Güncelleme Tarihi:
Galatasaray Lisesi’ni bitirdikten sonra tıp, mühendislik gibi bir eğitim yerine klasik arkeoloji eğitimi almayı tercih ettiniz. Üstelik ilk tercihlerinizden biriydi. Neden arkeoloji?
- Dokuz yaşındayken ağabeyimin askerlik yaptığı Amasya’ya gitmiştik annemle. Ben orada kayalara oyulmuş anıtsal kral mezarlarını gördüğümde arkeoloji okumaya karar verip anneme de “Bak anne ben büyüyünce o kral mezarlarını araştırmaya gideceğim” demiştim. Daha sonra o kral mezarlarını araştırmaya gidemedim tabii; çünkü klasik arkeoloji okumuştum ama başka birçok tarihi eseri araştırma şansını elde ettim. Neden mi arkeoloji? Bastığım yerleri sadece toprak zannetmemek için, geçmişi öğrenip ileriyi görebilmek için, bir de sanat tarihinin gelişimini inceleyip ileri bir estetik anlayışı kazanabilmek için.
ŞEHRİN EN MUAZZAM ESERİ AYASOFYA
Arkeoloji alanında Viyana’da yüksek lisans yaptınız. Daha sonra bu alanda çalışmalarınız oldu mu?
- Arkeolojik kazılarda çalışmaya üniversite üçüncü sınıfta başladım. Aynı yıl bir ay Enez, 3,5 ay da Efes kazılarında çalıştım. O yıldan sonra beş yıl süreyle sadece Efes kazılarında Avusturyalılar ile çalıştım. Viyana’ya gidişim de yine bu kazı yıllarına denk geliyor. Döndükten sonra iki yıl daha Efes’te çalıştıktan sonra hayatım bambaşka bir yöne doğru aktı.
İstanbul’da sizi en çok hangi tarihi eserler etkiliyor?
- İstanbul’da Tekfur Sarayı kalıntıları, öğrenciyken çok sık gittiğim ve çok etkileyici bulduğum bir tarihi mekandır. Osmanlı sarayları, gerek Dolmabahçe, gerek Beylerbeyi, gerek Yıldız, hepsi birer sanat şaheseri; keza Mimar Sinan camileri de. Ancak, bence İstanbul’un en muazzam eseri yaklaşık 1500 yıldır ayakta duran Ayasofya.
TANIŞMIYORUZ AMA HAYAT GÖRÜŞÜMÜZ AYNI
Son albümünüz “Kırık Kalpler Durağında” ile beş yıllık suskunluğunuzu bozdunuz. Beş yılda neler biriktirdiniz? şarkılara nasıl yansıdı bu süreç?
- Beş yıl uzun bir süre ve bu süre içinde çok şey biriktirmişim. Yazdıklarımın bir kısmını albüme sığdırabildim, gerisi de artık başka bahara kaldı. Sanırım şarkılar kendilerini yeterince anlatıyor, bir de ben lafı uzatmayayım.
Albüme olan ilgi nasıldı?
- Her zaman olduğu gibi sevgi ve tutku dolu. Aslında beni dinlemeyi sevenlerle, benim şarkı söylemeyi sevdiğim kişiler çok örtüşüyor. Tanışmıyoruz ama aynı hayat görüşünü paylaşıyor, benzer şeylere dertlenip, kendimizi yakın biçimlerde ifade ediyoruz. Kısacası, birbirimize güveniyoruz.
11 YAŞINDA İSTANBUL'DA TEK BAŞINA
Kırklareli’de doğup büyüdünüz. Galatasaray Lisesi’ni kazandıktan sonra 11 yaşında İstanbul’da tek başınıza yaşamaya başladınız. İstanbul sizin için ne ifade ediyordu? Okul yılları nasıl geçti?
- İstanbul-Kırklareli arası yaklaşık 230 km. O bakımdan zaman zaman alışverişe ya da akraba ziyaretlerine geldiğimiz bir şehirdi İstanbul, ama caddelerinde annemin elini bırakmamak koşuluyla. Liseye yatılı öğrenci olarak geldiğimde, büyüklüğünde kaybolabileceğim hatta yok olabileceğim bir şehir vardı karşımda. O yıllardan bu yana durmadan büyüyen İstanbul’u belki de yerlilerinden daha iyi öğrendim ama hâlâ içinde yok olma hissi bende baki.
MÜZİĞİ MESLEK EDİNMEK HİÇ AKLIMDAN GEÇMEZDİ
Neden müziğe yöneldiniz? Arkeoloji üzerine çalışmaya devam etmediğinize üzülüyor musunuz?
- Aslında her Türk genci gibi benim de tercih kullanma şansım pek olmadı. Biliyorsunuz, biz tercihlerimizi hatta ailelerimizin tercihlerini sıralarız; bilgisayarlar da bize bir hayat biçer, sonra onu yaşarız. Benim için ise tercihleri hayat yaptı, ben de boyun eğdim. Her iki dal da çok severek okuduğum bölümlerdi ama müziği meslek edinmek, aklımın köşesinden bile geçmezdi. Bugün gönlümde yatan aslanı soracak olursanız, kendi araştırma kazısı olan bir arkeoloji profesörü olmayı isterdim. Ancak sanırım öyle olsaydım, bu sefer de “şarkı söylemeyi isterdim” cevabı çıkardı ağzımdan. Kısacası pişman olmamayı, “keşke” dememeyi çoktan öğrendim. Arkamda bıraktığım hiçbir şey için üzülmüyorum.