Arızalı kız suçlu peşinde

Güncelleme Tarihi:

Arızalı kız suçlu peşinde
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2012 23:07

23 yaşındaki arızalı bir genç kız ve 45 yaşındaki gazeteci ortağının suç ve cinayet peşinde yaşadıklarını anlatan Ejderha Dövmeli Kız’ın önce kitapları meşhur oldu, sonra üçlemesi.
Gişede iyi iş yapan Avrupa filmlerinin kaderi belli zaten.
/images/100/0x0/563d1c19f018fb32c8edc904

Hollywood versiyonlarının gelmesi uzun sürmüyor.
Ejderha Dövmeli Kız üçlemesinin ardından ilk filme Amerikan eli değeceğini duyduğumuzda endişelenmedik değil tabii.
Yeniden çevrimlerin kaderi malumunuz, orijinallerini mumla aratıyorlar.
Bu kez o kadar da değil ama...
Bir kere kitapları okumayanlar ve orijinal filmleri izlemeyenleri, sürprizler ve gizemlerle dolu müthiş bir film bekliyor.
Orijinaliyle bu Hollywood versiyonunu karşılaştıranlar illa ki, ‘keşke’lerle dolu cümleler kuracaklardır.
Ama ‘keşke’lerinin sayısı çok fazla olmayacak.
Çünkü karşımızda sert filmlerin usta yönetmeni David Fincher imzalı sıkı bir yeniden çevrim var.

İSKANDİNAVYA’DAN HOLLYWOOD’A

Sıradışı bir kadın kahramana sahip olan Ejderha Dövmeli Kız, İsveçli yazar Stieg Larsson’un tüm dünyada satış rekorları kıran üçlemesi.
Çok geçmeden İskandinav sinemasının başarılı bir örneği olarak sinemaya uyarlandı.
Ve dünya çapında bir başarı elde etti.
Bu başarıda hikâyenin ve ana karakterin rolü büyüktü tabii.
Ana karakterimiz gizemler, güçler, bilinmeyenler ve bolca arızayla dolu bir kız olan Lisbeth Salander daha önce benzerine rastlamadığımız türden. Zeka dolu bir hacker, tam bir bilgisayar kurdu.
Acılı geçmişinden gelen cesaretini, gerektiğinde acımasız yöntemlerle ortaya koymaktan çekinmeyen, vücudu dövme ve piercinglerle kaplı bir asi ruh.
Erkek kahramanların dünyasında izleycilere iyi gelmesine şaşmamak gerek.
Lisbeth’in sıradışı hikâyesine eşlik eden ve onunla birlikte suçlar dünyasından hikâyeler çıkartmaya çalışan, ıssız bir adadaki cinayet üzerinden biraz da dedektiflik rolü üstlenen gazeteci Mikael Blomkvist ise her ne kadar Daniel Craig gibi bir karizma abidesi tarafından oynansa da sönük bir karakter olmaktan öteye gidemiyor.

RUHUNA UYGUN OLSUN DİYE İSVEÇ’TE ÇEKİLDİ
/images/100/0x0/563d1c19f018fb32c8edc906


Fincher, hikâyeye ve önceki filmin ruhuna sadık kalmak amacıyla filmi İsveç’e taşıyarak çok doğru bir seçim yapmış.
İsveç’in karlı, güneşsiz, karanlık, puslu havası filmin depresif ve gerilimli tonuna gayet uygun.
Arızalarla dolu Lisbeth Salander’ı canlandıran Rooney Mara’nın da ne kadar doğru bir seçim olduğunu perdedeki her karesinde anlıyoruz.
Daniel Craig’i James Bond kimliğinden uzaklaştığında daha fazla sevmişimdir hep. Burada da öyle oluyor.
Bondvari akıl oyunları ve aksiyon sahnelerini ise bu film söz konusu olduğunda Lisbeth rolündeki Rooney Mara’ya devrediyor.

ROONEY MARA İÇİN OSCAR ADAYLIĞI YOLDA

Bu şiddet dozu yüksek, seksi uyarlama, 18 yaş sınırıyla vizyonda. David Fincher’ın izleyenlerin sabrının sınırlarını zorlayan pek çok sahneyle geldiğini söylemem gerek.
Ve bu sahnelerin çoğunda perdede Lisbeth Salander var.
Oscar adaylıklarında isminin geçmesi kuvvetle muhtemel.
Rooney Mara’yı Lisbeth rolünde bir kez daha izlemek için bile üçlemenin devamının Hollywood versiyonları sabırsızlıkla beklenecektir.

HAFTANIN DİĞER FİLMLERİ

Eşcinsel namus cinayeti

ZENNE
Yön: M. Caner Alper, Mehmet Binay
Oyn: Kerem Can, Erkan Avcı, Giovanni Arvaneh, Rüçhan Çalışkur
Tür: Dram
Süre: 99 dk.

Zenne’yi Altın Portakal için yarıştığı Antalya’da izledim. Galasında da, sonraki gösteriminde de salon tıklım tıklım doluydu. Konu sıradışıydı tabii ve gerçek bir olaya dayanıyordu; The Independant’ın “İlk Türk eşcinsel namus cinayeti” olarak sayfalarına taşıdığı olaya. Bu film ana kahramanlarından Ahmet’i şahsen tanıyan yakın arkadaşları Caner Alpay ve Mehmet Binay’ın yönetmenliğinde çekildi. Zenne’nin Antalya’dan aldığı En İyi İlk Film, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu (Erkan Avcı), En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu (Tilbe Saran), En İyi Görüntü Yönetmeni (Norayr Kasper) ve SİYAD En İyi Film ödülleri var. Bir de ayakta alkışları tabii. Filmde üç kişinin kesişen hayatlarını izliyoruz; İstanbul’a fotoğraf çekimleri yapmak üzere gelmiş Alman fotoğrafçı Daniel Bert, bir gece kulübünde zennelik yapan Can ve Doğulu muhafazakâr bir aileden gelen Ahmet. Zenne, bu sıradışı üçlünün hikayesini töre kuralları, aile baskısı ve eşcinsellerin askerden muaf tutulma prosedürleri üzerinden ele alıyor.

Depresyonun dibi, Dünya’nın sonu

MELANCHOLIA
MELANKOLİ
Yön: Lars Von Trier
Oyn: Kirsten Dunst, Charlotte Gainsbourg, Alexander Skarsgard, Kiefer Sutherland
Tür: Dram

Yeni evlenmiş bir kadının psikolojik çöküşü ile birlikte, dünyaya çarpmak üzere yaklaşan gezegenin bilinen yaşamın sonunu getirişinin hikayesi. Maya takvimine göre dünyanın sonunun geleceğinin iddia edildiği Aralık 2012’ye yaklaşırken dünyanın sonu temalı filmlerde artış oldu. Lars Von Trier de sıra dışı bir yaklaşımla da olsa bu konuyu ele alıyor Melankoli filminde. Melankoli geçen yıl Cannes’da Altın Palmiye için yarışmış, yönetmen Lars in Trier’nin Hitler’i anladığını ve İsrail’in tam bir baş belası olduğunu söyleyip, festivalden ihraç edilmesinden sonra festivalde Cirsten Dunst’a En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü getirmişti. Melankoli dünyaya çarpacak olan gezegenin adı. Depresyondaki Justine filmin ilk bölümünün de adı aynı zamanda. Depresyonla birlikte düğün gecesinde tüm sevgisizlik, aldatmalar, yalan, dolan ortaya çıkıyor. Justine’in her daim yanında olan kız kardeşi, kırılgan Claire ikinci bölümün kahramanı. Kalan zaman azaldığında insanın çaresizliğini, iç çatışmalarını şiirsel bir anlatımla perdeye getiriyor Melankoli. ABD’de Ulusal Film Eleştirmenleri Derneği tarafından En İyi Film seçildikten hemen sonra vizyonda.

Kedi, Shrek’ten önce de vardı

PUSS IN BOOTS
ÇİZMELİ KEDİ
Yön: Chris Miller
Ses: Antonio Banderas, Salma Hayek, Zach Galifianakis, Billy Bob Thornton
Tür: Animasyon

Ana karakterden, yani Shrek’ten rol çalan Çizmeli Kedi kendi filmiyle sinemalarda. Film, Çizmeli Kedi’nin Shrek’ten ile tanışmadan önceki yıllarını anlatıyor. Ama karşımızda Shrek’inkini aratmayan ve andıran bir dünya var.Adı dilden dile dolaşan meşhur Çizmeli Kedi, Shrek ile tanışmadan çok önce kasabasını kurtarmak için hayat okulundan mezun, çetin ceviz Kitty Yumuşakpati ve elebaşı Humpty Dumpty ile bir maceraya atılınca kahraman oluyor. Çizmeli Kedi ve ekibinin başarısız olduğunu görebilmek için her şeyi yapabilecek ünlü haydutlar Jack ile Jill ise işleri daha da karıştırmakla görevli. Kediyi Shrek serisinde olduğu gibi yine Antonio Banderas seslendiriyor.

Thatcher’ın iktidardaki yılları

THE IRON LADY
DEMİR LEYDİ
Yön: Phyllida Lloyd
Oyn: Meryl Streep, Jim Broadbent, Iain Glen, Harry Lloyd
Tür: Dram

Margaret Thatcher İngiltere’nin ilk kadın başbakanıydı ve 1979 sonra 11 yıl süresince bu görevi yerine getirdi. Demir Leydi, gençlik ve orta yaş dönemini taştan duvar örerek, bu şekilde geçirmiş olan Margaret Thatcher’ın elden ayaktan düştüğü, halüsinasyonlarla ayakta durduğu yaşlılık dönemiyle açılıyor. Sonrasında, erkek egemen bir dünyada, sınıf ve cinsiyet engellerini çökerten bu kadının hikayesini geriye dönüşlerle birlikte izliyoruz. Demir Leydi filminde Thatcher kadar kocası Denis (Jim Broadbent) da mercek altında. Eşine büyük destek olan ama hep arka planda ve geride kalmayı tercih ederek sönük bir hayat geçiren Denis, Thatcher’ın pişmanlık odağı. Hayatının son zamanlarında kocasının hayaletiyle yaşamak zorunda kalması da bunun en önemli göstergesi olarak çıkıyor karşımıza. Margaret Thatcher’ı bu filmle değerlendirirsek son derece renksiz bir hayatı olduğu, sinema için iyi malzeme vermediğini düşünebiliriz. Hikaye örgüsü ve anlatımı açısından sıradanlıktan öteye gidemeyen, “ortalama” sıfatından fazlasını hak etmeyen Demir Leydi filminin en güçlü olduğu yer elbette ki oyunculukları. Jim Broadbent, silik bir hayat sürmeyi tercih ederek karısına destek olan Denis rolünde etkileyici bir oyunculuk sergilemiş. Açılış sahnesinden kapanışa kadar Meryl Streep damgası var filmde. Amerikalı ünlü oyuncu sanki Oscar’a aday olması için yazılmış olan bu rolde Thatcher’ın hırslı ve kararlı olduğu orta yaş dönemini de, yaşlanıp, akıl sağlığını yitirdiği günümüz yıllarını da müthiş bir şekilde perdeye getiriyor. Performansında aksanın da etkili olduğunu belirtmekte fayda var.Meryl Streep, çeşitli peruk ve protezlerle neredeyse tıpatıp benzediği Margaret Thatcher tiplemesiyle muhtemelen 17. kez Oscar’a aday olacak ve kendisine ait olan Oscar adaylığı rekorunu egale etmiş olacak.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!