteki programdan insanlar başka şeyler istiyorlar. Alkış istiyor, mini etekli kadın istiyor. Bu bir süreç. Askerden sonra biraz daha kendimi ortaya koyacağım. Sadece benden kaynaklanan şeyler değil bunlar. Bu sistemin içinde bir parçasın, kalkıp itiraz edemezsin. Adama ’Ev aldın, araba aldın, para kazanıyorsun. Benden ekmek kazanıyorsun, bir de sisteme karşı çıkıyorsun. Defol git lan, beğenmiyorsan git'' derler.
Bütün bunlara itiraz edip, biraz TV'lerden uzaklaşsan ne kaybedersin?
- Yakında askere gidiyorum. Dönüşte 6-7 ay yurtdışında İngilizce eğitimim var. Yani, bir buçuk sene zaten TV'lerde olmayacağım.
Aile bağlarının hiçe sayıldığı günümüzde, senin annene düşkünlüğün çok hoş.
- Benim anneme abartılmış bir düşkünlüğüm yok ama genel durum çok farklı ki, benim anneme sevgim öyle anlaşılıyor. Herkes şaşkınlıkla, ‘‘Annesini çok seviyormuş yahu'' diye bahsediyor benden. Bir insanın annesini sevmesi kadar normal bir şey olabilir mi?
Seni kim, nasıl keşfetti?
- Eskişehir Güzel Sanatlar Akademisi'nde Seramik, Heykel bölümünde okurken sergiler açıyordum. Bir mizah dergisi çıkarıyorduk. O zaman Genç Radyo'ya girdim. Bazı arkadaşlar İstanbul'a gidip beni de çağırdılar. Klas FM'de çalışmaya başladım, sonra da kovuldum. Sonra yine başladım. Ali Karacan Number One TV'ye çağırdı. Öyle başladım.
Senin çapkın olduğunu söylüyorlar. Düşünüyorum, düşünüyorum aklıma çok kadın ismi de gelmiyor doğrusu. Gizli saklı mı yapıyorsun?
- Çapkınım tabii ki. Ama hiçbir zaman ortalıkta çok fazla isim dolaşmadı.
Ya Ayşegül?
-Daha bir hafta önce Orhan'la (Topçuoğlu) ve Ayşegül'le beraberdik. Bizim iyi bir dostluğumuz var, kakara kikiri yapıyoruz beraber. Alanya’dan ikimiz de ev aldık. Orada basın toplantısı yaptık. Kimse ilgilenmedi. Ama havaalanında bizi yan yana görünce bir anda ilgilenmeye başladılar.
Bir kadınla beraber olmak için ismin yetiyor mu? Yoksa başka şeyler yapma ihtiyacı hissediyor musun?
- Uğraşıyorum. Kadından kadına değişiyor. Bazıları yalnız ismim için geliyor onlarla fazla uğraşmıyorum. Son dönemde aşık olup da saçımı başımı yolduğum biri olmadı. Ama zaman yok.
Peşinden koşmak, heyecandan mideme kramp girsin isterim ama bu camianın içinde bir türlü bulamıyorum. Fikirleri güzel ama kafaları uymuyor. Bazı kızlar da ‘‘Bu adam Beyaz, ben gidersem havalara girer'' diye düşünüyorlar. Keşke, herhangi bir işte çalışan bir sevgilim olsa. Hayatım düzene girse. Ama benim böyle bir insanla tanışmak için ne fırsatım var ne de ortamım.
Bazı TV programlarında sana çok yükleniyorlar. Sinirlenmiyor musun?
- Bende hırs yoktur. Ben haddimi bilen bir adamım. Nasıl oturulup konuşulacağını iyi bilirim. Geçenlerde Okan ‘‘Beyaz salak'' demiş. Ben Cem Yılmaz için ‘‘İnsanları güldürmek için çok uğraşıyor, ben sıkılıyorum'' demişim. Yok böyle bir şey. Kim benim için bir şey söylemişse, ben hemen o insana telefon açarım, ‘‘Doğru mu'' diye. Yanlış anlaşılmaları önlemek için.
Bu benden daha iyi, diye düşündüğün oluyor mu?
- Tabii ya, Cem Yılmaz'a çok gülüyorum. Okan'a da. Talk-show'da ben onu izleyip başladım. Tarzlarımız ayrı, ben de kendimi ispatladım. Ayrıca çekemesem ne olur ki? Bok mu atayım yani?
Senden devamlı komiklik bekleyenler var mı?
- Var tabii. Geçenlerde Cunda Adası'na kafamı dinlemeye gittim. Yemeğe indim. Çevremdeki herkes bana bakıyor. Garsonu çağırdım ve kola istedim. Garson ‘‘Sıcak mı, soğuk mu?'' diye sordu. Ben de ‘‘Yaz günü, tabii ki soğuk olacak'' dedim. Bütün herkes gülmeye başladı.
SON SÖZ
Beyaz'la okuduklarınızın başında uzun uzun sohbet ettik. Anlattıkları bir gazeteciye değil, ancak bir dosta söylenecek türdendi. Size şu kadarını söyleyebilirim: ‘‘Beyaz'' bildiğiniz gibi Beyazıt'ın kısaltılmışı, ama aynı zamanda saflığı ve temizliği simgeleyen bir renk. Beyazıt'ın kişiliğiyle öylesine uyuşmuş ki, ‘‘Beyaz''... İyi ki ismi Karahan değil, hiç yakışmazdı.
UNUTAMADIKLARI...
En iyi Emel Sayın ile diyalog kurdum.
Barış Manço, kalktı benden çok o program yaptı.
Erol Evgin, Orhan Gencebay, çok iyiydi.
Eskilerle daha iyi anlaşıyorum, daha hazımlılar.