Güncelleme Tarihi:
THE CONSTANT GARDENER
ARKA BAHÇE
Yön: Fernando Meirelles
Oyn: Ralph Fiennes, Rachel Weisz, Hubert Koundé
Tür: Dram-Gerilim
Süre: 129 dk.
Rüyalarınızdaki Afrika nasıl bir yer acaba? Dünyadan bihaber değilseniz ve etrafa at gözlükleriyle bakmıyorsanız Afrika’yla ilgili rüyalarınız kabus gibidir herhalde.
Sizin bildiklerinizden habersiz yaşayan pek çok insan var oysa.
İşte kendi yaşadıkları yerden başa bir yerde hayat olduğunun farkında bile olmayan bu insanların çoğu Afrika’daki yoksulluğa, zorluklara, imkansızlıklara Angelina Jolie ve Brad Pitt gibi gönüllü elçiler sayesinde uyandı. Çoğu Amerikalının dikkatlerini bu ülke üzerine çekmek için ellerinden geleni yaptı bu iki oyuncu. Jolie, örnek olmak için Afrikalı bir çocuğu evlat edindi, hamile haliyle yardım kampanyalarına katıldı, Amerika’daki lüks hastaneler varken, doğum için Namibya’daki küçük, derme çatma bir hastaneyi seçti.
Afrika’nın bugün içinde bulunduğu içler acısı durumdan biraz da Amerika, Kanada ve çeşitli Avrupa ülkelerinde yaşayan beyazların sorumlu olduğunu biliyoruz artık. Jolie ve Pitt, belki de onların yarattığı ya da çözmek için kıllarını bile kıpırdatmadığı sorunları gözler önüne seriyorlar.
SİNEMA DÜNYASI AFRİKA’NIN YANINDA
Kimileri Afrika’yı sömürmeye, aşağı çekmeye devam ederken, sinema dünyası, gerek ünlü oyuncuları, gerekse de sosyal bilinci olan filmleri ile bu kıtaya ve insanlarına yardım eli uzatıyor.
Bir hayli gecikmeli olsa da sonunda izleme imkanı bulduğumuz Arka Bahçe filmi de aynı Angelina Jolie ve Brad Pitt gibi insanların dikkatini Afrika’ya çevirmeye çalışan bir film.
Film, dikkati oradaki yoksulluğa, haksızlıklara çekmekle kalmıyor, suçluya da işaret etmekten çekinmiyor.
Olaylar, ana karakterlerden birinin cinayet kokusu yayan ölümüyle başlıyor ve sonra başa sarıyor. Ama karşınızda sonu belli olan bir film olduğunu sanmayın. Çünkü Arka Bahçe ana karakterlerden çok, talihsiz kıtanın, Afrika’nın ve orada olanların hikayesi.
Kenya’da cesedi bulunan, bıkmak usanmak bilmeyen politik eylemci Tessa Quayle (Rachel Weisz). Önce flashback’ler sayesinde Tessa’nın diplomat olan kocası Justin (Ralph Fiennes) ile nasıl tanıştığını ve Afrika’ya nasıl geldiğini öğreniyoruz. Justin, Naorobi’de görev yaparken daha çok bahçesiyle ilgilenmeyi tercih eden, etliye sütlüye karışmayan bir adam portresi çiziyor. Diğer yanda ise Tessa halkın yaşamıyla yakından ilgili. Çoğu AIDS’li olan yoksullara verilen ilaçlarla da ilgileniyor. Ve bir gün fark ediyor ki, uluslararası ilaç şirketlerinden biri buradaki halkı kullanarak bir takım deneyler yapmakta.
Justin, Tessa’nın ölümünün arkasındaki olayları araştırmak için daha önce ilgilenmediği olaylara daldığında karısının sadakatsizliğinden, hükümet yetkililerinin de parmağının olduğu akıl almaz olaylara kadar pek çok şey keşfediyor. İki kıta arasında tehlikeli bir yolculuğa çıktığında ise hem karısı hem de ilaç sanayisi hakkında daha önce bilmediği pek çok şeyi de öğrenmiş oluyor.
BELGESEL HAVASI VAR
Filmin yönetmeni Tanrıkent (City of God) ile Oscar’a aday gösterilen Brezilyalı Fernando Meirelles. Meirelles, John Le Carre’nin yoğun romanını mümkün olduğunca çok plan kullanarak perdeye aktarmış. Sürekli hareket halinde olan ve bu nedenle kimi zaman baş döndüren kamera filme yer yer belgesel havası veriyor. Filmin belgesel kıvamında olmasında çekim mekanlarının da etkisi büyük. Kenya hükümeti, John le Carre’nin ilaç şirketlerinin kıtada yaptığı yasadışı deneyleri konu alan kitabını eleştirmiş olmasına rağmen filmin burada çekilmesine izin vermiş.
Alberto Iglesias'ın Afrika’nın sesini duymamızı sağlayan etkileyici, atmosfere mükemmel uyum sağlayan müziğini de yabana atmamak gerek. Ki film, En İyi Uyarlama Senaryo, En İyi Kadın Oyuncu ve En İyi Kurgu ile birlikte En İyi Müzik dalında da Oscar’a aday olmuştu zaten.
Karşımızdaki bir belgesel değil elbette, kurmaca bir hikayenin beyazperde yansıması. Ancak anlatılanların, hatta belki daha da kötüsünün gerçekte de var olduğunu anlamak hiç de zor değil.
Rachel Weisz, buradaki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu Oscar’ını almıştı. Pek çok sahnede çok doğal göründüğünü, hatta bu haliyle filmin belgesel havasına katkıda bulunduğunu kabul etmeliyiz. Kendisine Oscar’ın gelişinin nedeni de muhtemelen budur zaten. Bu arada hamile ve çıplak olduğu sahnelerde karnının protez olduğunun feci şekilde belli olduğunu söylemeden geçmemek lazım.
Sonuca dolaylı yollardan giden ve orta yerine doğru, özellikle laf kalabalığı yaptığı ve olayları kulağını tersten tutarak anlatmayı seçtiği zamanlarda konsantre olunması zor bir film var karşımızda. Ama insan sabrının ve dikkatinin karşılığını fazlasıyla alıyor.
Arka Bahçe, göz kamaştırıcı Afrika manzaraları, iyi oyunculukları ve dünyada olup bitenlere sırtını dönmek istemeyenlere çok şey söyleyen senaryosuyla kaçırılmaması gereken bir film.
Arka bahçelerde neler oluyor, bilmek, “Son kullanma tarihi geçen ilaçları şirketler bağışlıyor. Böylece vergiden düşmüş oluyorlar. Kullan at tipi hastalar için kullan at tipi ilaçlar.” ya da “Büyük ilaç firmaları burada silah satıcılarıyla kolkola. Bu dünyanın Afrika’yı nasıl becerdiğidir.” gibi cümleler kuran cesur bir film izlemek isteyeceklere.