Güncelleme Tarihi:
Arabın aşkı
Yazan: Åžekispir
Bu akşaaam, Rıfaaat ve Şevket Telgezer Tiyatrosu’ndaaa Arabııınn Aşkııı.... Yazaaan Viliyaaam Şekispiiir..."
Biz garip bir ülkenin çocuklarıyız. Dün ne kadar fakir olduğumuzu unutup, kendimizi ve memleketimizi hor görüyoruz. Gençlere, iki nesilde kat ettiğimiz mesafeyi anlatamıyoruz.
"Benim çocukluğumda Türkiye toplu iğne bile üretemezdi" demenin, fabrikalarından F-16 çıkan Türkiye’nin gençleri için "Ben senin yaşındayken ekmek 15 kuruştu" lafından farklı bir anlamı yok. Yani "Peder yine nostaljik takılıyor" (diyorlar) o kadar...
*
- Baba, bu kış seninle bir operaya gitmemiz lazım.
İlköğretim okulu son sınıfı öğrencilerine müzik öğretmeni bir ödev vermiş, "En az bir bale, bir de opera seyretmeyene sözlü notu vermem" demiş.
- Ben bir baleye gitmiÅŸtim, seninle bir operaya gideriz, olur mu?
Meğer Prokofiev’in "Romeo ve Juilette"ini seyretmiş bile. (Ankara’da, Romeo ve Juliette’i seyrederken gülme krizimiz tuttuğunda benzer yaşlardaydık. Babam da, Cumhuriyet Bayramı için okulca götürüldükleri Ankara’da opera seyrettiğinde, bizden yaşça pek büyük değilmiş. İlk defa arya duyan öğrenciler kahkahayı basınca, jimnastik öğretmenleri tiyatro salonunda disiplini ancak... düdük çalarak temin edebilmişler.)
*
Ben Shakespeare’le tanıştığımda daha küçüktüm. Değirmendere’de, peşinde çocuklar, eşasla gezen bir palyaço tanıştırmıştı beni tiyatroyla da, operayla da. Köşeyi dönüp üzerime üzerime gelen o dev adamdan çok korkmuştum. Ama "Anne anne bak, Atatürk geliyor!" diye bağırdığımı -annem hâlâ gülerek anlatır- hatırlamıyorum.
*
Bir 30 yıl daha geriye gidelim; bu sefer Yeşilköy’e.
Elinde çıngırak, sokak sokak gezen bir çığırtkan:
"Bu akşaaam, Rıfaaat ve Şevket Telgezer Tiyatrosu’ndaaaa Arabııın Aşkııı.... Yazaaan Viliyaaam Şekispiiir..."
Akşam, Yeşilköylüler çoluk çocuk Bamyatarlası’nda kurulan kocaman çadırda toplanıyor.
Sahne diye ortada boş bir alan bırakılmış. Tek dekor, üzerine damalı bir yemek örtüsü atılmış, yuvarlak bir masa.
Gazozlar ve çekirdekler hazırlanırken, elinde kocaman bir defter, suflör gizlice masa örtüsünün altına sızıveriyor.
Islıklar, alkışlar ve Şekispir’in ünlü trajedisi Arabın Aşkı nihayet başlıyor.
Yüzü kömür isiyle karartılmış Othello (Rıfat Telgezer), sözleri unutursa eğer, kulağını masaya doğru uzatıyor. Suflörün:
- Desdemona, Desdemona, aşktan yanmak nedir bilir misin? diye fısıldamasıyla, tribünleri dolduran delikanlılar Othello’dan önce davranıp, hep bir ağızdan bağırmaya başlıyorlar:
- Desdemona, Desdemona, aÅŸktan yanmak nedir bilir misin?
Bir, üç, beş... Rıfat Telgezer sinirlenmeye başlıyor. Ama Yeşilköy’ün bıçkın delikanlıları -her gece yeniden seyrettikleri piyesi cümle cümle ezberlediklerinden- her seferinde Othello’dan önce davranıp bir ağızdan bağırıyorlar:
- İçim yanıyor Desdemona, içim yanıyor!
Derken, sahneye hışımla Şevket Telgezer dalıyor. Othello’yu susturuyor önce:
- Dur yahu Rıfat, bir dakika dur!
Sonra, seyircilere basıyor fırçayı:
- Ulan içine ettiniz oyunun be! S...tirin çıkın lan dışarı!
*
Biz Şekispir’i ilk kez Rıfat Telgezer Kumpanyası’ndan, çadır tiyatrosunda seyretmiş bir neslin çocuklarıyız.
Biz Şekispir’i, gündüz eşasa (cambaz ayaklığı) tırmanıp bilet dağıtan, geceleri kostüm niyetine siyah ilkokul önlüğüyle Hamlet’i oynayan -adını öğrenemediğim ve öğrenemeyeceğim- o aktör sayesinde tanıdık.
Kızıma Shakespeare’in Romeo’sunu Leonardo di Caprio sevdirdi. Reklamlarını billbordlarda gördüğümüz oyunun biletlerini internet sitesinden alıp arabamıza binecek, baba-kız Park Orman’a gideceğiz.
- Aaa duygulanmış benim güzel babişkom!
Geçin geçin, dalganızı geçin...  Â
(Milliyet, 22 Eylül 2001)
Â