OluÅŸturulma Tarihi: AÄŸustos 22, 2004 00:00
Hangi kıstasa göre böyle bir sıralama yapıldığını sorgulamak kimsenin aklına gelmemiş olsa bile herkesin ağzında bu darbımesel yıllardır dolanır durur: Dünyanın en önde gelen ilk üç mutfağının sıralamasında Fransa birinci, Çin ikinci ve Türk mutfağı üçüncü diye.Oysa hemen şimdi bu düşünceyi çürütecek birkaç şey söyleyeyim. Birincisi Çin mutfağı eski cazibesini bir ölçüde yitirmiş olan bir mutfak. Rafine mutfak kültürü içinde artık çok az anılıyor. Fransız mutfağı elbette hálá son derece önemli bir mutfak ve dünya gastronomisinde Fransızların hakimiyeti çok fazla. Ama ne var ki Fransa artık yeni yaratıcı tarzlar geliştiremiyor, yeni ve cazip akımlar yaratamıyor. Gelelim Türk mutfağının dünyanın ilk üç mutfağından biri olması konusuna. Üzülerek söylemeliyim ki bu doğru değil. Bırakın dünyada üçüncü olmayı, ne yazık ki ilk onda bile adımız geçmiyor. Kimlerin adı geçiyor ve kimler daha çok tanınıyor diye merak ediyorsanız eğer, buyurun söyleyeyim: Fransa, Japonya, Tayland, İtalya, İspanya, Kuzey Amerika, Vietnam, Meksika, Hindistan, Çin, Yunanistan, Fas. Daha da ilginç olanı, çoğumuzun aklına bile gelmeyecek olan bir ülke mutfağı, bugünün gastronomi dünyasında liderliği kapmış, götürüyor. Bu mutfak Amerikan mutfağı. Alain Ducasse ya da Raymond Blanc gibi Tanrı ululuğundaki Fransız şefleri bile artık Amerikan şeflerinin, yaratıcılık konusunda Fransız şeflerini çoktan geride bıraktığını ve New York’un dünya gastronomisinin yeni merkezi haline geldiğini söylüyorlar (Financial Times; Hürriyet). İnanılır gibi değil ama çok enteresan. Ayrıca bizim de kendi Yeni Akım Yaratıcı Türk Mutfağı’nı oluşturmamız için, bu adamların bu işi nasıl becerdiğini öğrenmemizde çok ama çok fayda var.Amerikan mutfağının gelişim hikayesi aslında 1970’li yıllarda başlıyor. Önce yabancı mutfakların emitasyonu olarak başlayan bir akım, zaman içinde yepyeni bir ulusal mutfak kültürünün yaratılması ve mutfak kültüründe ulusal bilince ulaşılıp bu konu üzerinde yaratıcılığın yüceltilmesi şeklinde gelişiyor. Çok değişik, çok bilinçli ve çok öğretici. 1970’li yıllardan önce Amerikan mutfağı denince akla gelenler, bazı etnik ulusların yemekleri ile biftek, hamburger, patates ve o dönemde geleceğin trendi olarak kabul edilen ve modernliğin bir simgesi olarak görülen ‘donmuş’ yiyecekler. Bunun ötesinde olağandışı ya da olağanüstü tek bir mutfak örnekleri yok. DONMUŞA KARŞI TAZE VE YÖRESELAlice Walters, önce klasik Fransız mutfağı üzerine geliştiriyor mönüsünü. Çok ama çok başarılı oluyor. Fransız mutfağına o dönemdeki artan ilginin baş mimarlarından biri de Bayan Jackie Kenndey. Bu düşkünlük o kadar aşırıya gidiyor ki, birinci bayan Beyaz Saray’ın ‘resmi’ şefi olarak bir Fransız’ı kadroya alıyor! Yani, yabancı devlet erkanına Washington’daki ziyafetleri hazırlayacak olan kişi bir Fransız!Aslında, 1980’li yıllardaki Amerikan mutfağına Fransız mutfağı adı vermek daha doğru olur. Ama bu dönemin, ülke mutfağının gelişmesine katkısı çok büyük. Bu anlamda belki de en büyük katkıyı, ‘The Fench Chef’ adlı inanılmaz ünlü TV dizisini hazırlayıp sunan Bayan Julia Child yapıyor. Öte yandan tüm ülkede, özellikle de Fransız mutfak tekniklerini öğreten şeflik okulları hızla artan bir ilgiye mazhar oluyorlar. Ayrıca bu okullardan mezun olan genç şefler akın akın Fransa’ya gidip orada ünlü şeflerin yanında çıraklık yapıyor, Avrupa’yı dolaşıyor, farklı ülkelerin mutfak kültürleri hakkında belki de ilk kez bilgi sahibi oluyorlar. Bu da elbette iyi bir şef olabilmenin çok önemli bir ön şartı: seyahat etmek. 1980’li yılların Amerikan mutfağı, Alice Walters’ın başlatmış olduğu ‘tazelik, yöresellik, mevsimsellik ve sadelik’ akımının tüm ülkeye yayılması sonucu ortaya çıkan, Fransız tekniklerini kullanarak yöresel Amerikan malzemeleri üzerine
yemek tarifleri oluşturan bir tarz olarak gelişiyor. Ama bu gelişim hiç de fena olmuyor. Örneğin ‘şef’lik mesleği artık toplum içinde çok önemli bir yer kazanıyor, ünlü kişiler arasında şeflerin de isimleri anılmaya başlıyor. Oysa bu, beş-on yıl öncesine kadar düşünülemezdi bile. Bu şefler, ardı ardına yeni ve bu Amerikan tarzını sergileyen restoranlar açıyorlar.FRANSIZLAŞMADAN KURTULMA AKIMIAma Amerikan mutfağının gerçek ulusal kişiliğine kavuşması ancak 1990’lı yıllarda oluyor. O yıllarda, dünyada Fransa ve Japonya dışında bir akşam yemeği için bir çuval parayı ödemeye gönülden razı olacak insanlar burada oluşmaya başlıyor. Elbette böyle bir müşteri kitlesinin var olması, restoran ve mutfak kalitesini de haliyle çok ciddi bir şekilde etkiliyor. İşte böylece 1990’lı yıllar, Amerika’da bir mutfak kültürü devrimi yaşanmasına tanık oluyor.Bu yıllar, ABD mutfağının gelişmesi açısından iki önemli akım ile tanışıyor. Birincisi, füzyon olarak bilinen ve iki farklı mutfağın tek bir yemekte kaynaştırılması esası üzerine kurulu olan mutfak akımı. Yani örneğin, Fransız teknikleri ve malzemeleri ile Amerikan teknik ve malzemelerini harmanlayıp bir Fransız-Amerikan füzyonu elde etmek gibi. İkinci akım ise, Fransızlaşma’dan kurtulma akımı. Bu, sadece malzemelerin Amerikan olması değil, artık köklere dönme, babaannelerinin yemeklerini üstün nitelikli restoran mönülerine dönüştürme ve kendine has bir Amerikan mutfak tekniği yaratma şeklinde tanımlanacak olan bir akım. Çok değişik, çok başarılı. Bu mutfak akımı bugünün gerçek rafine Amerikan mutfağını yansıtıyor ve ABD’nin dünya gastronomisinin en önemli çekim merkezi haline gelmesini sağlıyor. Bu akımın gelişimi devlet katında da yansımasını buluyor ve artık Beyaz Saray’da Bayan Kennedy tarafından başlatılmış olan otuz yıllık Fransız aşçısı geleneği noktalanıp, konuttaki Fransız şefin işine ilelebet son veriliyor. Onun yerine ise bu göreve 1994 yılında, bu yeni akımı uygulayan Amerika’lı bir aşçı atanıyor: Walter Scheib. Bu değişim ise, yeni Amerikan mutfağının öncüsü şeflerin baskıları sonucu oluyor.İşte size kendisiyle barışık, geçmişine sadık ama geliştirmeye son derece meraklı bir ulusun, donmuş gıda, hamburger ve patatesten başlayıp, dünyanın en yaratıcı, en öncü ve en sıradışı mutfağını nasıl yarattığının öyküsü. Biz de yapabilir miyiz sizce?Not: Yukarıda adını andığım Bayan Julia Child, geçen hafta 91 yaşında vefat etti. Dileğim o ki, Bayan Child’ın yazmış olduğu ve Fransız mutfağını Fransızca dışında en iyi temsil eden yemek kitabı sayılan ‘Mastering the Art Of French Cuisine’ dilimize de kazandırılır.Konsome İçinde Lagoslu MantıBu yemek, çok iyi kalite bir konsome ile, içine taze lagos balığı doldurulmuş Kayseri usulü mantının birleşiminden oluşuyor. Lagos bizim denizlerimizden, mantı bizim mutfağımızdan. Konsome, berraklaştırılmış tavuk, et ya da
balık suyuna verilen isim. Yapılışı biraz zor, ama tarifini benim yemek kitabımda bulabilirsiniz.Malzemeler (4 kişi için)2 yumurta un, tuz 150 gr. derisiz taze lagos filetosu 1 tatlı kaşığı taze mercanköşk yaprağı (veya başka bir taze ot) taze çekilmiş karabiber. 5 bardak safranlı tavuk konsome 1 tatlı kaşığı ince kıyılmış frenk soğanı; 4 adet pazı yaprağıYapılışıLagosu ve mercanköşkleri birlikte mutfak robotunda kıyma haline getirin. İçine bir miktar taze çekilmiş karabiber ekleyin. Bir kase içine yumurtaları kırın, bir tutam tuz ve yumuşak bir hamur elde edecek şekilde gerektiği kadar un koyun. Hamuru ellerinizle iyice yoğurun ve kabın üzerini nemli bir bezle kapayıp bir saat kadar dinlendirin.Daha sonra, unlanmış bir yüzeyde hamuru oklava ile yaklaşık 1.5 mm. inceliğinde açın. Bir bıçak kullanarak bu hamuru önce dikine sonra da yatay bir şekilde 2.5cmx2.5 cm. kareler halinde kesin. Kesmiş olduğunuz bu karelerden birer birer elinize alıp içine bir miktar lagos kıyması doldurup hamurun dört ucunu birleştirip bastırarak yapıştırın. Üzerine un serilmiş bir tepsiye alın.Bir tencere içinde su kaynatın. Diğer bir yanda ise safranlı konsomeyi ayrıca ısıtmaya başlayın. Kaynar suyun içine önce pazı yapraklarını atıp bir dakika kadar haşlayın ve hemen ardından içinde buzlu su bulunan bir kaseye aktarın. Ardından, mantıları bu kaynamakta olan suya atıp yaklaşık üç dakika kadar pişirin. Ayrı bir su içinde pişirmemizin nedeni, mantıların üzerindeki unun konsomeyi bulandırmasını önlemek. Servis içinDört adet önceden ısıtılmış çukur tabağın dibine birer adet pazı yaprağını tam olarak açarak yerleştirin. Ardından, pazı yapaklarının üzerine tencereden bir delikli kepçe ile çıkardığınız mantıları eşit şekilde paylaştırın. Üstlerine sıcak konsomeden dökün. Masaya götürün ve masaya koyduktan sonra tabakların üzerine ince kıymış olduğunuz frenk soğanlarını serpiştirin.Fani Dünya Gucci SendromuBizim iktisat literatüründe hastalık derecesinde marka düşkünlüğüne, ‘Gucci Sendromu’ adı verilir! Bu zafiyet adını, tahmin edebileceğiniz gibi, ünlü İtalyan tasarım firması Gucci’den almıştır. Şimdi size Gucci’nin bu düşkünlüğü uç boyutlara taşıyabilecek bazı yeni ‘kokteyl’ürünlerinden
haber vereyim. Olur ya, belki aranızda bu hastalığına derman arayanlar vardır! En yeni ürün, Gucci ‘G’sini taşıyan buz kalıpları! Ä°nanılır gibi deÄŸil. Ä°ki tanesi birarada satılıyor ve fiyatı £40 (pound sterlin). Yanında bu dizaynırbuzları kullanarak konuklarınızda bir ‘etki’yaratmak isterseniz eÄŸer, kokteyl bardağı ve karıştırıcısını da birlikte düşünmeniz gerekir haliyle! Bardağın fiyatı £65, kokteyl karıştırıcısının fiyatı ise £70. Bunların yanında bir de bambu saplı kristal buz kovasını da düşünebilirsiniz. Bunun fiyatı £270. Ayrıca maÅŸası da £Bottom of Form 105. Bu árazdan müşteki okuyucularıma acil ÅŸifalar -ya da alternatif olarak- bol kazançlar temenni ediyorum (bkz. www.gucci.com).Yeni Amerikan mutfağının bugünkü temsilcileri sayıca fazla. Bu ÅŸeflerden yalnızca bazılarının adları ile sahibi oldukları lokantaların isimleri ve yerlerini parantez içinde veriyorum: Thomas Keller (French Laundry-CA), Charlie Trotter (Charlie Trotter’s-Chicago); Patrick Clark (Tavern on the Green-NY), Larry Forgione (An American Place-NY); Mark Miller (Coyote Cafe-Las Vegas); Patrick O’Connell (The Inn at Little Washington-NY); Norman Van Aken (Normans-FL). Bunların arasında hangisi en iyisi derseniz, benim görüşüme göre Kaliforniya Nappa Vadisi’ndeki French Laundry adlı çok ünlü restoranın sahibi Thomas Keller. Yemekleri tek kelimeyle olaÄŸan dışı, tam bir yaratıcılık simgesi, gerçek anlamda Yeni Amerikan mutfağının öncüsü. Hatta Keller, kimilerine göre, dünyanın en iyisi.Â
button