Antalya genellikle yaz aylarının tatil başkenti olarak bilinir. Gündüz sahiller, oteller, akşam saatlerinde ise sokaklar, kulüpler ağzına kadar doludur. Kış aylarının Antalya’sı çok farklı. Tenha, huzurlu, ılık ve ucuz. Kentin tadını yerlilerle birlikte, yaş ortalaması yüksek Avrupalı turistler çıkarıyor. Hafta sonunda yat limanı, Kaleiçi gibi merkezler canlanıyor. Buna karşın sokaklarda turistleri kolundan çekiştiren satıcılara rastlanmıyor. Gündüz üşümeden, bunalmadan kentin caddelerinde yürünebiliyor. Yağmurlarla yıkanmış haliyle Aspendos, suların canlandığı dönemde Düden ve Manavgat bir başka güzel.
ÇOK UCUZ TURLAR VAR, AMA...
Yolculuk için karar verdikten sonra, tur şirketlerini aramaya başlıyorum. İlk konuşmalarda işin rengi biraz değişiyor. Çünkü ucuz turların çoğu haftalık paketler. Hafta sonu kampanyalarında ise oteller yola çıkmadan iki, üç gün önce belli oluyor. Otel seçimi yapmak zor. Bunun üstüne tek tek otelleri arıyorum. Antalya’da otel o kadar bol ki, hesaplısını bulmak zor iş. Ünlü zincir otellerin gecelik fiyatları 90-100 YTL’den, 170-180 YTL’ye kadar çıkıyor. İnternetteki kısa bir araştırmayla, Manavgat, Alanya ve Kemer’de 50-60 YTL civarında birçok otel olduğunu keşfediyorum. Tercihimi şehir merkezindeki Dedeman’dan yana kullanıyorum. Kişi başına fiyatlar 100 YTL civarında. Bu sayede kent içinde gezebileceğim. Kış sezonu olmasına karşın, otel çok hareketli. Halkla İlişkiler bölümünden Gülçin Esraünal, "Yabancı müşterilerimiz azalıyor, ancak kongre ve toplantılar dolayısıyla çok sayıda Türk müşteri ağırlıyoruz" diyor.
Hafta sonu için İstanbul’dan Antalya’ya gidecekseniz, otobüs alternatifini düşünmeyin. Uçak biletinizi önceden alın, indirimden yararlanın, yolda yorulmayın. Bu sayede cuma öğleden sonra otelime varıyorum. İlk işim, otelin sunduğu alternatifleri değerlendirmek oluyor: Sauna, havuz, masaj, spor salonu... Havuzu tercih ediyorum ve daha ilk dakikadan, Antalya’da kışın keyfi çıkmaya başlıyor. Sonra hemen, ertesi günün turunu ayarlamak için yola çıkıyorum.
GÜNLÜK TURLAR İÇİN YABANCILARIN PEŞİNE TAKILIN
İstanbul’dan ayrılmadan, internetten kışın Antalya’da yapılacak etkinliklerle ilgili bilgiler bulmuştum. Antalya Tanıtım Vakfı’nın web sitesinde (http://www.antalyaguide.org/) kış alternatifleri sıralanmıştı: Rafting, trekking, paintball, jeep-kamyon veya ATV motor (quad) safarisi. Sitede günübirlik tur düzenleyen firmalarının telefonları da yer alıyordu. Bununla yetinmeyip Antalya merkezindeki Turizm Danışma Bürosu’nu aramıştım. Görüştüğüm yetkili Saklıkent’te kayak yapabileceğimi, mağara ve şelalelerin bu mevsimde sularının daha bol olduğunu söyleyip eklemişti, "Firmaların günlük şelale, mağara ve Likya Yolu turları devam ediyor."
Antalya’da listemdeki telefon numaralarını aradığımda ise çoğundan "Bu hafta sonu şelale, mağara turumuz yok. Tek kişi için maalesef bir şey yapamayız" cevabını alıyorum. Tiger Turizm’den Nurettin Tonguç, "Arkadaşlarımı arayıp, sorayım belki tur düzenleyen biri vardır" diyor. Birkaç saat sonra, müjdeli haberi veriyor: Cumartesi günü Fransız turist grubu için cip safarisi düzenlenecek, ben de katılabileceğim. Bu arada Aktiv Rafting’den de rafting turu haberi geliyor.
Antalya’da havalar sıcak. Yine de nehirde ıslanmayı göze alamadığım için, cip safarisini tercih ediyorum. Kişi başı ücret 30-35 dolar. Fiyatlar grup büyüklüğüne göre değişiyor ve pazarlık mümkün. Sabah saat sekizde minibüs önce beni, sonra Strasburg’dan gelen Fransızları alıyor, Safarimet’ten Mehmet Gök ve rehber Baki Petek’in bizi ciplerle beklediği Kaderiye’ye gidiyoruz. Sekiz ciple yola düşüyoruz. Ben en önde, dağın uzmanları ile aynı arabadayım. Kemer tarafında da cip safarisi yapılıyor. Bizim rotamız Gebiz ve Kuyucak Dağları. Yola çıktıktan bir yarım saat sonra ilk durağımız Silyon’a varıyoruz. Silyon’un geçmişi milattan önce 300’lere kadar dayanıyor ve Büyük İskender’in de bu kente uğradığı düşünülüyor. Ama henüz detaylı kazılar yapılmamış. Kalıntıların arasında, bir açıklamaya rastlamadan geziyoruz. Ardından Silyon’daki tek çay bahçesinde oturup, bir bardak çay içerek içimizi ısıtıyoruz.
Ciplere binip iki saatlik bir yola çıkıyoruz. Rehberimiz Baki Petek, "Yaz olsa daha çok dere geçişleri yapar, hatta Uçansu şelalesinde yüzme molası veririz. Bu mevsimde kolay rotaları tercih ediyoruz" diyor. Töngüşlü, Araplar, Yumaklar ve Müminler köylerinden geçiyoruz. Bu esnada geçtiğimiz her su birikintisinde, araçları zorlayan her dönüşte Fransız turistler sevinç çığlıkları atıyor.
DAĞ MANZARASINDA ÖĞLE YEMEĞİ
Sonunda karnımız acıkmış bir şekilde, Çetince Köyü’ne varıyoruz. Hedefimiz "Nihat’ın Yeri"nde, dağ manzarası eşliğinde alabalık ziyafeti çekmek. Nihat Yıldırım’ın burada hem alabalık çiftliği var, hem de restoran işletiyor. Bize kışın sular soğuk olduğu için, alabalığın yaza göre daha yağlı ve lezzetli olduğunu söylüyor. Menü sumaklı salata, patates kızartması, ızgarada alabalık ve lavaş ekmekten oluşuyor. Yemekten sonra tekrar yola düşüyoruz. Önce Bekirler Köyü’ne çıkıyoruz ve orada bir köy evine konuk oluyoruz. Dönüş yolunda, Çığırgan Çayı’ndan etrafa sular sıçratarak geçerken, Fransız turistler mest oluyor. Sonra Gebiz yolundan aşağı inmeye başlıyoruz. Öndeki cipte oturmanın avantajı fasıl dinlemek. Mehmet Gök ve rehberimiz Baki Petek, "Arım, Balım, Peteğim", "Kıskanırım Seni Ben" gibi şarkılar söylüyor. Yemyeşil dağların arasında geçen koca bir günün ardından, saat 18.00 civarında yorgun argın otele dönüyoruz.
Antalya’nın şelaleleri ve antik kentleri meşhur. Ama minibüslerle gitmeye çalışırsanız birgünde ancak ikisini görebilirsiniz. Otomobille gezmek daha avantajlı. Otomobil kiralama ücretleri firmadan firmaya yüzde 40’a varan oranda değişiyor. 55-60 YTL’ye ufak ve konforlu bir araç kiralamak mümkün. Lüks ciplerin başlangıç fiyatı 90-150 YTL arasında. Eğer benim gibi, ehliyetsizseniz şoförlü araç bulmanız lazım: Günlüğü 200 YTL! Buna yakıt ücreti de ekleniyor. Benim yardımıma, taksisine bindiğim Mehmet Bey yetişti. 170 YTL’ye istediğim kadar gezdirmeyi önerdi.
MANAVGAT’TAN YOLA ÇIKIN
Sabah dokuzda, Mehmet Bey’in taksisiyle Manavgat Şelalesi’ne doğru yola çıkıyoruz. Şelale bu mevsimde tenha, doğanın tadını çıkarmak için ideal zaman. Kıyısındaki restoran-çay bahçesinde saat 07.00’de kahvaltı servisi başlıyor. Klasik kahvaltı tabağı ve demli çay 7 YTL. Öğlen başta alabalık olmak üzere ızgara servisi var. Manavgat - Antalya yönünde neredeyse her on kilometrede görülmesi gereken bir yer var. Herbirini görüp, akşam Antalya’da olmayı planlıyoruz. İkinci durağımız Aspendos. Antik tiyatro turist dolu. Gişedeki görevli, bu mevsimde 50-60 yaşındaki Avrupalıların Aspendos’a geldiğini, Türklerin pek uğramadığını söylüyor. 10 YTL ödeyip, içeri giriyorum. Benden önce girenler, tiyatroda akustik düzeni denemek için bir uçtan bir uça birbirine bağırmaya başlamış bile. Ortada gladyatör kostümü giymiş bir girişimci duruyor. Turistler onunla kılıç kılıca dövüşmek ve fotoğraf çektirmek için sıra bekliyor. Ücreti "gönlünüzden ne koparsa."
Daha sonra sırayla Perge Antik kenti, Kurşunlu ve Düden Şelalesi’ne uğruyoruz. Milattan önce 7. yüzyılda kurulan Perge’de, bu mevsimde pek kimse yok. Ama kalıntılar Silyon’a göre daha çok ve bakımlı. Kurşunlu Şelalesi gerçek anlamda cennetten bir köşe gibi. Burada yeme içme yerleri yok, ama büyük bir piknik alanı var ve Antalyalılar da bu imkanı değerlendiriyor. İnişli çıkışlı dar yürüyüş yollarını takip ederek, şelalenin etrafında yürüyorum. Buradan Düden Şelalesi’ne geçiyoruz. Düden, gerçekten gürül gürül akıyor. Suları çok fazla. Etrafında aslında bir çok yeme içme tesisi var. Ama şu an açık olan sadece gözleme ve ayran yapan çay bahçesi. Bu yüzden Düden’den çıkınca bir şeyler
yemek için, Konyaaltı Beach Park’a doğru gidiyoruz. Konyaaltı adeta insan kaynıyor. Sahile bakıyorum hemen. Meteorolojiye bakılırsa, denizsuyu sıcaklığı 16 derece. Acaba yüzen var mı? Hayır, herkes elbisesiyle oturuyor. Kumsalda yürüyüş ve ardından güzel bir yemek için Konyaaltı ideal. Restoranların hemen hepsi açık ve cıvıl cıvıl.
Konyaalatı’ndan sonra son durağım olan havaalanına bırakıyor Mehmet Bey beni. Biraz araştırma yaparak Antalya’da harika bir hafta sonu geçirmek mümkün. Doğa sporları yapmaktan, yeni lezzetler denemeye; şelale, mağara ve antik kent gezilerinden, beş yıldızlı otel konforuna, Antalya’da kış tatilinin imkanları sınırsız.
KALEİÇİ’NDE BAKIM VARYaza hazırlanan Antalya Belediyesi Kaleiçi’nin dar sokaklarını yeniliyor. Yine de Yivli Minare ve Saat Kulesi tarafından başlayıp, ara sokaklara doğru ilerleyin. 1,5 YTL gibi ufak bir ücret karşılığında, Suna ve İnan Kıraç Kaleiçi Müzesi’ni gezin. Geleneksel Antalya evi atmosferinde 19 ve 20. yüzyıldan kalma çini ve seramik koleksiyonunu görün. Yat Limanı bu mevsimde de çok hareketli. Tekneler 45’er dakikalık kısa turlar düzenliyor. Pazarlıkla, uygun bir fiyata daha uzun tur yapabilirsiniz. Gece eğlencelerini sevenler için bu mevsimde de birçok alternatif var. Konyaaltı Beach Park ve Kaleiçi’nin üstündeki Barlar Caddesi’nde cuma, cumartesi akşamları hareketlilik sabaha kadar devam ediyor. Ama coşku, yaza göre biraz düşük.
DOĞA SPORU ALTERNATİFLERİDoğa sporlarından zevk alıyorsanız bu mevsimde Antalya’da sizi bekleyen birçok alternatif var. Tek sorun yeterli katılımcı bulmak. Turist grupları için düzenlenen etkinliklere dışarıdan katılmak mümkün. Aktiv Rafting’den Nasuh
Aslan’ın söylediğine göre, Köprülü Kanyon’da rafting bu mevsimde de devam ediyor. Soğuktan korunmak için dalgıçların kullandığına benzeyen kıyafetler ve yağmurluklar giyiliyor. Kongreye gelen gruplar için paintball veya orienteering etkinlikleri düzenleniyor. Konyaaltı Korusu, Kepez Yeşilbayır ve Belek Ormanı’nda yapılıyor bu etkinlikler. Kamyon ve cip turlarının yanı sıra son yıllarda quad motorlarla safari gittikçe popülerleşiyor. Bunun için önce yarım saatlik bir eğitim alıyorsunuz. Sonra dağ yollarında ilerleyerek, dere ve çamur geçişleri yapıyorsunuz. Fiyatlar aktiviteye göre 15 YTL - 50 YTL arasında değişiyor. Bu fiyata sporun yapılacağı alana transfer ve öğle yemeği de dahil.
TAHİNLİ PİYAZ YEMEDEN GELMEYİNHürriyet’in gezgin yazarı Mehmet Yaşin, deniz kıyısındaki Antalya’da balığın hep ikinci planda kaldığını yazmış bir yazısında: "Yayla geleneği sürdüğü için, et yemekleri hep ön plana geçiyor. Soluğu Şişçi Ramazan’ın Yeri’nde aldım. Köfteler kuzu ve keçi eti karışımından yapılıyordu. Hayvanlar Korkuteli’nde kendi çiftliklerinde besleniyordu. Öğle yemeğinin ikinci bölümü için bir koşu Özdoyum Restoran’a gittim. Burası tam 33 yıldır, başta çevre esnafı olmak üzere Antalyalıların karnını doyuruyordu. Aslında mönüsü çok basitti: Şiş köfte, tahinli piyaz ve kabak tatlısı."
Ben tercihimi Yener Ulusoy Bulvarı’ndaki "Şişçi Ramazan’ın Yeri"nden yana kullandım. Köfte ve tahinli piyaz ısmarladım. Her ikisi de çok lezzetli. Köfte bolca kimyonla servis ediliyor. Tahinli piyazın lezzetinin sırrı ise içine katılan sarımsak, kimyon, limon tuzu ve sirkede saklı.