Arama kurtarmanın markası 10 yaşında

Güncelleme Tarihi:

Arama kurtarmanın markası 10 yaşında
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 07, 2006 00:00

Biz onları, 1999’daki 17 Ağustos depreminde, turuncu giysileri, kaskları, güvenilir yüz ifadeleri, yardımseverlikleri ve daha önce hiç görmediğimiz kurtarma aletleriyle tanıdık. En beklenilir ülke olmasına rağmen Türkiye’de nedense kimsenin beklemediği yıkıcılıktaki depremin enkazı altından günler sonra bile canlı insan çıkarırlarken milyonlar onları hayran ve minnettar gözlerle izledi.

Oysa onlar 17 Ağustos’un çetin koşullarında birdenbire varolmamışlardı. Üç yıl öncesinden biraraya gelmiş, böyle bir güne hazırlanmaya başlamışlardı. 17 Ağustos öncesinde doğal afetlerde arama kurtarmaya odaklanmış tek gönüllü dernekti AKUT. O günlerde kahraman ilan edilen, gururla bağırlara basılan, daha sonra bazı kesimlerce biraz "taşlanan" AKUT timi, her şeye rağmen giderek büyüdü, hayran kitlesini de büyüttü. Bu yıl onuncu yaşını kutlarken, sadece Türkiye ve başka ülkelerdeki depremlerin enkazı altından değil, dağlardan, uçurumlardan, kanyonlardan, çığ altından, sellerden, karın yollarını kapattığı köylerden, hatta trafik kazasında hurda olmuş otomobillerden insan kurtarıyor, eğitim, konferans, danışmanlık, bilgilendirme gibi etkinlikler yapıyor. Bilgilendirme deyince, bu da sadece arama kurtarma, afetlere önceden hazırlık konularında değil; AKUT kendini Atatürk milliyetçiliğine de adamış bir dernek artık. Atatürk’e atfedilen, "Felaket başa gelmeden evvel, koruyucu ve önleyici tedbirleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin yararı yoktur" sözlerinden yola çıkan AKUT, her fırsatta onun fikirlerinden dem vuruyor. Öyle ki, bugün Ermeni meselesinde bile söyleyeceği bir sözü var. Merak ettim, derneğin başkanı Nasuh Mahruki’ye, kendini can kurtarmaya adamış bir sivil kuruluşun, neden ideoloji kulvarında da olduğunu sordum. "Bu ülkeyi, Türk milletini sevmezsen, böyle bir işi nasıl yapabilirsin ki" diye cevap verdi. Bu cevap sizi tatmin eder ya da etmez, önemli değil. Önemli olan, Türkiye’nin on kentinde örgütlenen 500’den fazla genç insanın, kendi hayatlarını, hiç tanımadıkları, daha önce görmedikleri, bir daha da hiç görmeyecekleri insanların hayatı için tehlikeye atması, kurtarması, kurtarmaya devam etmesi, afetlere hazırlıklı olmayı herkese öğretmeye çalışması...

1990’lar, Türkiye’de doğa sporlarına ilginin arttığı yıllardır. Bu aynı zamanda, doğada mahsur kalan, kaybolan, ölen insan sayısında da artış anlamına gelir. 1994 Kasımı’nda bir gün, Bolkarlar’da iki üniversiteli kaybolur. Jandarma, Dağcılık Federasyonu ve çeşitli bölgelerden gelen dağcılar ortaklaşa bir arama faaliyetine girişir, dağların altı üstüne getirilir ancak tüm iyi niyetli gayretlere rağmen, çalışma başarısızlıkla sonuçlanır. İki amatör dağcıdan birinin cesedi sekiz ay sonra bulunur, diğeri hálá kayıptır.

O arama kurtarma ekibi içinde, "bu böyle olmaz" diyecek bir grup vardır. Hepsi de doğa sporcusu olan, arazi koşullarında kendi başının çaresine bakabilen, ilkyardım eğitimli ve en önemlisi, takım ruhunu bilen bu grup, "arama kurtarma faaliyetlerini nasıl daha verimli hale getirebiliriz"e kafa yormaya başlar. Ve gönüllü olarak, bir dernek etrafında örgütlenmeye karar verirler. Başlangıçta dağ ve diğer doğa koşullarında doğru ve etkin arama ve kurtarma faaliyetlerini konu alan bir örgütlenme düşüncesi vardır. Ancak 1995’te Türkiye’nin yüzde 92’sinin deprem ve doğal afet bölgesi olduğunu farkedince, faaliyet alanlarına bunu da katarlar.

Bir süre önce bir dağ kazasında hayatını kaybedecek olan İskender Iğdır, Türkiye’nin sonradan adını ezberleyeceği Prof. Ahmet Mete Işıkara’yı 1997’de keşfeder ve Kandilli Rasathanesi’nde AKUT’çular için bir seminer ayarlar. 1995 Aralığında Uludağ Keşiştepe’de yapılan bir arama kurtarma operasyonunda AKUT, adını kullanarak yer alır, hatta bu operasyonu görüntülemeye giden ve mahsur kalan Kanal D ekibini de kurtarır. Ve 1996 martında resmen kurulur. 1997’de ilk eğitimlerini almaya başlar.

EN GÜVENİLİR KURUM OLMADA TSK’YI GEÇTİ

Yani AKUT, 1999 depremine, plastik maketlerle, dört yıl önceden hazırlanmaya başlamıştır. 1998 Adana Ceyhan depremi sırasında da o zamanki kadrosunu eğitmiş, kimi kurumlarla protokol ve anlaşma imzalamış 90 üyeli bir dernektir. Yaklaşık 20 kişilik AKUT ekibi, 28 kişinin enkaz altında kaldığı bir apartmanda sırayla beş gün çalışır. İki hayat kurtarılmasına katkı sağlar ve ilk kez gazete manşetlerinde görünür.

Dernek 17 Ağustos’dan önce, 15 Ocak 1999’da, Bakanlar Kurulu kararıyla kamu yararına çalışan dernek statüsüne kavuşur. Sekiz ay sonraki büyük depremde, hemen harekete geçip felaket bölgesine koşan ilk ekiptir. 150 asil ve aday üyeyle çalışan AKUT, binin üzerinde insanın çalışmasını organize eder, 200’ün üzerinde insanın göçük altından canlı çıkartılmasında görev alır, yurtiçi ve dışından gönderilen yardım malzemesinin felaketzedelere ulaştırılmasını sağlar. Felaket büyük olduğu için bazı eksiklikler yaşar ancak hayatı kurtarmaya en azından psikolojik olarak hazırdır.

Bu nedenle iyi bir örnek olur. Aynı yıl gerçekleşen Bolu depreminde organizasyon daha da iyidir. Ondan sonra Türkiye’nin pek çok yerinde yüzlerce arama kurtarma grubu örgütlenir, AKUT arama kurtarmanın markası haline gelir. Mesela kimi yetkililer insanlara "mahallenizin AKUT’unu kurun" çağrısı yapar; Ruslar, fokları arama kurtarma için eğitmeye başlayınca, "Foklar AKUT’çu" ilan edilir.

Sadece örnek olmaz, arama kurtarmaya yaklaşımı değiştirir AKUT. Hatta TESEV’in 1999’da yaptığı kamuoyu araştırmasında halkın en güvendiği ilk kurum olma bayrağını, Türk Silahlı Kuvvetleri’nden devralır (Bir yıl sonra geri verir ve ikinci kurum seçilir).

AKUT’un misyonu bununla da kalmaz; Marmara depreminin ardından gelen Yunanistan-Atina depremi sırasında yaptığı çalışmalar, yıllardır çözülemeyen sorunları unutturur ve Türk Yunan kardeşliği ve barışının simgesi haline gelir. Yine 1999 yılında Tayvan, 2001 yılında Hindistan ve 2003 yılında İran depremlerindeki çalışmalarıyla dünyaca tanınır, 1999’dan beri BM Arama Kurtarma Danışmanlık Grubu - INSARAG üyesi, yüzlerce ödüle sahiptir.

HER YIL 83 KİŞİ AKUT OLDUĞU İÇİN YAŞIYOR

Bugün, yaklaşık 500 üyesi, bir o kadar da gönüllüsü, operasyonel gücünü harekete geçirecek uluslararası standartlarda teknik donanımıyla, Türkiye’nin ilk ve en önde gelen arama kurtarma grubudur. On yıldır - 200’den fazlası 17 Ağustos depreminde olmak üzere- toplam 731 can kurtaran; son üç yıldır yılda ortalama 55 operasyon yapan bir dernek. Yani her yıl ortalama 83 kişi AKUT olduğu için yaşamaktadır.

Ancak bütün bunları yaparken ve Türkiye’nin her yanında milyonların duasını alırken, belki bağımsız kalmaya kararlı olup burnundan kıl aldırmamasından, belki de başka nedenlerden, bazı kişi ve kurumları rahatsız eder AKUT. Tarihi bir yandan da "meyve veren ağacın taşlanması" hikayesine benzer: Daha 1999 yılında, onca can kurtarılmışken, "bu işin Türkiye’de standardı yok" diye, eğitici eğitimi için yurtdışına üç elemanını yollayan AKUT, İstanbul Valiliği’nin hışmına uğrar. Depremden sonra yapılan tüm bağışlardan oluşan 432 milyar TL’lik hesabına el konur, yöneticileri valilikten izin almadıkları gerekçesiyle bir yıl hapis cezasıyla yargılanır.

Bununla kalmaz, Sivil Savunma Genel Müdürlüğü, son üç yıldır, çeşitli yurtdışı kurtarma çalışmalarında AKUT’a "ambargo" koyar. AKUT, bundan sonra hiçbir yurtdışı kurtarmaya gönderilmez. İran depremi ekibine zorla beş kişi sokar, Pakistan depremine giden devlet uçağının kalktığını televizyonda öğrenir, kendi paralarını ödeyerek giderler.

Bir ara hakkında masonik örgüt gibi dedikodular dolanırken, kurucu üyelerinden bazıları istifa edince "didiklenmeye" başlanır. Onlar karanlıkta, yıkıntılar, toz ve ölüm kokusu-korkusu arasında, karda kışta, suyun içinde donarak can kurtarmaya çalışırken, medya mı şişirdi, üyeleri halkın ilgisini ranta mı dönüştürmeye çalışıyor, soruları ortaya atılır. Kurucularından İskender Iğdır Ağrı’da bir dağ kazasında hayatını kaybedince, aynı tırmanışta olan AKUT Başkanı ve yakın dostu, Everest tırmanışları nedeniyle Kar Leoparı ünvanını taşıyan Nasuh Mahruki, daha gözyaşları kurumadan kimilerince bu ölümden sorumlu tutulurcasına suçlanır.

Kamu yararına, arama kurtarma için çalışan AKUT araçlarına milyarlarca vergi gelir. Nasuh Mahruki’nin deyimiyle "Ayşe teyzeden, Mehmet amcadan kuruş kuruş toplanan paralar", üstüste konup, Maliye Bakanlığı’na götürülür. Yetmez RTÜK, yardım toplama yetkisi olmasına rağmen AKUT’un televizyonlarda yayınlanacak bağış filmine yasak getirir.

AZRAİL GİTMEDENONLAR GİDİYORLAR

Her şeye rağmen 10. yıl kutlamalarına devam ediyor AKUT. Onuncu yılda Türkiye’de on ekip kurma hedefine ulaşmış durumda. Örnek kurtarmaları ise sürüyor. Bu bazen, İstanbul’da meydana gelen korkunç bir kazada oluyor; mesela AKUT kurucularından, doktor Feridun Çelikmen araçta sıkışan taksi şoförünü gazetelere "çağdaş kurtarma" diye geçecek bir şekilde kurtarıyor. Gerçi aynı doktor, başka bir yerde otomobilin çarptığı Japon turisti hastaneye götürürken kaza yapınca, Japon turisti yaralamakla da suçlanıyor ama olsun. Kurtarmalar bazen de uzaklarda bir depremde, bazen Türkiye’de ama yine uzaklarda, kapanan köy yolundan kar motosikletleriyle hasta taşımakla, bazen Antalya’da maceracı bir turistin peşine düşmekle oluyor.

Daha büyük hedefleri de var AKUT’un; arama kurtarmayla ilgili bir enstitü kurup, bu işin okulunu yaratmak gibi... AKUT’u en iyi anlatan ise aşağıda sadece iki örneği olan mesajlar: "AKUT ekibi benim kardeşim oldu. Onlar biricik ağabeyimi uçurumdan kurtardılar", "Ağrı dağında kaybolmuştum. Açlık ve terör korkusuyla doluydum. Cesedime ne zaman ulaşacaklar diye düşünüyordum. Azrail gelmeden AKUT geldi."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!