Güncelleme Tarihi:
Konservatuvar ve tiyatro geçmişi olan Ahu Sungur’la; diziyi, tiyatroyu, yaşamın ona getirdiklerini, evliliğini, oğlunu kısacası hayatı konuştuk. Mesleğini çok seven oyuncuyla, nam-ı diğer Emir’in annesi’ ile yaptığımız sohbet…
Öncesinde ‘Binbir Gece’ ve ‘Doktorlar’ dizilerinde rol aldınız. ‘Adını Feriha Koydum’ dizisine dahil olmanız nasıl gerçekleşti Aysun karakteriyle?
‘Adını Feriha Koydum’ dizisinden teklif, yönetmenimiz Merve Girgin'den geldi. Merve’yle ‘Doktorlar’ dizisinde çalışmıştık. Aklında kalmışım. Medyapım görüşmek istedi. Şirkete girdiğimde toplantı odasının kapısını Merve Girgin açtı. Onu görünce bir an şaşırdım ve çok mutlu oldum. Çünkü kimin yöneteceğini bilmiyordum görüşmeye giderken. Sürpriz oldu benim için. Merve’yi çok seviyorum ve onunla çok rahat, mutlu çalışıyorum. ‘İyi ki tanışmışım’ dediğim özel insanlardan biri.
Canlandıracağınız karakteri okuyup, tahlil ederken, rolünüzle ilgili ilk düşünceleriniz…
‘Aysun’ karakterini yönetmenimiz Merve Girgin anlattı. Çok küçük yaşta aşık oluyor Emir’in babasına ve anne oluyor. Fakat o büyük aşk, ihanetle noktalanıyor. Aysun, oğlu Emir’le gittiği kısa bir seyahat dönüşü, Ünal’ı, kendi yataklarında başka bir kadınla yakalıyor. Arkasına bile bakmadan boşanıyor. Ne para ne de şöhret umurunda. Çok inciniyor. Tabii kalbi biraz sertleşiyor da. Dizinin ilk bölümlerinde biraz katı ve çocuklarıyla mesafeli gördük Aysun’u. Aslında iyi bir anne ama mutsuz ve büyük hayal kırıklıkları yaşamış bir kadın.
Ä°HANET, SAHTEKARLIKLA EÅž DEÄžER!
Mutsuz ama güçlü bir kadın Aysun. Aşık olduğu eşi tarafından aldatıldığı için çocuğunu alp çıkan bir kadın… Hiçbir kadının başına gelmesini istemediğimiz, aldatılan kadın rolünüzü canlandırırken ihanetin düşündürdükleri…
Benim başıma böyle bir şey gelse, ben de çocuğumu alıp çıkar giderdim. İhanet, sahtekarlıkla eş değerdir benim için. İradesi zayıf ve kontrolünü çabuk kaybeden insanlardan hiç hazzetmem.
Â
Aldatanın, karşısındakine değil de aslında kendine ihanet ettiği gerçeğinin farkına varılamaması ne kadar düşündürücü ve üzücüdür aslında.
Aldatan karşısındakine değil de kendine ihanet eder sözüne pek katılmıyorum aslında. Çünkü basbayağı karşındakine yaptığın bir eylem. Bu yüzden çok sinir bozucu. Çünkü, ihaneti gerçekleştiren kişi, bu durumun içindeyken çok eğleniyor. Düşünsene, kendince iyi vakit geçiriyor, kendine alternatifler oluşturuyor. Taa ki, yakalanana kadar...
ERKEKLER, BİR KADIN SİVRİ TOPUKLARININ ÜSTÜNE ÇOK SAĞLAM BASIYORSA, GÜÇLÜ KADINA ÇOK ZOR TAHAMMÜL EDİYOR!
Güzel kadın da aldatılıyor, kültürlü kadın da…
Güzel kadın da aldatılıyor, kültürlü kadın da deyince… Asıl güzel ve kültürlü olan aldatılıyor. Çünkü güçlü kadına çok zor tahammül edebiliyor erkekler. Kadın kendi parasını kazanıyor, çevresi var, güzel. Sivri topuklarının üstüne çok sağlam basıyor adımlarını. Oysa ki erkek, kendisine biraz daha bağımlı bir model istiyor. Daha az konuşan, daha az bilgi sahibi, maddi anlamda kendisine bağımlı.
ALDATMANIN VE Ä°HANETÄ°N TEMELÄ°NDE BENCÄ°LLÄ°K VE AÅžAÄžILIK KOMPLEKSÄ° VAR!
Aldatan insanların temelinde hangi tuğlalar var ki; yalan ve kötü bir inşaa ediyorlar?
Aldatmanın ve ihanetin temelinde bencillik ve aşağılık kompleksi var bence. Tabii her aldatan da kompleksli ve bencil diyemeyiz. Bazıları da çok mutsuzlar. Yıllarca bir kadına ya da adama tahammül etmek zorunda kalmışlar. Ellerinden ne geliyorsa yapmışlar ama olmamış. Ayrılmak istiyorlar, karşı taraf yapışıp kalmış, bırakmıyor. İşte o zaman aldatılmaya hazır olmaları gerekli.
Â
Canlandırdığınız Aysun karakteri yakalandığı hastalık nedeniyle dizi aracılığıyla, bu konuda sosyal sorumluluk projesine de imza attınız. Biraz bundan bahseder misiniz?
Oynadığım karakter senaryo gereği kanser hastalığına yakalandı. son yayınlanan bölümlerde ‘Bir Dilek Tut’ derneğine destek vermeye çalıştık. Ben kendi adıma her zaman sosyal sorumluluk projelerine destek verme taraftarıyım ve benden istendiği takdirde elimden ne gelirse yanlarında olurum. Kanser çağımızın hastalığı. Gün geçtikçe etrafımızı sarıyor. Umut ve moral en etkili ilaç. Bu hastalıktan korkmak ve kaçmak yerine, bu hastalığın yakaladığı insanlara destek vermeliyiz.
VAHİDE GÖRDÜM’E HAYRAN OLMAMAK ELDE DEĞİL!
Vahide Gördüm, Metin Çekmez gibi deneyimli, usta isimlerle aynı kadroda olmak çok özel olsa gerek.
Vahide Gördüm ve Metin Çekmez’le çalışmak çok keyifli. Hem de çok… Biz Metin ağabeyle ‘Binbir Gece’ dizisinde çalışmıştık. Çok severim ve çok sayarım kendisini. Vahide Hanım benim kalbimde çok başka bir yerde. Muhteşem bir oyuncu ve çok güzel bir kadın. Hayran olmamak elde değil. Çok iyi bir anne, harika bir dost. Onu çok seviyorum.
İzleyenlerin kaptırmasıyla oyuncular, dizideki adıyla bilirler. Sizde durum biraz daha farklı. Dizideki adınız yerine ‘Emir’in annesi’ olarak akıllarda yer ettiniz. Seyircilerin, izleyip sevdikleri oyuncuları, gerçek hayatta da dizilerdeki gibi yaşadıklarını sanacak kadar çok kaptırmalarını neye bağlıyorsunuz?
Seyirci için Emir’in annesiyim şu an. Çağatay’ı (Şahin) çok beğeniyorlar. Beni gördüklerinde eğer yaşları küçük seyircilerle karşılaşmışsam hemen çığlıklar yükseliyor. ‘Aaaa Emir’in annesiii’ şeklinde. (Gülüyor) Eğer daha orta yaştan seyircilerle karşı karşıya geldiysem durum değişiyor, onlar hemen ismimle yaklaşıyorlar. Bazıları ‘Binbir Gece’ dizisinden hatırlıyor. Oğlumun okulunda ilkokul öğrencileri beni her gördüklerinde sanki ilk karşılaşmamızmış gibi, her defasında ‘Emir nasıl’ diye soruyorlar. Yapacak bir şey yok bir süre böyle. (Gülümsüyor) Her anlamda sevilmek çok keyifli.
DOKTOR OLAMAYACAĞIM ÇOCUKLUĞUMDAN BELLİYMİŞ!
Çocukken, her akşam elinizde mikrofon… Babanız kayıt yaparmış. Peki oyunculuk ateşi neyin etkisiyle ve nasıl düştü içinize ilk olarak?
Babamla her akşam, sesimizi kaydederdik. Babam bana şiir okurdu, ben şarkı söylerdim. O kayıtların kurtarabildiğim kısımları bende, saklıyorum. Annemle, babam çok oyun oynarlardı benimle. Hiç abartmıyorum, her gün lunaparka giderdik. Her hafta sonu tiyatroya... Çok güzel günlerdi. Türk filmi izlemeye bayılırdım. Hatta ‘Okul mu, siyah beyaz Türk filmi mi’ deseler ben Türk filmini tercih ederdim. Eğer filmin sonu kötü biterse hüngür hüngür ağlarmışım. Annem baş edemezmiş benimle. Zaten çok yaramazmışım. Beşinci katta oturuyorduk. Yahu beşinci katın penceresinde ne işin var ama çıkarmışım. Kilitler takılırmış, açarmışım bir şekilde. Okuldan gelirdim, bir elimde mikrofon, ya taklit yapardım, ya şarkı söylerdim. Doktor olamayacağım o günlerden belliymiş yani. (Gülüyor)
Peki tiyatroyla ilk tanışmanız…
Ortaokuldayken… Yıl sonunda bir oyun oynanmasına karar verdi okul. Bir hoca getirdiler. Ben de o zaman tiyatro kolundaydım. Annemle babam derslerimi aksatmadan tiyatroyla ilgili etkinliklere katılabileceğimi söylediler. Okula oyun koyması için bir hoca getirdiler. O hoca şu an bir çok kişinin beğenerek izlediği ve kendi tiyatrosunu kurup ayakta tutmaya çalışan tiyatro oyuncusu Metin Zakoğlu. Metin zakoğlu okula gelmiş, tiyatro kollarından koyacağı oyunda oynatmak üzere kişileri seçmişti. Başvurmak için biraz geç kalmıştım. Adalet Ağaoğlu’nun ‘Evcilik Oyunu’ adlı oyunu. Derslerden susadım ya da tuvalete gideceğim bahanesiyle izin alarak çıkıp provaları izlemeye kaçıyordum tiyatro salonuna. Yine öyle bir günde salona girdim. Oynayan arkadaşlarımdan biri sahnede fakat bir sorun var. Arkadaşım oynayamıyor ve oynamak da istemiyor. Ne yapsalar prova bir türlü devam etmiyor. Metin Zakoğlu salonda oturanlara döndü, hepimize baktı ve şöyle dedi; sen! Hiç üstüme alınmadım. Çok net bir şekilde bir daha seslendi, ‘Merhaba, adın ne?’ Ürkek bir sesle ‘Ben mi?’ dedim. 'Evet, sen çilli kız, sen oynamak ister misin? Hadi gel bir dene.' Heyecandan her yerim titriyordu. Çıkış o çıkış... Yıllar sonra Bağdat Caddesinde gördüm Metin Zakoğlu’nu. Yanında oğlu vardı. Benim de yanımda oğlum… ‘Merhaba’ dedim. Yüzüme baktı. ‘Evet evet size merhaba. Ben Ahu. Tiyatro oyuncusuyum. Yıllar önce beni sahneye çıkaran ilk kişiydiniz, hocamdınız’ dedim. Ayaküstü sohbet ettik.
Size ‘Oyuncu olmalıyım’ dedirten neydi peki?Â
Küçücüktüm, Ben oyuncu olacağım’ derdim. Hep biliyordum, emindim. Hiç değişmedi fikrim. Sadece ailemi ikna etmem zaman aldı.
Akademi İstanbul Tiyatro bölümü mezunusunuz. Işıl Kasapoğlu’nun öğrencilerindensiniz. Ve konservatuvar öncesi ona hayranmışsınız. Neydi onda sizi etkileyen?
Işıl Kasapoğlu’nun hayranıydım. Devlet Tiyatroları’nda yönettiği oyunları izlemiştim. Işıl Hoca’nın rejisi büyüler insanı. Hatta şöyle söyleyeyim, hiç devlet konservatuvarı sınavına girmedim, reddettim. Ben Işıl Kasapoğlu’nun öğrencisi olmak istiyordum. Özel konservatuvardı bizim ki. Sınavına girdim ve burs kazandım. Devlet Konservatuvarı sınavına giren çok yetenekli arkadaşlarım hayal kırıklıklarıyla ayrıldılar hep. Bir kere eşitlik yok. Her okulun tiyatro bölümünün bölüm başkanlarına bakın, hep kendilerine benzeyen oyuncu alırlar. Neden? Hiç anlayamıyorum. Neyse... Bunlar çok derin mevzular. İyi ki Işıl Hoca’nın öğrencisi olmuşum, Çok şey öğrendim. Beni sınava kıymetli hocam Zeynep Efser Erkekli çalıştırdı. Müthiş bir oyuncu. Öğrettiği her kelime için minnettarım. Benim idolüm.
HAYATTA YAŞADIĞIMIZ HER DURUM BENİM İÇİN BİR EGZERSİZ!
Adını ‘Feriha Koydum’ dizisinden önce Binbir Gece’de rol aldınız. Öncesinde de mezun olduktan sonra semaver kumpanyada çalıştınız. Daha sonra Tiyatro Çisenti’de çeşitli oyunlarda… Ardından Tiyatro Kedi’de Semih Sergen’le başrolü paylaştığınız ‘Bir Komiser Geldi’ oyunuyla… Oyunculukta karakter yaratmak, o karaktere bürünmek insanın ruhunda ve düşüncelerinde neleri değiştiriyor ve de besliyor?
Aslında bana göre, oynadığımız karakter ruhumuzu değiştirmiyor ya da şekillendirmiyor. Hayatta yaşadığımız her durum benim için bir egzersiz. Bir karakterle karşı karşıya kaldığımda, kendi hayatımda deneyimlediğim şeylerle o karakteri ortaya çıkarmaya çalışıyorum. Her deneyim başka bir kapı açıyor önümde.
OYNAMAK İSTEDİĞİM ROLLER HEP BİR TRAJEDİNİN ORTASINDA KALAN KARAKTERLER!
Şan eğitimi de almışsınız. Bir projede şarkı söylemeyi çok istiyormuşsunuz. Neden şarkı söylemek…
Şarkı söylerken çok eğleniyorum, çoookkk. Bayılıyorum şarkı söylemeye. Tiyatro okumasaydım kesinlikle müzik okurdum. Kulağım çok iyidir, sesim de fena değildir.
Hatta ‘Bir pavyon şarkıcısını oynamayı çok istiyorum’ diyorsunuz. Neden pavyon şarkıcısı…
Çünkü çok dramatik… Dramatik rolleri oynamaktan keyif alıyorum. Oynamak istediğim karakterler hep bir trajedinin ortasında kalan karakterler.
Marsha Norman'ın yazdığı ‘İyi Geceler Anne’ adlı oyununda oynamak istiyormuşsunuz. Nedir bu oyunda sizi etkileyen ve sahnede oynama heyecanıyla tutuşturan?
‘İyi Geceler Anne’ benim en büyük hayallerimden biri. Müthiş bir oyun. Karakterler çok gerçek ve çok güçlü. Büyük bir hesaplaşma. Bir gün oynayacağım, kendime söz verdim.
Sizin için tiyatro ve sahneyi büyülü ve vazgeçilmez kılan nelerdir?
Hiçbir şey ve hiç kimse vazgeçilmez değildir. Ama sahnenin kendisi kocaman bir büyü. Ordasınız çünkü. Tüm varlığınızla, nefesinizle, sesinizle… Tekrarsız, hata şansı yok. Bir sürü göz sizin üstünüzde ve sizi izliyor. Sonunda gelen alkış… Bir oyun oynarsınız, aldığınız alkış, her gece değişir sizin performansınızla. Gerçektir.
EKRANA HOPP DİYE GELENLERİN ÇOĞU, HOPPP DİYE GERİ GİDİYOR!
Eğitim, yeteneğe şekil verir. Ve zeka da yeteneği ışıldatır. Bunlar bir arada olsa da bazen bir süre istediği yere gelemez insan. Bazıları da bunlara sahip olmadan hoooppp… Bu eşitsizlik; oyunculuk ve hayat adına, neler yapması gerektiğini ve neleri fark etmesini sağlıyor insanın?
O hopp diye gelenlerin çoğu, hoppp diye geri gidiyor. Televizyon garip bir kutu. Şans çok önemli bir faktör. Tanıdık çok önemli. Biraz da magazin… Maalesef yetenek en sonlarda geliyor artık. Ne magazinsel bir yanım var ne de çok güçlü tanıdıklarım. İşimi en iyi şekilde yapmaya çalışıyorum o kadar. Şansım iyi gittiği sürece, seyirci beni görmek istediği sürece buradayım. Hayat ne getirir ne götürür bilemem. Elimden geleni yapıyorum.
Eskiden başıma kötü ve üzücü bir şey geldiğinde, en önce hep kendimi suçlardım. Şimdi biraz boşvermeyi öğrendim’ diyorsunuz. Boşverme sürecine geçmeyi nasıl başardınız peki?
Büyüyorum. Ve bir çocuk büyütüyorum. Eğer başıma gelen her haksızlıkta ya da üzücü bir olayda kendimi bırakmaya kalksam, oğlum sendelediğinde ona kim yardım edecek? Sorumluluklarım her geçen gün daha da artıyor. Artık her şey için kendimi suçlayacak kadar fazla vaktim yok. Böyle bir lükse sahip değilim. Anneyim ve bir insan yetiştirmeye çalışıyorum.
KENDİ DÖNGÜMÜ TAMAMLAYABİLMEK İÇİN KENDİME ŞANS TANIMAM GEREKLİ!
Hayat zaten zor…
Aynen… Hayat benim için zaten çok zor. Çünkü çok hassasım, takıntılıyım. Kendimi biraz rahat bırakmayı öğrendim. İnsanım ve hata yapabilirim. Herkesi ve her şeyi ben kontrol edemem. Görevlerim var. Kendi döngümü tamamlayabilmek için kendime şans tanımam gerekli.
EVLİLİK ÇOK ZOR BİR KURUM. İKİ TANE BAŞKA HAYATI ALIP BİR EVİN İÇİNE KOYUYORSUN. ‘HADİ YAŞA BAKALIM’ DİYORSUN!
Sizi güldüren, seven, değer veren, sevilen oyuncu Suat Sungur’la evlisiniz. Ve Ege adında dünya tatlısı bir oğlunuz var. Aynı meslekten biriyle evli olmanın avantajları ve dezavantajları neler?
Çok şanslıyım ben, Tanrı beni seviyor. Oğlum, eşim, annem, babam ve tüm sevdiklerim… Çok şanslıyım. Sevebiliyorum ve seviliyorum. Büyük bir armağan hayattan bana. Her gün, aldığım her nefeste şükrediyorum. Oğlum Ege doğduğu an dakikalarca şöyle dedim, ‘Benim mi, gerçekten benim mi!’ Dünyaları verseler, saçından bir tutam vermem oğlumun. O kadar çok seviyorum ki onu. Onun için her şeyden ve herkesten vazgeçerim. kendimden bile. Suat, benim için çok değerli. Aynı meslekten olan insanların daha çok zorlandıklarına inanmıyorum. Çünkü zaten evlilik kendi başına çok zor bir kurum. İki tane başka hayatı alıp bir evin içine koyuyorsun. ‘Hadi yaşa bakalım’ diyorsun. Kolay mı? Hiç değil. Ama biz başardık galiba. Mutluyuz. Herkesin yaşayabileceği gibi, çok zor günlerde geçirdik, maddi manevi. Ama hiç vazgeçmedik birbirimizden. Hiç yarı yolda bırakmadık birbirimizi. Sevmekten hiç vazgeçmedik. Ve hayat bize kocaman bir armağan gönderdi. Oğlumuz Ege’yi.
Oğlunuz Ege, sizi ekranda ve sokaktaki insanların ilgisini gördüğünde neler yapıyor? Farkında mı durumun?
Ekranda gördüğünde hoşuna gidiyor. Ama ne iyi ne de kötü anlamda çok da tepki vermiyor. Çünkü biz ona sahip olduğumuz mesleğin, diğer mesleklerden çok da farklı olmadığını anlatıyoruz hep. Bir arkadaşının babası doktordur, bir arkadaşının annesi mühendistir, biz de oyuncuyuz. Bu kadar yalın. Ege, zaten çok olgun bir çocuktur. Anlattığımız her şeyi çok doğru algılıyor. Yalnız tüm bunların dışında başka bir şey çok komiğimize gidiyor.
Nedir o?
Ege çok iyi devamlılık tutuyor. İzlerken çok dikkatli. ‘Bir önceki hareketinde ekranın sağ üst köşesinde ağacın dalı vardı, diğer tarafa döndüğünde niye o dal kayboldu’ filan diyor. Çok dikkatli ve inanılmaz bir analitik zekaya sahip.
John Malkoviç’i görüp konuşmayı ve Cüneyt Arkın’la çalışmayı çok istiyormuşsunuz. Neden bu iki isim…
John Malkoviç’e hayranım. Çok iyi bir oyuncu. Düşünsene adam için film yapıldı. John Malkoviç olmak... Çok farklı bir tarzı var. Hayranım. Cüneyt Arkın bence Yeşilçam’ın en yakışıklı jönü. Zor şartlarda çok iyi işler başarmış. Çok etkileyici bir adam. Bir sinema filminde onunla çalışma fırsatı bulmayı çok isterim. Zaten kendisi biliyor bu hayranlığımı.
ANTÄ°KAHRAMAN BÄ°R ROL OYNAMAK Ä°STÄ°YORUM!
Sinemada nasıl bir rol heyecanlandırır?
Sinema fikri beni heyecanlandırıyor. Ama hiç bir zaman çok istemediğim bir şeyi sadece deneyim olsun diye yapmadım. Yani çok istediğim bir şey olmalı. Mesela Nuri Bilge Ceylan ve Zeynep Özbatur’la çalışmak çok heyecanlandırır. Bir gerilim filminde oynamak çok heyecanlandırır. Sinemada antikahraman bir rol oynamak istiyorum.
Â
Bundan sonrası için yapmak istedikleriniz arasında…
Oğlumu büyütmek, iyi bir eğitim almasını sağlamak ve bana ihtiyaç duyduğu her an yanında olabilmek. Mesleğimde güzel bir başarı elde etmek. İzleyiciler karşısında hayatım boyunca mesleki anlamda kabul görmek.