Güncelleme Tarihi:
Benim büyükbabamın büyükbabasının babası, Kaptan-ı Derya Ali Paşa. Osmanlı İmparatorluğu'nun Deniz Kuvvetleri Komutanı. Cezayir Beylerbeyi. Sakız adasını o almış, Osmanlı topraklarına katmış. Sakız Adası'nda yapılan bir savaşta amiral gemisi yanmış. O da yanarak ölmüş. Mahruki, yanarak ölen demek. Bizim aile adımız da buradan geliyor. Mahrukizade olmuş. Onu yazanlardan otuz kat daha Türk'üm ben, Müslümanım.Bir kere de Ermeni diye yazdılar. Atıyorlar.
Sağlık Bakanı'nın suçladığı Nasuh Mahruki bir hafta boyunca enkaz altından burnunu çıkartamadı
Devletin bakanıyla tartışmaya girmeye nasıl cüret edersiniz, siz kimsiniz?
- Biz, devletin bakanıyla tartışmaya girmedik. Bence Sayın Bakan yanlış bilgilendirilmiş. Bu sorun anladığım kadarıyla karantina söylentisinden çıktı. Ben bu derneğin başkanıyım ve en yetkili ağız olarak söylüyorum, biz karantina lafı etmedik. Dolayısıyla bakan yanlış bilgilendirildiği için böyle bir tavırda bulunmuş. Olay bu.
Halk AKUT'a destek veriyor, çünkü inanıyor, çünkü görüyor ki, AKUT, deprem bölgelerine devletten önce ulaşıyor. Belki bu yüzden içine sindiremiyordur, Sağlık Bakanı.
- Ben bir hafta boyunca enkaz altından burnumu çıkartamadım. Canlılarla, cesetlerle uğraştık. Neler döndüğünü İstanbul'a döndükten sonra anladım. Tam olarak hiçbir şeyi kavrayabilmiş değilim. Biz hala organizasyonla uğraşıyoruz. Diğer her şeyi detay olarak görüyoruz ve düşünemiyoruz bile.
Ama dava açıyor sizin aleyhinize, ya da açacağını söylüyor.
- Dava zamanı geldiğinde, biz de çıkarız mahkemeye, buyurun hakim bey, boyumuz kıldan ince, derdimiz bu, söyleceğimiz bu, deriz. Eminim adalet en doğru kararı verecektir.
Ulusal kahramanımız haline geldiniz, nasıl oldu bu, nasıl hissediyorsunuz kendinizi?
- AKUT, bence çok güzel bir yapı. Ve Türkiye'nin eksikliğini duyduğu bir yapı. İnşallah bunu çok daha güçlendireceğiz. Çok daha sağlıklı bir hale getireceğiz. Biz, AKUT olarak eksik bir noktayı tamamladık.
200 KAHRAMAN VAR
AKUT dendiği zaman önce Nasuh Mahruki geliyor akla, dolayısıyla ulusal kahraman siz oluyorsunuz?
- AKUT'ta 200 tane benim gibi adam var. Kahramanlık payesinden söz edilecekse 200 tane daha isim verebilirim. En az benim kadar hak eden. Ben dağcılık alanında tanındığım için öyle diyorlardır.
Siz kendinizi nasıl hissediyorsunuz, 200 kişinin hayatını kurtarınca insan cennete gider değil mi?
- Ben kendimi, evet, iyi hissediyorum. Biz Gölcük ekibiydik, diğerleri başka yerlere gitti, biz Gölcük'te tam 42 kişi çıkarttık. O çıkarttığımız insanları zaman zaman ziyaret ediyoruz. Geçenlerde hastaneye gittik. Doğukan diye bir çocuk. Çok enteresan bir şey, o insan, şu anda sadece biz varız diye yaşıyor. Yoksa yaşamayacaktı. Daha güçlü bir grup olsaydık, 1000 kişi daha yaşayacaktı. Ama imkanlarımız bu kadardı, bu kadar kurtarabildik.
AKUT fikri ne zaman, nasıl doğdu?
- Biz tamamen kendimiz için kurduk. Dağ kazalarında, doğa sporları kazalarında can kurtarmak için. Sonra baktık ciddi bir potansiyelimiz var. Eğitimle ve doğru malzemeyle, deprem, sel gibi gibi doğa afetleriyle ya da büyük kazalarla da mücadele edebiliriz. Onun üzerine misyonumuzu iyice genişlettik.
Arama Kurtarma Topluluğu olarak, günün birinde bu kadar fonksiyonel, işe yarayan bir dernek haline gelebileceğinizi tahmin ediyor muydunuz?
- Çok işe yarayacağımızı her zaman biliyordum. Çok iyi bir ekibe sahibiz, biz. Kadromuzda müthiş insanlar var. Her biri, kendi konusunda dört dörtlük, acayip inisiyatif kullanabilen, hep doğru karar verebilen ve fiziksel performans olarak da çok iyi durumda insanlar var. Zaten bu bir ekip çalışması. Böyle bir işe girdiğinizde, ekibinizin sağlam olması lazım. En kritik nokta, güçlü bir ekibe sahip olmak, biz de buna sahibiz.
Sokaktaki herhangi birine sorun: Yüzyılın felaketinde olumlu tek birşey söyleyin diye. Herkes AKUT diyor. Hatta onlara şeref madalyası verilmesi gerekiyor deniyor...
- Bu bizi çok gururlandıran bir şey. Arada sırada çıkan olumsuz şeyler de bu duygumuzu değiştirmiyor.
Peki tüm bunların Yahudilik ve Masonluk suçlamalarına bile vardırılabileceğini...
- Tüm bunlar çok saçma. Cevap vermeye bile gerek duymuyorum. Ben ayrıca Müslümanım, Yahudi filan da değilim. Dünya kamuoyunda bile öyle geçiyor: Everest'e çıkan ilk Müslüman diye. Neden mi yazılıyor böyle şöyler? Artık ben hedef gösteriliyorum. Bir şekilde yaralamaları lazım. Bunun doğru ya da yanlış olduğunu insanlar kontrol etmeyecekler ki, aa öyleymiş diyecekler, biz düzeltmesini yapacağız ama halkın yüzde 30, yüzde 40'nın hiçbir zaman haberi olmayacak, öyle bilecek. Çamur at izi kalsın. Ayrıca Yahudi olsam ne farkederdi ki, o da ayrı bir tartışma konusu. İsrailliler de can kurtardılar enkazdan.
Devlet organize olamadı, siz nasıl oldunuz diye sormamam lazım, rahatsız oluyorsunuz?
- Biz de organize olamadık ki. Enkaz yerlerine, göçüklere ilk giden vatandaştır. Bunu AKUT diye görmemek lazım. AKUT yüz kişilik, yüz elli kişilik bir dernek, 250-300 kişi üyemiz var ama oraya yolladığımız 150 kişi. AKUT, 1000-1500 kişinin organizasyonunu yaptı. Oraya gelen insanlar AKUT çatısı altına geldi. Üniversitlerden, liselerden dağcılar geldi, ev kadınları geldi, vatandaşlar geldi, şirket personelleri geldi. Onları bir çatı altında toplandık. Biz değiliz, devletten önce organize olan, halk organize oldu. Biz sadece ön planda görünen isim olduk.
Deprem gecesi siz neredeydiniz?
- Mısır'daydım. Yelken yapmaya Mısır'a gitmiştim, haber aldım, geldim hemen. İlk iş, Avcılar'a gittim, çünkü ekip Avcılar'daydı. Salı akşam üzeri ben de Avcılar'da çalışıyordum.
İlk reaksiyon?
- Avcılar'daki görüntü çok fenaydı, ama biz antrenmanlı olduğumuz için korkunç görüntülere alışığız. Gölcük'e gittiğimizde nakavt olduk. Biz Avcılar'da çalışırken, bir ekibi İzmit'e yolladık. Çünkü Avcılar'daki manzarayı görünce, diğer yerlerde durumun daha da fena olabileceğini tahmin ettik. O gün eli kazma tutan herkes atlasın arabasına gitsin diye açıklama yaptım. Çünkü yapılacak çok iş var, herhangi bir organizasyonu beklemeyin, gidin enkazlar arasına, bağırırak, ses çıkartarak canlı saptamaya çalışın, nasıl alırsanız alın. Kazma, kürek, çekiç çalışın dedim.
Siz kendinizi değil de, hep başkalarını mı düşünürsünüz?
- Hayır kendimi de çok düşünürüm. Ama AKUT'un misyonu bu.
Sizin bu devlete inancınız var mı?
- Var tabii. Türk olmakla gurur duyuyorum. Suçlayacak insan, kurum aramanın anlamı yok. Hepimiz hazırlıksız yakalandık. Halk da, devlet de, AKUT da, sivil toplum örgütleri de, herkes. Bundan sonra hazırlıklı olmamız lazım. Bunun için de deprem senaryoları üzerinde çalışmak lazım.
ÜMİTSİZLİĞE KAPILMIŞTIM
Kriz masaları kriz yaratmak dışında işe yaradılar mı?
- O kriz masası dediğiniz yerde çalışan adamın da annesi babası, dayısı enkaz altında. Kendisi zar zor canını kurtarmış. Nasıl çalışsın o şartlar altında? Biz İstanbul'dan, Ankara'dan kalktık geldik. Bir hafta sıkıntı çektik, bir hafta sonra sıcacık yatağımıza geri döndük. Bizim gibi adamlar böylesi kriz anlarında çok daha verimli çalışıyor. Çünkü biz etkilenmedik depremden. Çünkü profesyonelce bakıyoruz her şeye. Ama oradaki adam depremin şokunu yaşıyor.
Bu ülkede bir şeyler değişir mi?
- Her şey değişir. AKUT gibi küçüçük bir organizasyonun etrafında binlerce insan toplandığına göre, daha neler neler olur. Gençler üretken ve doğru düşünebilen insanlar. Sonunda bu insanlar bu ülkeyi yönetecekler.
Siyasetle ne kadar ilgilisiniz?
- Sıfır.
En çok ne zaman paniklediniz?
- Pek paniklemedim. Ama hayatımda hiç bu kadar ümitsizliğe kapıldığım bir olay yaşamadım. 35 saat uğraştık biri için, ve ben yoksa onu oradan alamayacak mıyız dedim. Aldık ama, hayatımda hiçbir şey için o kadar uğraşmadım. Doğukan adında bir çocuk, beş katlı bir binanın altında kalmıştı. Bacağı binanın kolonlarının altında, onu alabilmek için bütün binayı kaldırmak lazımdı. Acayip uğraştık. Her tarafı açtık ama çıkartamıyoruz, 5 katı tek tek kaldırdık, keserek. Sürekli telkinde bulunuyorsunuz. Çocuk zaten bizi gördüğü için moralini sağlam tutuyor ama son raddede tepesinde o aletlerin çalışmasından sinirleri bozuldu, çok da kuvvetliydi. O bağırıyor, biz bağırıyoruz. En sonunda da bağırtarak çıkarttık, bacaklarının birini açtık, diğerini tam açamadık, öyle çıkarttık. Bacakları kesildi, ama zaten kesilecekti. Ortopedist geldi, orada kesilsin dedi. Küçük bir yer, yanda da bir ceset var, korkunç kokuyor zaten. Doktor geldi dedi ki, ben kesemem, siz keseceksiniz ama 60 saniyeniz var, 30 saniye birine, 30 saniye diğerine, yoksa kan kaybından ölürmüş. Bizim ekibimizde bir doktor var, bir kadının kolunu kesip çıkardı. Yapacak hiçbir şey yok. Kolu kalmış, kolunu kestiler aldılar.
Yüzyılın felaketi'nde göçük altında kalanların yardımına ilk koşan sivil toplum örgütlerinden biri AKUT idi. Hakkında en çok konuşulan, en itibar gören, en güvenilir olan. Yani Arama Kurtarma Topluluğu. Üç yıl önce kurulan, 350 üyeli bu derneğin çalışanları tam 200 kişiyi enkazların altından canlı olarak kurtardılar. Başkanları 31 yaşındaki dağcı Nasuh Mahruki. Mahruki, aynı zamanda Everest'e çıkan ilk Türk ve dünyadaki ilk Müslüman olma ünvanını koruyor. Burnunu enkazlardan dışarı uzatmıyor, Gölcük'te ve Değirmendere'deki göçüklerde çalışıyor, ilk 6 gün boyunca sadece 10 saat uyku uyuyor. Nasuh Mahruki, yüzyılın felaketi sırasındaki çalışmalarını ilk kez Hürriyet'e anlattı. Söyleşi esnasında, gıyabında, 31 yaşındaki dağcının geçtiğimiz Pazar, karaciğer yetmezliğinden annesini kaybettiğini öğrendik. Mahruki, annesinin cenazesine bile katılamadı, göcük altında hayat kurtarma çalışmalarına devam etti. Ve tüm söyleşi esnasında bu konu hakkında bir tek kelime bile etmedi.