Antrenörsüz dünya jimnastik şampiyonu Ümit Şamiloğlu

Güncelleme Tarihi:

Antrenörsüz dünya jimnastik şampiyonu Ümit Şamiloğlu
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 26, 2009 00:00

Ümit Şamiloğlu (29), Türkiye’nin dünya şampiyonu tek jimnastikçisi. Sporun başka alanlarında böyle bir başarı şöhret fırtınaları estirirken, ona tatlı bir rüzgar bile nasip olmamış. Ağrı’da jimnastik aşığı bir babanın evdeki minderlerin üzerinde, televizyonda gördüğü hareketleri oğluna öğretmesiyle başlayan hikaye, filmlere konu olacak bir başarının başlangıcı.

Antrenörsüz, hiç desteksiz, parasız, sponsorsuz girdiği yarışlarda Avrupa şampiyonluğundan tutun, dünya şampiyonluğuna kadar uzandı. Sözlükte hırs kelimesinin karşısına, Ümit Şamiloğlu’nun adı yazılmalı. Şu anda yine kampta. 3 ay sonraki dünya şampiyonasına hazırlanıyor.

Ümit Şamiloğlu’nun Ağrı’da öğretmenlik yapan babası, öğrencilik yıllarından beri jimnastiğe meraklıdır. Çocuklarının mutlaka bu sporla ilgilenmesini ister. Televizyondaki jimnastik yarışmalarından gördükleriyle, çocuklarına evde antremanlar yaptırır. Ümit sık sık kafasının üzerine düşüp ağlayıp hırpalansa da baba kararlıdır.

Manisa’ya tayini çıktığında, hem 10 yaşındaki Ümit’in hem de 12 yaşındaki kızının jimnastik yapacağı bir kulüp arar. Araştırmaları, Bolu’daki halen Türkiye’nin en iyi jimnastik merkezi olan Bolu Jimnastik Okulu’nu gösterir. Çocukların her ikisi de testlerden geçer. 12 yaşındaki ablanın yaşı bu spora başlamak için çok geç olduğundan o, elenir. Ümit ise, jimnastiğe başlama yaşı olan 7 yaşını geçmiş olmasına rağmen, yeteneği ve bu spora yatkınlığı sayesinde elenmez, kabul edilir.

10 yaşında bir çocuk olarak ailesinden uzakta, yatılı olarak okuyacağı Bolu’nun yolunu tutar. Tutar tutmasına ama yaşıtları ondan çok ileride olduğundan onunla kimse ilgilenmez. Kimsenin ondan bir ümidi de yoktur zaten. Bir köşede kendi halinde antrenmanlar yapar.
Bir gün barfikste kendi kendine sallanırken düşer ve kolunu kırar. Ondan ümidi olmayanların gözünden hepten düşmüştür. Ama o pes etmez, kolu alçıdan çıkarıldıktan sonra yine kendi kendine çalışmaya başlar. Ama bu kez de öbür kolunu da kırar. Onu tamamen gözden çıkaranlar, alçılı koluyla trambolinde saltolar atan bu azimli çocuktan bir şey olmayacağını düşünseler de, kimseye bir yükü olmadığı için dokunmazlar da ona.

Fakaaaaat... Kolu alçıdan çıkarıldıktan sonra, Ümit mucize gibi ikili saltolar atmaya başlar. Sadece bir hafta sonra minikler Türkiye Şampiyonası’nda 10’uncu olur. Bu küçük çocuğun sessiz sedasız başarısı, büyüklerin de silkelenmesini sağlar. Nihayet bir antrenörü vardır. Zembereğinden boşalmıştır artık.Arkadaşları akşam 8’de uyurken, o gece 11’lere kadar antrenman yapar. Antrenörü onu değil, o antrenörünü zorlar. Altı ay sonra gençlerde Türkiye 3’üncüsü, bir altı ay sonra da Türkiye Gençler Şampiyonu’dur.

ANTRENÖRÜN PARASI KENDİ CEBİNDEN

Bir süre sonra Ümit’in Bulgar antrenörü, parası ödenmediği için ülkesine döner. Antrenörsüz kalan Ümit, yine tek başınadır. Üniversite zamanı geldiğinde, Ankara Gazi Üniversitesi Beden Eğitimi Fakültesi’ne girer. Bir yıl sonra Bulgaristan’a gönderilen antrenörünün Bolu’ya geri getirildiğini duyunca, okul kaydını dondurur ve yine Bolu’ya döner. Jimnastiğe o kadar ara vermesine rağmen, sadece birkaç ay çalıştıktan 2001 Akdeniz Oyunları’nda ikinci olur. Ama Türkiye’ye döndüğünde yine antrenörsüzdür. Kendi parasıyla bir yıllığına Bulgaristan’da Bulgar bir antrenörle çalışmaya karar verir. Federasyona “ben gidiyorum” dediğinde, “gitme seni üç aylığına Romanya’ya gönderelim” teklifiyle karşılaşır. Ama Romanya’ya gitmesi de bir şey değiştirmez. Yine antrenörsüzdür. Federasyon ise jimnastikte uluslararası başarı elde eden tek sporcusuna, “antrenörünü kendin bul” diyecek kadar, varlık sebebeni sorgulatıcı bir cevap verir.

Artık Bolu’daki kampta kalabilmek için para da ödemek zorundadır. Federasyon, bir izin yazısıyla onun kamp için Bolu’da kalmasını sağlayabilecekken, o yazı da bir türlü yazılamaz. İki seçeneği vardır: Ya pes edecektir, ya da biri onu okuldan kovana kadar orada kalıp kendi kendine çalışacaktır.

Tabii ki ikinci şıkkı seçer. Parasızdır, kalacak yeri yoktur. İmdadına, jimnastik sporuna gönül vermiş İstanbullu işkadını Sevtap Aytuğ yetişir. Bolu’daki okulda kalabilmesi için, elini taşın altına koyan biri vardır artık. Ümit’in antrenörünü uzakta aramaya takati de kalmamıştır. Eski takım arkadaşı olan Şenol Türkdoğan’nın antrenörü olmasını ister. Bir yıl boyunca durmaksızın çalışır. 2006 Dünya Şampiyonası’na katıldığında, aralarında olimpiyat şampiyonlarının da olduğu rakipleri onu hayranlıkla izler, birbirlerine “Kim bu çocuk” diye sorarlar. 2007’de Almanya’da yapılan Artistik Jimnastik Dünya Kupası’na katılmak üzere sadece bir gece önce Almanya’dadır. Ne yarışacağı aletlere aşinadır, ne salona. Sabah gider, elemelere katılır, finale kalır ve beşincilikle Türkiye’ye döner. Tüm dünyadaki jimnastik otoritelerinin dikkatini çekmektedir. Dikkat çekmediği tek yer vardır; göğsünde bayrağını taşıdığı ülkesi... Türkiye!

TÜRKLER İLGİSİZ KALINCA BULGAR VE ÖZBEK HOCA

Onu ne ilgisizlik ne sakatlıklar ne de parasızlık durdurur. İki ay sonra yapılan Avrupa Şampiyonası’nda 7. olur. Bir ay sonra ise Dünya Kupası finallerindedir. İlk kez bir Türk jimnastikçi finale kalmasına rağmen, ülkesi varlığından bile haberdar değildir. Beklediği destek bambaşka bir yerden, yarışma sırasında başka ülkeleri çalıştıran Bulgar ve Özbek iki antrenörden gelir. Hırsı ve başarısı bu iki antrenörü o kadar etkiler ki, Ümit için lobi yaparlar. Ümit, tüm Türkiye yine derin bir uykudayken bu kez tarihe geçecek bir başarıya imza atar ve Dünya Şampiyonu olur.

Türkiye tarihine geçer ama gazete ve televizyonlara haber olarak geçmeyi başaramaz. İlgi görmeye alışık biri olmadığı için, Türkiye’deki sessizlik ona şaşırtıcı gelmez. O yine sessiz sedasız bu kez hedeflediği 2008 Pekin Olimpiyatları’na hazırlanır. Büyük bir başarı elde edeceğinden eminken, elemelerden sadece iki gün önce ayağı takılıp düşünce kolundaki kaslar yırtılır. Olimpiyatlara katılmayı o kadar ister ki, sakatlığı bile gözü görmez: “Hastanede kolumu alçıya alırlarken, almayın belki iki günde düzelir diye yalvardım ama alçıya almazlarsa bir daha hiç spor yapamayacağımı söylediler. Fark attığım sporcular Olimpiyata giderken, ben onları sadece uzaktan seyrettim.”

Ümit, Bolu’ya döner, hırsından deli gibi çalışmaya başlar ve bu kez Avrupa Şampiyonası’nda üçüncülük madalyası alır. Ama ayağındaki prangaların biri çözülse, diğeri kilitlenir. Şampiyonadan dönüşte, federasyondan Bolu’da kamp yapması için izin ister, yine çıkmaz!
Ümit Şamiloğlu, bütün yok saymalara rağmen, bir ay önce Akdeniz Oyunları’na katıldı ve bu yılın dünyadaki en önemli dördüncü derecesini aldı. Şimdi üç ay sonra yapılacak Dünya Şampiyonası’na hazırlanıyor. Önünde iki büyük hedefi var: Kadrosunu Bolu’ya aldırmak ve sadece jimnastikle uğraşmak ve federasyonun desteğini arkasında hissederek 2012 Olimpiyatları’na katılmak.

ÜLKEME RAĞMEN ÜLKEM İÇİN

Ümit Şamiloğlu’nun hikayesini dinlerken, durup durup aynı soruyu tekrarlıyorum; Türkiye onu görmemekte bu kadar ısrarla vicdansızlık yaparken, o hâlâ niye uğraşıyor? Dudakları titreyerek hepimizin boynunu bükecek cevaplar veriyor: “Türkiye’de spor yapmak herhalde böyle bir şey. Ne kadar yetenekli olursanız olun, ayağınız bir çukura giriyor. Ya okul, ya aile köstekliyor. Büyük destek aldığım için değil, hırslı olduğum için varım. Hırs da büyük bir yetenek. Kimse destek olmuyor deyip, bırakıp gitmek aptallık. İlgi görmeye alışık biri olmadığım için bir beklentim de yok. Ama nihayetinde o kürsülerde bayrağımız altında Türkiye’yi temsil ediyor ve başarı elde ediyorsam, temsil ettiğim insanların bundan haberdar olmaya hakları var. Ülkeme inat ülkeme hizmet etmeye çalışıyorum. Belki göğsümde taşıdığım bayrağımın insanları bana ilgi göstermiyor ama uluslararası alanda gösterilen ilgi biraz içimin burukluğunu azaltıyor.”
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!