Güncelleme Tarihi:
Türk sinemasının ‘‘Çirkin Kral’’ı Yılmaz Güney'in oğlu Yılmaz Güney, babası hakkında hiç bilinmeyenleri Hürriyet'e açıkladı. Arkadaşımız Yener Süsoy'a konuşan Güney, babasının annesini evde sırtında taşıdığını, eve çiçeksiz gelmediğini belirtti. Oğul Güney, hapishaneler ve sürgünler nedeniyle çok uzak kaldığı için babasını kabullenmekte zorlandığını söyledi.
Küçükken çok kavga ederdim
İlkokula Kayseri'de Talas Koleji'nde başladım. Babam o tarihte yattığı Ankara Merkez Cezaevi'nde çıkan olaylardan dolayı Kayseri'ye sürgün gönderilmişti. Annem orada bir ev tuttu, iki yıl orada yaşadık. Kayseri Cezaevi'nin koca taş duvarlarla çevrili soğuk bahçesi hálá gözlerimin önünde. Konuşma hücrelerinde boyum yetmediği için annem beni kucağına alıp pencereden babama gösterirdi. Kayseri'den sonra İstanbul'a gelip Özel Kadıköy Koleji'ne devam ettim. Beşinci sınıfın ortalarında da Fransa'ya gittik. Bir sürü acı, bilmediğim bir ülke, tek bir kelime Fransızcam yok. Çok kolay olmadı oraya alışmam. Şimdi çok efendi bir çocuğum ama, küçükken çok kavgacıydım, döverdim yani. İlkokul 2'deyken İdil adlı bir kız arkadaşım vardı, annesini kaybetmişti. Küçük yaşıma rağmen o kızı korumam altına aldım. Ona hiçbir zarar gelmesini istemezdim, biri ona bir şey derse döverdim. Ben de çok acı yaşadığım için, onun çektiklerini anlayabiliyordum o küçük yaşımda bile. İdil benim ilk aşkımdı.
Sinemaya yeteneğim var
- Belki sana iddialı gelecek ama, bir filmde oynarsam yırtarım Yener ağabey. Sinemada kendime o kadar güveniyorum. Kendimi çok iyi tanıyorum. Müjdat Gezen'in okuluna da gittim, yetenekli olduğumu söyleyen çok. Yakında arkadaşlarımla 35 mm'lik bir deneme film çekeceğiz. Onun sonunda kesinlikle göreceğim sinemada yırtıp yırtamayacağımı. Sinemada yakışıklı, güzel olmak boş, önemli olan karakter. Mesela üzüntülerini bir serseri maskesiyle saklayan birini oynamak isterim. Ben de içine dönük bir insanım.
Çirkin Kral'dan oğluna seks sorusu
DUYGULU ADAMDI
Babam çok duygulu bir adamdı, Paris'teki evimizde bazen odasına kapanır ağlardı. Babam 13 yaşımdayken bana ‘‘Seksten hoşlanıyor musun?’’ diye sormuştu. ‘‘Hoşlanıyorum‘‘ diye cevap verince güldü, boynuma sarıldı. Bana ‘‘Küçük Yiğit Aslanım’’ derdi.
ÇOK UTANGAÇIM
Küçüklüğümde güzel bir kız gördüm mü, aşık olurdum ama, çok utangaç olduğum için yanlarına yaklaşamazdım. Hálá da utangaçım, bu yüzden çok kız kaçırmışımdır.
ROCK MÜZİK SEVERİM
Rap ve rock müziğine tutkunum. Türk pop müziği pek dinlemem, arabesk hiç dinlemem. Bazı eski türküleri severim, mesela ’’Burası Muş'tur, Yolu Yokuştur‘‘ bana babamı hatırlatır.
BİLGİSAYAR TUTKUNU
Ben pek evden dışarı çıkmam. Hálá bilgisayar oyunlarına bayılıyorum. Çok film seyrederim, hayli iyi DVD koleksiyonum var.
SEVDİĞİM AKTÖRLER
Yılmaz Güney, Al Pacino, Robert de Niro dışında hiçbir aktörü sevmem. Kadın oyunculardan Michelle Pfeiffer'ı beğeniyorum.
SİYASETİ SEVMEM
Benim siyasetle hiçbir alakam yok, uzaktan izliyorum o kadar. Siyasete girmeyi aklımdan bile geçirmem.
GALATASARAYLIYIM
Koyu bir Galatasaray taraftarıyım. Hagi bir imparator, resital yaratıyor sahada. Zekasıyla oynuyor. Hakemlerden kart görmesi onun kişiliği.
HER AKŞAM ÇİÇEK
Babam anneme o kadar aşıktı ki, evin içinde onu sırtında taşırdı. Her akşam çiçekler getirirdi ona. Annem bence Türkiye'nin en güzel kadını. Eskiden ona ‘‘Sana benzeyen bir kadınla evleneceğim’’ derdim. Ben medeni biriyim, isterse evlenir tabii. Onu korurum ama karışmam.
KÖTÜ ALIŞKANLIK
21 yaşına kadar ağzıma ne alkol koydum, ne sigara içtim. Uzak Doğu sporlarıyla, özellikle Endonezya yakın dövüş sporunu Pencak Silat'la ilgilendim. Ne olduysa 21 yaşımdan sonra oldu, Paris'teki arkadaş grubu içinde sigara ve alkolle tanıştım. Şu ana kadarki hayatımda en büyük yanlışım budur.
EN BÜYÜK HOBİSİ
Üçboyutlu animasyon üzerinde çalışıyorum bir stüdyoda. 10 yaşımdan beri benim en büyük hobim bu.
SÖZÜMÜ ESİRGEMEM
Çok açık sözlüyümdür, sözümü sakınmam. Kırmam gerekiyorsa da kırarım, eğer bir kötülük gördüysem. Ancak tartışma yaratmayı sevmediğim için çoğu zaman kendimi önlerim.
Yılmaz Güney'den oğluna
Sevgili oğlum, yiğit aslanım, Sen Türkiye'nin büyük çalkantılar içinde olduğu 1971 yılında doğdun. Altıncı ayını bitirmiştin ki ben cezaevine düştüm. İki yıl iki ay üç gün sonra, sen 28 aylıkken cezaevinden çıktım.
Üç yaşını bitirdikten on gün sonra yeniden cezaevine düştüm. Seninle çok az beraber olduk. Bilincinin ve kişiliğinin ilk biçimlenmeleri benim senden ayrı, uzak olduğu dönemlere rastlıyor.
İlerde sorunları kendi başına düşünebildiğin günlerde bu dönemin senin için nasıl bir öneme, anlama sahip olduğunu daha iyi anlayacaksın. Bu sayfa senin için yazmak istediklerim için yeterli değil.
Bütün çalışmalarım bütün dünyanın çocuklarına olduğu kadar senin için de geleceğini hazırlaması amacına hizmet ediyor. Ben ilerde yapacağın her olayın, her eylemin içinde bir yerde var olacağım.
Gözlerinden öperim.
14 Ekim 1979 YILMAZ GÜNEY
Annem ve babam silahlı gezerdi
Ben silahı ilk kez kendi beşiğimde gördüm. Babam ben doğunca gelip beşiğime tabancasını koymuş. Paris'te sokağa her çıktığımızda annemin çantasında bir tabanca, babamın belinde bir tabanca olurdu. Babam bodyguard verilmesine karşı çıkmıştı, onun için hep böyle dolaşırdık.
Beni tokatladığı gün
Babamdan bir kere tokat yedim, başka hiçbir şiddet görmedim. Paris'te okurken spor yapmamamı istediği için beni atletizme yazdırmıştı. O gün bir olay oldu, benim karşısına geçip oturmamı söyledi. Anladım ki, çok kızmış bana. Beni dövmeyeceğini, sadece kızgın olduğu için benimle konuşacağını tekrar etti. O kadar çok korkmuştum ki, yukarı doğru kaçmaya başladım. Victor Hugo'daki o evimiz üç katlıydı. Bana arkamdan ‘‘Kaçma, kaçma’’ diye bağırıyordu. Odama girdim, kapımı kilitledim. Kapıyı açmamı söyledi açmadım. Bir yüklendi, kapıyı kırıp bir tokat yapıştırdı suratıma. ‘‘Bunu kaçtığın için yaptım’’ dedi.