Güncelleme Tarihi:
Onu ilk tanıdığımız günden beri, sesiyle ve sansasyondan uzak yaşamıyla adından söz ettirdi. Geçen sene geçirdiği beyin kanamasının ardından, Fantezi Müzik Kadın Solist dalında Altın Kelebek ödülünü kazanan Ebru Gündeş, hayatı doyasıya yaşamanın zamanının geldiğini anladı. Artık en büyük hayali bir çocuk doğurmak...
Altın Kelebek ödülü almak nasıl bir his? Tahmin ediyor muydunuz?
Benim ikinci Altın Kelebek ödülüm bu. Ama bunda da, diğer ödüllerimde de, kesin kazanırım diye bir şey düşünmedim. Başka bir çok ödüllerim de var. Onlar da hep değişik yerlerden gelen ödüller. Ama hiçbirini alırken böyle bir his olmadı bende.
Geçen sene bu zamanlarda siz beyin kanaması teşhisiyle hastanedeydiniz. Neler değişti o zamandan bu zamana?
O zamanki hislerim yok. Hatırlamıyorum. Ama bu zamana kadar değişen şeyleri, benle birlikte yaşayanlar haricinde kimse anlayamaz tam olarak. Daha iyimser, az stresli, daha yumuşak, sertliklerinden biraz ödün vermiş, siyahla beyaz değil, arada da gri tonları olduğunu gören bir Ebru Gündeş var. Hayatta herşey çok önemli ama finalde bir ölüm var. O yüzden hiç birşeyi fazlaca coşkuyla arzu etmiyorum artık. O finali ben çok yakın yaşadım ve Allah kimseye vermesin. Alınan ödüller beni tabii ki mutlu ediyor ama almamış olsam da mutlu olurdum. Elim ayağım tutuyor, şarkı söyleyebiliyorum.
Geldiğim yeri unutmadım
Pek de burnu yukarılarda star havasında gezinmiyorsunuz. Bu size muhakkak ki artı puanlar kazandırıyordur...
Evet mutlaka. Benim üzerime giydiğim, sonradan çıkacak bir elbise. Bunun bilincinde olduğum için seviliyorum sanırım. Nereden geldiğimi unutmadım. O elbisenin içindeki Ebru Gündeş'in altında bir Ebru var. O değişirse, burnu havalara kalkarsa, bunun bana bir getirisi olmaz ki. Sizin gibi gazeteci arkadaşlarım benim arkamdan konuşmasınlar isterim. Güzel kız, hoş kız, iyi kız desinler yeter bana. Burnu havalı işler yaparsam, sizin gibi dostları kazanamam. Hava atan insanları da, geldikleri yeri hazmetmemiş kişiler olarak görüyorum. Bir de geldiğim noktada, insanlara kendimi çok açtım. İlk başladığımda böyle bir kızdım ben. Kırmızı ekoseli eteğimle geldim, şimdi bin tane kırmızı eteğim var. Ama içim aynı. Görgüm, bilgim arttı ama kişiliğim değişmedi. Özümden dönersem, dürüstlüğüm ve dobralığım beş para etmez.
Televizyonda talk-show programı, albümler ve arada bir de diziler yapıyorsunuz. Bu tempoyla devam etmeniz sakıncalı değil mi?
Yaptığım hiçbir işi doktorumun müsadesi olmadan yapmıyorum. Oruç tutup tutamaycağımı bile doktorumla konuştum ve ona göre bir yol tespit ettim. Kendimin ve kapasitemin kaldıracağının üstünde iş almıyorum. Haftada bir konser, bir röportaj, bir talk-show çekimi yapıyoruz. Bunlar zaten çok da fazla yorucu işler değil. Neredeyse bir sene olacak artık. Artık sağlıklı bir insanım. Diğerleri gibi normal hayatıma devam edebilirim artık. Psikolojik durumum için de yapmak zorundayım. Kendimi işe yaramaz hissetmemek için yapmak zorundayım. Artık böyle tehlikeler yok çok şükür. Ama tabii ki Allah bilir...
Ölçülerim 90-60-90
Sizi dokuz senedir Türk halkı olarak izliyoruz ve tarzınızda geçen seneden beri süregelen büyük bir değişim oldu? Neden artık daha seksi bir kadın oldunuz?
Göze hitap etme konusunda hiçbir zaman iddialı olmadım. Çünkü sesim kaya gibi, onu biliyorum. O yüzden hep, saçlarımı açarım, sahneye çıkıp şarkımı söylerim ve inerim mantığı vardı bende. Ama artık 26 yaşına geldim. Daha çok kadınlığa giden bir yoldayım şimdi. Mesela anne olmak istiyorum artık. İçimde böyle hisler var. Kostümlerim daha çok insanlara Ebru'nun 90-60-90 ölçüleri olduğunu göstersin. Bunlar var bende. Niye saklıyorum ki, dedim ama tabii açıklığın da belli bir sınırı var. Eğer ölçünün dışına çıkarsam, kendime çok kızıyorum...
Hayranlarınızın bu işe tepkisi ne oldu?
Hayranlarım, ölçüyü kaçırmadığım için bana kızmıyorlar. Aslında onları baz almıyorum. Ailemi baz alıyorum. Annem, babam ve ağabeyim giydiğim giysiden rahatsız olacaksa, ben onu giyemem. Çünkü onlar normal bir Türk ailesi. Eğer onların gözüne batan bir açıklık varsa, hayranlarımın da mutlaka gözüne batacaktır. Mesela bir elbise giyerim, annem der ki, şurasını biraz kapat. Tamam, o elbise hemen kapanır. Çünkü benim annem doğrusunu biliyor, çünkü o halk gibi yaşıyor. Bir de tabii, gelecekte yapacağım evliliğimi, doğurabileceğim çocuğumu rahatsız etmeyecek tarzda giysiler seçmeye çalışıyorum...
Ne zaman 'artık evlenip, çocuk doğurmamın vakti geldi' diyeceksiniz. Görünüşe göre hiç yok böyle bir durum ortada. Yoksa istemiyor musunuz?
Çocuk doğurma hissi geldi ama evlenme hissi için bir şey diyemiyorum. Bir psikoloğun dediğine göre, kadınlarda 26-28 yaşları arasında bir çocuk hissi başlıyormuş. Korkunç bir baskı gibi. Eğer bu iki seneyi atlatırsam, herhalde bir daha olmaz. Yeğenim var benim iki yaşında. Bana geliyor. Herşey fevkalade. Ama ağlamaya başlayınca ne yapacağımı bilemiyorum. Birisi de yedi yaşında. İkisi de benden biraz korkuyorlar ve bana birşey anlatmıyorlar. Ama ağladıklarında elim ayağım dolaşıyor. Çünkü onlara ne olduğunu ve nasıl geçirebileceğimi bilemiyorum.
'İkinci hayat' size ne ifade ediyor?
Şu anda yaşıyor olmamı ifade ediyor. Benim ikinci hayatım bu. Benim ölümden geri dönmem olarak da algılanabilir. Dokuz yıl önce, Pazartesi günü tanınmazken, Çarşamba günü çığlıklar atarak 'Aman, Ebru Gündeş' diye üzerime geldikleri günü de sayabiliriz. Herkesin hayatında bir ikinci hayat vardır aslında. Bir de üçüncü olacak. Eğer çocuk yaparsam tabii.
Nasıl bu kadar ince kalıyorsunuz? Nedir bunun sırrı? Bir de çok yediğinizi sanırdık...
Hiç spor yapmıyorum. Hiç de dengeli beslenmiyorum. Bu benimki tamamen yapı. Babam da annem de gençliklerinde inceymişler. Ama galiba 26 yaşına gelindiğinde biraz dikkat etmek lazımmış gibi bir his var içimde. Şaka bir yana, ben hep böyle kalacağıma eminim. Ta ki çocuk doğurana kadar. O zaman da kadınların emrinde olan estetik denilen mucizeyle halledebiliriz. Eğer bir deformasyon olursa, onu da estetikle halletmek kolay artık. Karşı değilim yani estetiğe. Ama artık kilom hakkında konuşmama kararı aldım. Nazar değecek diye korkuyorum...
Bir gün içinde neler yersiniz?
Dünü anlatayım o zaman. Sabah kahvaltıda bir dilim ekmek yedim, öğlenleyin iki tane tatlı kurabiye yedim. Akşam bir tabak çorba içtim. Arkasından patlıcan, bulgur pilavı, pirzola yedim. Tam bitmek üzereyken mantı geldi masaya, ondan bir tabak yedim. Sonra arada patatesli yumurta yedim. Gece bir ya da iki gibi de, iki tabak mantı yedim. Anormal güzel yemeklerdi... Ama kilo almaya başladığımda, hemen keserim. İradem güçlüdür. 48-50 kilo arasında oynuyorum. Bana eskiden çiroz derlerdi. Çok zayıf derlerdi. Ama bana öyle diyenler, keşke benim gibi olabilseler. Kadın bana göre zayıf olmalı, ince boyunlu olmalı. Fransız kadın tipini beğeniyorum...