Artık Eurovision defterini kapadım

Güncelleme Tarihi:

Artık Eurovision defterini kapadım
Oluşturulma Tarihi: Kasım 15, 2005 00:00

‘Every Way That I Can’ şarkısıyla Eurovision’da Türkiye’ye beklediği birinciliği kazandıran Demir Demirkan, yeni projeler için kolları sıvadı. Bundan sonra bir daha Eurovision için şarkı yazmayacağını söyleyen müzisyen, bir yandan konserlere devam ediyor, bir yandan da 80 dakikalık özel şovun son rötuşlarını tamamlamaya çalışıyor.

- ‘2004 İstanbul’ albümündeki ‘Zaferlerim’ şarkısını mix’lediniz ve yeni haline klip çektiniz. Yanılmıyorsam bu klip aynı zamanda bir kısa film...

Evet... Senaryosunu benim yazdığım, Devrim Yalçın’la yönettiğimiz bir ‘evden kaçış’ kurgusu aslında. Sahneye dönüşüm de ‘Zaferlerim’in yeni versiyonuyla oldu.

- Neden ‘Zaferlerim’?

Bence albümün en iyi şarkısı... Aynı zamanda albümü yaparkenki tüm psikolojimi anlatıyor. Bilirsin gün içinde insan sevecen de olur, sinirli de... Affedici de olur, aşık da... Bunların toplamında biz bir şeyi ifade ederiz. O toplam insanın kendisidir. ‘Zaferlerim’ bence bunu tam olarak anlatıyor.

- Ne tür bir zafer bu?

Oradaki zaferim böbürlenilecek bir zafer değil. İnsanın kendine karşı kazandığı bir zafer... Bu şarkı bir kadına, aşk adına yazılmış bir şarkı. Aşk bildiğin ‘aşkın ömrü üç yıldır’ aşkı değil, daha ağır. Gerçek aşk dürtüsüyle ilgili bir zafer...

ÖZGÜRLÜĞE KAÇIŞ

- Biraz da bu kısa film senaryosundan bahsedelim. Nereden çıktı bu proje?

Kısa film çekmemizin nedeni, senaryosunu Devrim Yalçın’la birlikte yazmamız. Bir şekilde kendini olgun hissedip ‘Ben bunu çözdüm’ dediğin zaman bazı şeyleri anlatması çok daha kolay. 18-20 yaşındayken ne yaptığını çok da bilmiyorsun ama yapıyorsun! Çünkü his doğru. Bu arada yaptığın şeyler etrafa uymuyor ve sen belki de toplum dışı kabul ediliyorsun. Yine de bunları yapmak sana doğru geliyor. Bütün bu sistemin içinden bir şekilde kaçman gerekiyor. Bu kaçış kurgusu da o yüzden... Bunlar evden falan kaçmıyorlar. Aşkın sayesinde tabanı üste çevirip, tüm hayatlarını alt üst eden çiftten bahsediyoruz. Bunlar aslında sistemden kaçıyorlar. 17-18 yaşındayken ev, okul diye bahsettiğin şey, aslında sistemin orada duran parçaları... Bundan kaçtığın zaman, sana dayatılan sistemden vahşileşmeye doğru kaçıyorsun. Ehlileşmeye doğru değil. Dolayısıyla klibin senaryosu böyle gelişti. Bir kızla bir adam, eski bir Amerikan arabasında kaçıyorlar. Hepsine baktığınızda özgürlüğe bir kaçış var.

ÇOK ÖZEL BİR ŞOV

- Başka ne tür projeler var kısa vadede?

Albüm yapmak, onun promosyonu için klipler çekmek, konserler vermek güzel... Ama sürekli bunları yapmaya devam edersen, anlamını kaybediyorlar. Bir hikaye yazdım, şimdi de ona 80 dakikalık bir müzik hazırlıyorum. O hikayenin de filmi çekilecek şubat ayında. Daha sonra film senkrona gidecek ve bunun da üç boyutlu bir dansçı ve aktörlerle birlikte performansı olacak. Adı ne olsun acaba diye düşünüyorum, çünkü anlattığım zaman garip garip isimler öneriyorlar. Geçenlerde bir basın danışmanı en doğru ismi söyledi; Multimedya Performance. Bu bir şov.

- Film senaryosu gibi bir şey o zaman...

Evet film senaryosu. Ama tutup film de çekemem artık, o kadar da değil. Onu bilen birileri yapsın. Türkiye’de yayınlanmayacak bu. Avrupa’da yayınlanacak ve sonra dünyaya açılacak.

BENİM KİTLEM FARKLI

- Sokakta yürürken neler yaşıyorsunuz?

Benim seyircim ‘Bu benim starım’ deyip imza almaya gelen bir seyirci değil.

- Hayran denince yanakları sıkan, öpmeye çalışan insanlar gelir akla oysa...

O genelde diğer kulvarlarda oluyor. Yani senin evde düşünüp bulduğun bir şeyi şarkılaştırdığında karşında bulacağın seyirciyle, ‘Acaba ne söylesem tutar, aşk hakkında bir şey söyleyeyim de herkesin paylaştığı bir şey olsun’ deyip kendi içinde çoktan unuttuğun bir duyguyu yazdığında karşında bulduğun seyirci çok farklı. Ben birinciye hitap ediyorum. Son dönemde rock’ın hakim olma sebebi bu.

- Dinleyici profili mi değişiyor yani?

Eski izleyici eğlence adına müzik dinlerken, şimdiki dinleyici başka amaçlarla dinliyor. Doğru olan da bu. Çünkü o zaman müzisyene değer verilir.

- Son olarak... Türkiye’yi Eurovision zaferine sizin ‘Every Way That I Can’ şarkınız taşıdı. Bir Eurovision bestesi daha yapar mısınız?

Yapmam! Bir sürü işim var ya. Eurovision, Türkiye’nin kazanmak istediği bir yarışmaydı. Yıllarca matah bir şeymiş gibi değer verdik ve birincilik almak istedik. Bu anlamda birincilik almamız güzel oldu, ama buna da kapılmayalım. Güzel başka projeler yapıyoruz. Ne Eurovision’u yahu, dalga mı geçiyorsun!

EVERY WAY THAT I CAN BİLDİK GÖBEK HAVASI

- Fuat Saka’nın ‘Dazlak’ şarkısını alıp, aynı melodi üzerine ‘Every Way That I Can’i yapmışsınız. Bu iddiaya ne diyorsunuz?

Fuat Saka’yı aradım, ‘Tamam benziyor ama abartmışlar’ dedi. Dinleyiciye biraz söz hakkı tanımak gerek sanırım. Çünkü bu, herhangi birinin yabancı olduğu bir melodi değil. Dolayısıyla söz konusu melodinin üzerine söz yazmak için başkalarının şarkılarını dinlemeye kimsenin ihtiyacı yok. O melodi bizim içimize öyle bir kazınmış durumda ki, bir yerlerden arayıp bulmak gereksiz. Bildiğimiz göbek havası...

- Eurovision’un 50’inci yılı nedeniyle düzenlenen ‘50 yılın en iyi şarkısı’ yarışmasında aldığınız 9’unculuğu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu Eurovision dediğin şey çok da dünya müziğine hakim bir yarışma değil. Sanıyorum toplam 2 milyon seyircisi var. 50 yılın birincisini seçmek için yayınladıklarında 2 milyon seyirci izlemiş. 2 milyon Avrupa’ya, Türkiye’ye ya da dünyaya baktığında çok iyi bir izlenme oranı değil. Dolayısıyla iyi, güzel şarkıydı. 50 yılın şarkıları arasında 9’uncu olması iyi bence. Göbek havası da iyi oldu...

Seyirciden uzaklaşmamak lazım

- Turne falan yok uzun zamandır...

Evet, turne yapmadım epeydir. Ama konserlerim devam ediyor. Bu arada bilindiği gibi ‘Gelibolu’ belgeselinin müziğini, Sertab Erener’in ‘Aşk Ölmez’ albümünün prodüktörlüğünü yaptım. Ayrıca şarkılarını yazdım. Bu da yedi ay falan sürdü. Dolayısıyla o kadar aradan sonra sert bir giriş yapıyorum ortama. Yavaş yavaş tekrar başlıyoruz. Isınma turları bir nevi... Kulüp ortamları samimi oluyor, bu da güzel. Büyük yerde çaldığın zaman, seyirci bir tarafta, sen bir taraftasın. Ama kulüpteyken öndeki adam ‘Şarkını söyle’ diye bağırabiliyor sana. Yabancılaşmamak lazım. Bizim izleyici süper. Benim dinleyicim kendini önemseyen bir dinleyici. Bu da iyi.

- Eskilerin eğlence anlayışı sana uyuyor mu?

80’lere, 90’lara bakarsanız, onların eğlence şekliyle benimki uymuyor. Ben keyif almıyorum. Ben bir kulübe gittiğimde çok acayip bir grubun inanılmaz çalması ve bana farklı bir şeyler sunması gerek eğlenmem için. Millet oraya gidiyor, el çırpıyor, oynuyor falan... Tamam oynayın da benimle ilgisi olmayan bir durum. Seyircimle ben zaten bunu paylaşıyorum. Hiçbirimizin ailesiyle eğlence anlayışı uymaz ona bakarsanız. Biz de kendi eğlencemizi yaratırız ve kendi grubumuzla takılırız. Şimdi de bu oluyor.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!