Güncelleme Tarihi:
Aşkın her halinin farklı kuşaklarda işlendiği "İlk Aşk" filmi bugün seyircisiyle buluşuyor. İlk Aşk’ta, 1990’lı yılların başlarında yaşayan mutsuz bir çifti canlandıran Halit Ergenç ve Dolunay Soysert ile günümüzün aşk ve evliliklerini konuştuk. Ergenç, bugünkü ilişkileri "Artık herkes her şeyi çok kolay harcayabiliyor. Evlilikler, aşklar, her şey ’kullan at’ formatında yaşanıyor. İnsanları bile kullanıp atıyoruz." sözleriyle özetlerken, Soysert ise "Eskilerin fedakár aşkları, ilişkileri yok artık" diyor.
İlk Aşk filminde karıkocayı oynuyorsunuz. Rol gereği canlandırdığınız evliliğinizden söz eder misiniz?
Dolunay Soysert: Toplum şartları yüzünden evlenmiş bir çiftiz. Halit’in canlandırdığı Kemal karakterine kalsa, belki de böyle bir kadınla asla evlenmezdi.
n Neden?
- D.S: Filmde benim eş olarak canlandırdığım Ayfer karakteri, tipik bir ev kadını. 1990’lı yılların başlarında küçük bir kasabada yaşayan, dar bir çevrede yetişmiş, bu darlığın içerisinde sıkışmış bir karakter Ayfer. Çaresiz bir kadın. Kendini asla ifade edemiyor. Ayrıca kadınlığını geri plana atmak zorunda kalıyor.
n Ayfer aldatılıyor. Yani "Dişiliğini geri plana atan, kendine bakmayan bir kadının aldatılması normaldir" mi diyorsunuz?
- D.S: Normaldir demiyorum. Hiçbir şeyi genelleyemeyiz. Ben filmin içindeki hikáyeden söz ediyorum. Ayfer, susan ama kocasını elinde tutmayı da başaramayan bir kadın.
- Halit Ergenç: Benim canlandırdığım Kemal ise kocaman adam olmuş, evlenmiş ama başında hálá dedesi ve babası var. Dolayısıyla karısına kocalık yapamıyor. Zaten karısıyla da mecbur kaldığı için evleniyor. Aslında başkasını seviyor.
n Hayatta en zoru da istemediÄŸin bir yaÅŸam sürmek deÄŸil midir?   Â
- D.S: Evet en zoru bu. Aynı mekánda yaşayıp, paylaşılacak hiçbir şeyin olmaması çok kötü.
- H.E: Hatta 15 yaşındaki oğlu Kemal’den daha olgun.
- D.S: Zaten filmde insanın içini burkan durum da bu. Evladın babasına omuz vermesi, destek olması.
n Peki filmde birbirinizin ilk aşkı mısınız?
- D.S: Kemal, Ayfer’in ilk aşkı. Daha sonrasında zaten aşk yaşamaya cesaret edebilecek bir kadın değil Ayfer. Kalbini Kemal’den sonra kapatmış bir kadın.
n İlk Aşk filminin öyküsü aşkların ve insanların temiz olduğu 1990’lı yılların başında geçiyor. 16 yılda çok şey değişti değil mi?
- D.S: O dönemi incelerken ne kadar büyük bir aşama kaydettiğimizi görüyoruz. Türkiye’de 16 yılda çok şey değişti. Yaşamlar, insanlar, aşklar, her şey değişti.
- H.E: 16 yıl önce cep telefonu yoktu. Cep telefonunun çıkması insanların ahlaki değerlerini derinden etkiledi. Eskiden birisiyle buluşacağınız zaman o kişiyi ev ya da iş telefonundan bulabilirdiniz. Dolayısıyla herkeste bir disiplin vardı. Cep telefonu olunca insanlar geç kalma özgürlüğüne, son dakika karar değiştirme haklarına sahip olduklarını düşünmeye başladılar. Ve bu cep telefonu denen şey ne yazık ki insanları korkak hale getirdi. Söyleyeceğiniz şeyi mesajla söylemeye başladık. Kimse birbirini aramıyor artık. Konuşmuyoruz, paylaşmıyoruz. Mesela mektup yazmak bambaşka bir şeydir. O kalemi eline alıp, yazmak... Samimiyet var, içtenlik var... 16 yıl birçok açıdan çok farklı işte.
PED REKLAMI ÇIKINCA BABAMDAN UTANIRDIM
- D.S: Halit’in de dediği gibi hem bir şeyleri söyleme cesaretimiz kalmadı, hem de fazla cesur olduk. Mesela eskiden ped reklamları çıktığı zaman babamız yanımızdaysa utanırdık, televizyona bakmazdık. Şimdi bunlar kalmadı...
n İnsan beş yıl öncesini bile özler hale geldi, ne acı bir durum...
- D.S: Evet. Bundan 16 yıl sonra da 2006 yılı çok iyi bir yıl olacak. Evet geçmişi özlüyorum ama bundan sonrasını da merak ediyorum. Düşünsenize 2022 yılında kim bilir neler olacak? Gelecekte bizi neler bekliyor, çok merak ediyorum.
- H.E: Duygusal kirlilik çok önemli. Şu anki en büyük handikap bu.
n Duygusallık, romantizm, aşk... Her şey 1990’lı yılların başında bitti...
- H.E: Artık herkes her şeyi çok kolay harcayabiliyor. Her şey ’kullan at’ oldu. İnsanları bile kullanıp atıyoruz. Artık ilişkiler ’kullan at’ formatına göre yaşanıyor.
n Çok şikayet ediyoruz ama bizler de öyle yaşıyoruz değil mi Halit Bey? Siz de eminim ki aramak yerine mesaj gönderiyorsunuzdur...
- H.E: Evet ben de zaman zaman mesaj atıyorum. Ama kimse benden bayramlarda grup mesajı beklemesin. Benim telefon numaramın bulunduğu kişinin bayram mesajı atmasına kızıyorum. Aramıyorsa, mesaj da atmasın. Beni tanıyan insan, beni aramalı. İşte İlk Aşk filmi, 1990’lı yılların o kirlenmemişliğini anlatıyor.
Aldatıldım mı bilmiyorum
n İlk aşkınız desem, aklınıza ilk olarak ne geliyor?
- Hakikaten unutmak mümkün değil. İnsan aşık olduğu zaman, sanki dünyaya geliş sebebini çözmüş gibi oluyor. Diyorsun ki, "Tamam budur işte..." Dolayısıyla bu duyguyu ilk defa hissettiğiniz zaman bunu unutmanız da mümkün olmuyor. Çünkü insan her dakika aşık olmuyor. O kadar zor ki bunu yakalayıp, yaşamak. Ben ilk aşkımı çok güzel hatırlıyorum. İçinde bir sürü farklı duygular barındıran, büyük çalkantıların yaşandığı bir ilk aşktı. Ve bunu yaşadığımda çok gençtim.
n Hiç aldatıldınız mı?
- Yaşadığım ilişkilerde aldatıldım mı bilemiyorum. İnsanın öğrenmesi durumunda, o insana karşı olan hislerin, o sırada başka şeylere karşı olan hislerin ve hayatın neresinde olduğun çok önemli. O sırada ne olacağını kimse bilemez. Aldatılıyor almak çok karın ağrıtıcı, mide bulandırıcı bir durum. Aldatıyor olmak da öyle. Hazmedilmesi çok zor bir durum. Bunu kaldırmak zor yani.
n Filmde şarkı söylediğinizi duydum. Albüm çıkarmayı düşür müsünüz?
- Belli olmaz, hayat bu. Çünkü ben oyuncu olmayı da düşünmemiştim. Şarkıcı olmak istiyordum. Ama şu an oyunculuk yapıyorum ve çok seviyorum.
Sinan’la yaşlanacağım
n Aynı soruları size de soracağım. Nasıl bir ilk aşk yaşadınız?
- İlk aşklar çok kutsaldır. Ben ilk aşkımı müthiş bir sızıyla hatırlıyorum. Belki de canımı çok acıttığı içindi. İlk tecrübeler her zaman hatırlanır. Aşk, ilk kalp yangını, ilk kalp çarpıntısı, ilk hastalık halidir. Nasıl unutulur ki? Bence aşk, delilik, hastalık. Normal bir şey söylenemez aşk için. O yüzden bu kadar uçuk, tatlı ve bir o kadar acı. Aşk doğası gereği kontrolsüzdür. Aşkın tedavisi yok.
n Aldatılsaydınız ne yapardınız?
- Başıma böyle bir şey gelmediği için hiç bilmiyorum. Ben şartlar ve kişilerle davranışlarımızın çok değişeceğine inanıyorum. Nerede olduğunuz, duygunuzun ne noktada olduğu ve kişinin kim olduğu çok belirleyici bir şey. Dolayısıyla böyle bir şey benim başıma gelse ne yapacağımı hiçbir şekilde bilemiyorum. Böyle bir tecrübem yok.
n Dolunay Hanım beş ay önce meslektaşınız Sinan Tuzcu ile evlendiniz. Nasıl gidiyor evlilik?
- Çok iyi gidiyor. Ben bu kararı alırken, "Evet bu adam" diye aldım. Sonuna kadar da inatlaÅŸacağım. Ben eski devir kadını gibi davranacağım. Tabii ki hayat insana neler sunar bilmiyorum ama ben içimden ’bu adam’ dedim ve bu adamla yaÅŸlanmak için inat edeceÄŸim. Çünkü ben böyle olmasını istiyorum. Â
Babam ve OÄŸlum filmiyle benzerlik yok
n Filmin, ’Babam ve Oğlum’la çok benzerlikler taşıdığı da gündeme geldi. Doğru mu?
- D.S: Bu çok erken bir karar. Film izlendikten sonra insanlar bunu daha iyi anlayacaktır. ’Babam ve Oğlum’un bizim filmle uzaktan ve yakından bir alakası yok. Dönem olarak benziyor olabilir ama o döneme ait binlerce hikáye var. Hangisini anlatırsanız anlatın, mutlaka ortak noktalar çıkacaktır.
n Halit Bey, bu filmden çıkardığınız ders nedir?
- H.E: Aşkın içinde kontrollü bir şey varsa, onun aşk olduğundan şüphe etmek gerek. "İlk Aşk" filminde Kemal’i canlandırırken hayatta yapılabilecek başka şeylerin olduğunu öğrendim. O yüzden Kemal bana evliliğe dair bazı şeyleri tekrardan düşünmeyi hatırlattı.
n EvliliÄŸin zor olduÄŸu gibi mi?      Â
- H.E: Öyle diyorlar ama evliliğin mükemmel bir şey olduğunu söyleyenler de var. Evlilik içinde beklenti olmaması gerek.
- D.S: İki farklı anne ve babadan dünyaya gelmiş insanların her konuda anlaşacağı gibi bir şey mümkün değil, olamaz. Aynı mekán içinde iki kişinin yaşaması çok kolay bir şey değil. Artık insanların hiçbir şeye toleransı kalmadı. ’Ben’ duygusu giderek daha ön plana çıkmaya başladı. Eskilerin fedakár aşkları ve ilişkileri yok artık. Bence ilişki ve evliliklerde en önemlisi ortak noktalarda buluşmak. Herkesi olduğu gibi kabul etmeyi bilmek gerek. Birtakım beklentiler içine girdin mi, olmuyor.
- H.E: Beklentiler yıkım getirir. Bir şey beklersen ve o beklediğin gerçekleşmezse, mutsuz oluyorsun. Bakıyorum da artık ilişkilerde, evliliklerde anlayış yok, tahammül yok, sabretmek yok...
n Sessiz kalıp eşinin evine dönmesini bekleyen yok...
- D.S: Bu da bir tercihtir tabii ki.
- H.E: Uzun yıllar aynı yastığa baş koymak sevgi ve aşkın dışında bambaşka şeyler de gerektiriyor. Aşk, sadece bir tohumdur. O tohum eğer sağlıklıysa yani gerçekten aşksa, o kökleri çıkaran, o dalı çıkaran, o fideyi çıkaran tohum oluyor. Ve o tohum bir süre sonra toprakta kayboluyor. Hep denir ya aşk bitti. Hayır! O tohum kocaman bir ağaç olmuştur. O ağacın büyümesinin sebebi o tohumdur. O ağaç büyürken kışı görüyor, yazı görüyor, böcekleniyor. Bir sürü şey geçiriyor. Evlilik de böyle bir şey. Hayatı yıllarca bir arada götürmek, başka bir sürü şey getiriyor. Demek istediğim şu, bu anlamda eskiler daha sabırlı, daha sakin karar veriyor. Bizler öyle değiliz. Kestirip atıyoruz. Her şeyi değiştiriyoruz.