Antalya Raporu

Güncelleme Tarihi:

Antalya Raporu
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 30, 2004 19:28

İlk gün size oteli filan anlattım. İki kelimeyle de bakiyeyi özetleyeyim isterseniz. Doğan Kitap’ın davetlisi olarak dört gece geçirdim Antalya’da. Muh-te-şem-di! Hem yazdıklarını çok beğendiğim, hem de insan olarak çok sevdiğim eski yeni dostlarla beraber olduk. Ama komik şeyler de geldi tabii ki başımıza...

Haberin Devamı

Etkinliklere katılma sırasıyla söylüyorum (inşallah kimseyi unutmamışımdır) : Duygu Asena, Gülriz Sururi, Sahrap Soysal, Deniz Kavukçuoğlu, Tuna Kiremitçi, Altan Öymen, Gül İrepoğlu, Şen Sahir Sılan, Nesrin Turhan, Cahit Çakcıl, Derya Erkenci, Rıza Kıraç, Frédéric Beigbeder, Hakan Günday, Nedim Gürsel, Başar Başarır, Halide Eşber, Jale Sancak, Onur Caymaz, Sema Kaygusuz, Uygar Şirin, Turhan Günay, Celal Hafifbilek, Selim İleri, Ahmet Ümit... okurlarıyla buluştular, söyleşilere katıldılar, yönettiler, kitaplarını imzaladılar...

Benim için, Türk edebiyatının yaşayan bu en büyük isimleriyle 4 gün geçirmek ne ifade eder, tahmin edebilirsiniz. Çanta gibi yanlarında gezdim, dinledim, lafa karıştım (susabilir miyim), tartışmalara girdim... Nefisti, hem aydın, hem birlikte olması keyifli, hem mütevazı...

Haberin Devamı

Organizasyon da, Tuğrul Eryılmaz’ın sakınan göz misali talihsizliği dışında, 4 x 4 idi. Sponsorlar ve bizi ağırlamak için çırpınan herkes işini mükemmel yaptı.

Doğan Kitap’a gerçekten teşekkür ediyorum.

*

Bir iki küçük not ilave edeyim size.

(1) Birlikte Antalya Valisi’ni ziyarete gittik. Eski Emniyet Genel Müdürü, eski İzmir Valisi Alâaddin Yüksel gerçekten Antalya için bir şans. Bilgili, tecrübeli, kültürlü, vizyon sahibi, aydın bir yönetici. Sözleriyle, fikirleriyle bizi çok etkiledi. Hepimizi.

(2) O kadar ki, Valilik merdivenlerinde, birlikte bir ‘aile fotoğrafı’ çektirirken, sevgili Sahrap (Soysal) Vali’ye dönüp ‘Ay siz ne kadar şeker bir valiymişsiniz’ deyince, maiyet memurları ve korumalar nereye saklanacaklarını bilemediler. İnşallah Alâaddin Bey’in adı ‘Şeker Vali’ olarak kalmaz...

(3) Vali Bey çok cesur sözlerle de bizi etkiledi. Uluslararası Muhalif Deniz (Kavukçuoğlu) Bey bile alkışladı çıkışlarını. Özellikle de, Deniz Bey’in ve Doğan Kitap’ın Genel Müdür Yardımcısı ve Yayın Koordinatörü Zeynep Çağlıyor’un korsan kitapla ilgili şikayetleri üzerine söylediklerini. Vali Bey “Bir yönetici olarak ama asıl emeğiyle geçinen bir insan olarak kimsenin alın terinin çalınmasına göz yummam. Size söz veriyorum, Antalya korsan kitap ve CD ile mücadelede öncü bir il olacak” diye (mealen) söz verdi bize. Biz de basın olarak bu çalışmaları duyurmaya söz verdik...

Haberin Devamı

(4) Ziyaretimiz bitip çıkarken, ben “Yahu AKP böyle bir valiyi (Antalya barışçı, modern, demokrat ve laik bir şehirdir diyebilecek kadar aydın ve cesur birini) nasıl Antalya gibi önemli bir şehire atadı? diye soruyordum ki, yerel gazetecilerden biri kulağıma fısıldadı, “Abi Vali Bey Sayın Cumhurbaşkanı’nın kontenjanından buraya atandı...” Böyle bir kontenjan var mıdır bilmem ama, yakıştırma bile olsa yakışır!

(5) Tuğrul Yılmaz’dan bahsettim ya yukarıda, mesela bir ara “Otelde içime sıkıntılar bastı, Rusça’dan başka dil konuşulmuyordu...” deyince, dayanamadım takıldım:

- Yahu Tuğrul Bey, siz zamanında bu beğenmediğiniz Ruslar Türkiye’ye gelsin diye, neredeyse Türkiye’yi işgal etsin diye çok uğraşmıştınız. Allah’ın sopası yok!..

- Sorma, sorma, geldiler ama çok geç kaldılar!

(6) Gerçekten de Antalya’da (Allah eksik etmesin, dediklerini duyar gibiyim) dağ taş Rus. (Rusyalı, Ukraynalı ve Beyaz Rusyalı herhalde.) Ama bunlar - Vali Bey ne derse desin - son derece ‘ucuzcu’ müşteriler. Herşey dahil kalıyorlar ve ceplerinde harcayacak para az... Hiç yoktan iyidir tabii ki, ama eğer bu müşteriyle yetinirse Antalya tesisleri (Vali Bey 650 km.lik sahilde bin kadar tesis var, bunun 125 kadarı beş yıldız diyordu) yakında adam gibi turistleri kaçırırlar.

Tabii ki haksızlık etmeyeyim, ben şehirdeki 4-5 otelde gördüğümle konuşuyorum. En azından bu otellere, yakında başka kimse gelmez. Ruslar rahatsızlık verdiği için değil (aksine, aşağıda anlatacağım) üç kuruşa çalışan otelcilerin, zaten Ruslar da talepkar olmadığı için, tesisleri dökülmeye bıraktığı için.

Anlattım size, 4 yıldızlı otelin duşunu, tuvaletini. Plajı Allah’lık, yemekler dandik...

Bir diğer grubun kaldığı 5 yıldızlısında ise (Burada yıldızlar da hikaye, 5 yıldız dedikleri aslında üç, 4 yıldız dedikleri de iki yıldızlık) sular akmıyordu. Arkadaşımız, saat 2.30’da kapıyı çalan tamirciyi paralıyormuş az kaldı, adam korkudan “Abi vallahi ben ancak bu saatte iş başı yapıyorum” diye yalan söylemiş...

Ama fiyatlar çok düşük tabii ki. Mesela 5 yıldızlı bir otelde, Ruslar bana “14 gün için uçak dahil 300 $ ödediklerini” söylediler. Bu paraya Türk müşteriyi kapıdan sokmazlar...

(7) Ruslar’dan şikayet eden de yok aslında. Aksine!.. Mesela (genelleme yapmadan söylüyorum, hani her Rus kadına fahişe gözüyle bakanlar gibi olmayayım) ...

Bir 5 yıldızlı otelde, bir arkadaşımız gece saat biri geçerek odasına girerken, biri ayağını kapıya koymuş. Anadan üryan, daha doğrusu külotlu bir kadın. Zurna gibi sarhoş. İlla odana geleyim diye tutturmuş. Arkadaşımız kadını zor dışarı attığını söyledi bize, artık günahı boynuna.

Bir diğeri, gece havuz başında son içkisini içerken taarruza uğramış. Bir kadın illa beni diskoya götür, diye tutturmuş. Bu arkadaşımız da iffetini koruduğunu iddia ediyordu ertesi sabah. Ben onların yalancısıyım.

Ulan niye benim başıma gelmez böyle şeyler?

Şehir kenarında bir 5 yıldızlı otelin diskosunun, ‘pazar yeri’ olduğunu anlattılar bana. Fiyatları da öğrendim, tabii ki sizin için, yani sizi bilgilendirmek için:

Taksimetreyi 100 dolardan açıyor, gece saat ilerledikçe fiyat kırıyorlarmış. Resepsiyonda çalışan delikanlı bana tüyo da verdi : “Abi saat 4’e kadar bekle, acele etme, bunlar 75-80 milyona düşerler o saatte...”

Zavallı kadıncıklar!. Ama bunlar en azından büyük şehirlerin batakhanelerinde değil, Lara’nın beş yıldızlı otelinin havuzunda icra ediyorlar zor zanaatlerini...

(8) Neden havuzbaşından kahvaltı ederken, bangır bangır tekno müzik dinlemek zorundasınız? İstanbul’un içkili lokantalarında olduğu gibi, kimse uzun süre oturamasın, aynı masa bir gece 2-3 müşteriye satılsın diye mi? Mümkündür, çünkü eğer teknoya bile dayanırsanız, belli bir saatten sonra Ayşe Hatun Önal’ın ayısını dayıyorlar size...

(9) Havuz başında oturmak güzel yine de. Hafif bir esinti, sere serpe ve ¼ tangayla kifayet eden Rus güzeller... Ama her şeyin bir bedeli var : Arada - benim talihime - üstünü çıkarmaya karar veren bir haminne, deniz filleri gibi güneşlenen yağlı müşteriler (aynı deniz filleri gibi, biri suya girince hepsi atlıyor, biri çıkınca herkes güneşe uzanıyor), arada mükemmel ırmak stiline rağmen yarı yarıya boğulan ve kıllarından teşhis ettiğim bir Türk müşteri...

(10) İlk gün üç tane gömleğimi ütülettim ya, her sabah 8.30’da (çöp arabası 8.15’te müşterileri kahvaltı için uyandırmış oluyor zaten) bir çocuk, elinde 2-3 gömlek, kapıma dayanıyor. İkna edemiyorum ki bunlar artık benim değildir.

(11) Vali Bey bizi bu kadar güzel ağırladı, Antalyalılar Edebiyat Günleri’nde Türkiye’nin bu büyük ve sevilen yazarlarının, sanatçılarının etrafında pervane oldular. Galiba Antalya’da Belediye Başkanı sıfatı taşıyan bir yetkili yoktu. Yahut da kültürle arası iyi değil!

(12) Antalya Müzesi muhteşem, tarif edilir gibi değil. Tek eleştirim, sergilenen ‘şeyler’ hakkında bilgi olmayışı, hangi devire aittir, nedir, ne ifade eder?

(13) Sahi, Antalya Müzesi’nin önünde, kocaman mavi bir çanta içinde, “1000 turlu darbeli matkap” satan o adamdan mal alan oluyor mudur acaba?

(14) Dönüş uçağında, kuyruktan bindik, 16’ya doğru yürüyoruz. Karşıdan iki kokona geliyor. Önden binmişler, 30’uncu sıralarda oturuyorlar. İnsanları ite kaka, ellerindeki eşek kadar krem rengi çantaları oturanların kafasına vura vura ilerliyorlar. Canımı zor kurtarıyorum iki sıranın arasına atlayarak. Önde yürüyeni dönüp, arkadaşına feci bir Fransızca’yla “Utanmaz adamlar, hem ters yönde yürüyorlar, hem de özür bile dilemiyorlar” diyor.

Hani bir fıkra vardır, Temel otoyola ters yönden girmiş, trafik allak bullak olmuş, o sırada radyodan polisin anonsunu duymuş:

- Dikkat dikkat, delinin biri otoyola ters yönde girdi!

Temel bağırmış oturduğu yerden:

- Ne bir tane, yüzlerce araba ters yönde gidiyor, yüzlerce..

(15) Ben Doğu’yu, köyleri, mezraları çok seviyorum ama... Antalya da güzelmiş beeeee!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!