17 yıl önce bir kış günü Ankara’dan yola çıkan 34 AK 162 plakalı araçta dört kişi var. Rota İstanbul. Şoför koltuğunda eski Maliye Bakanı, ANAP İstanbul Milletvekili Adnan Kahveci (44) oturuyor. Bilkent Üniversitesi’ne başlayan büyük oğlu Mehmet’i Ankara’da bırakan Kahveci, hemen hemen her hafta sonu olduğu gibi eşi Füsun, kızı Aslıhan ve 10 yaşındaki küçük oğlu Cihan’la
seçim bölgesi İstanbul’a gidiyor. Bolu-Gerede yakınlarında
film kopuyor. 93’ün kara kışı, ailenin hem hayatını hem hayallerini karartıyor:
“Babam, gece yolculuğunu severdi. O gece de hava sisli, yağışlı, bir metre ileriyi göremiyorsunuz... Tabelalarda bir aksilik oldu, bir işçiye yol sorduk. Manevrayla yolumuzu değiştirdik. Girdiğimiz yolda buzlanma dolayısıyla bir şeridi kapatmışlar. İki yönü de aynı şeride aktarmışlar ama haberimiz yok. Bir müddet gittikten sonra annem kollarını iki yana açıp ‘Aman Adnan’ dedi. Çarpıştık. Araçtan fırlamışım. Yolun kenarındayım. Kalktım aracın başına gittim. Annemin nefes alıp almadığını kontrol ettim, ablamla konuşmaya çalıştım. Hepsi yaşıyormuş aslında. Bir kamyon durdurdum. Jandarmaya
haber verildi. İki saat sonra geldi jandarma, bizim de hala üstünde durduğumuz nokta bu.”
Karşı aracın sürücüsüyle birlikte dört kişinin öldüğü olaydan tek kurtulan Baybora Cihan Kahveci, kazanın aslında kamyonların da karıştığı zincirleme bir kaza olduğunu ancak rapora tek bir aracın geçtiğini ifade ediyor. “Diğerleri maddi hasarlı olduğu için herhalde rapora geçmedi” diye ekliyor. Dikkat çeken ikinci iddiası, yolu yapan müteahhit firmanın proje sorumlusunun apar topar Venezüella’ya gönderildiği. Türkiye ile suçluların iadesi anlaşması olmadığı için kişi hakkındaki aramanın bir süre sonra ortadan kalktığı...
BABAM YAŞASAYDI DA BANA İŞ BULMAZDICihan Kahveci, anne ve babasının ölümünü hastaneden taburcu olduktan sonra öğreniyor:”Ev kalabalıktı. Erhan Göksel (Özal’ın siyasi danışmanı, Adnan Kahveci’nin ortağı) söyledi öldüklerini. Sonra apar topar Atakule’deki çocuk oyun salonuna götürdüler. Ağlatmadılar, ilaç vermişler. Oysa hüngür hüngür ağlamak lazımmış. İçini dökecekmiş çocuk. Aslında bu tür travmalarda çocuk, kafasını başka şeylere yönlendiriyormuş. Ama o olay, kara mayını gibi bekliyor. İleride tekrar dokunduğunda patlıyor. Sonuç; post travmatik stres bozukluğu.”
Kaza sonrası velayeti İstanbul Kartal’da anneannesiyle yaşayan bekar teyzesi Fulya Bekpınar’da kalıyor. Ağabeyi ise bir süre Ankara’da üniversiteye devam ediyor, ancak bitiremiyor. Turizm otelcilik okumaya karar veriyor, onu da bırakıyor. Kendini doğaya, hayvanlara adıyor. Ev hanımı teyze de evlenmiyor; Cihan ayaklarının üzerinde durana kadar onunla ilgileniyor.
Yeditepe Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitiren Cihan Kahveci, bir televizyon kanalında çalışmaya başlıyor. Bu arada aynı üniversitede işletme ve finans dallarında iki master yapıyor. Medyanın zor koşulları onu babasının uzmanlık alanı ekonomiye kaydırıyor. Anne-baba yokluğunu en çok askerdeyken hissediyor:
“Teyzem ve dayımla sık sık görüşüyorum ama anne baba gibi olmuyor. Her türlü kaygı var kafamda. Dönünce ne iş yapacağım? Kız arkadaşımla nasıl evleneceğim? Kaza sonrası yaşamadığım acıyı o zaman yaşadım. Bir süre psikolojik yardım aldım. Gerçi biliyorum ki, babam yaşasaydı da bana yardım etmezdi bu konularda. Öyle bir adamdı. ‘Gel sana iş açıyoruz, gemi alıyoruz’ demezdi. ‘Ne yapıyorsan yap’ der, karışmazdı. Aynen böyle kendime iş arardım. Hatta daha kötü olabilirdi. Üniversitedeyken eminim arabam olmazdı.”
CHP’DEN TEKLİF GELİRSE GİRERİM
Gözü babası gibi siyasette olan Kahveci ilk olası icraatını da açıklıyor: “Askerlikteki o psikoloji inanılmaz. İleride Meclis’e girersem ilk yasa teklifimi hem yetim hem öksüz çocukların askerlikten muaf olması için olacak.”
Gönlünde hangi partinin yattığını soruyorum: “Kılıçdaroğlu’nu beğeniyorum” yanıtı çıkıyor ağzından. Sonra ekliyor: “Sosyal demokrat, milliyetçi muhafazakar, çağdaş bilim insanlarının içinde olduğu yeni bir oluşum da olabilir.”
KÜRT RAPORU YÜZÜNDEN Mİ ÖLDÜLER
Siyaset, dönemin Cumhurbaşkanı Özal ile ortak Kürt raporu hazırlamasını istediği Kahveci ve Bitlis’in 12 gün arayla peş peşe ölümleri arasında bir bağlantı olup olmadığını tartışıyor. BDP, Meclis’te kurulacak komisyonda araştırılması için önerge bile verdi. Kahveci, 1992 Mayıs’ında Özal’a sunduğu ilk Kürt raporunda şu görüşü savunmuştu: “Kürt sorunu bugün Türkiye’nin en temel sorunudur. Hatta sorun olmanın ötesine de geçmiş, siyasal yaşamı kilitleyen kriz haline dönüşmüştür. Bu tablonun altında kültürel, ekonomik, sosyal, siyasal etmenler yatabilir. Ama sorun kriz halini aldıktan sonra tek bir etmen belirleyici hale gelmiş demektir ki, o etmen çözülerek sorun önce kriz durumundan çıkarılabilir. Bu nedenle Kürt kimliği ve dili hızla kabul edilerek siyasal alanda temsil olanağı sağlanmalıdır. Lozan Anlaşması’nda Ermeni, Rum ve Yahudilerden başka azınlık tanımadığımızın ifade edilmiş olmasından söz edilmesi kanımca yersizdir. Zira Lozan’ın imzalandığı yıllarda azınlık kavramının ifade ettiği manayla bugün azınlık kelimesinin ifade ettiği mana farklıdır. O yıllarda Fransa, Breton, İspanya da Bask diye bir azınlık tanımıyordu. Türkiye bu fikir evrimini geçirmek zorunda kalacaktır.”
BABASINDAN GERİYE KALANLAR* Bir gün İstanbul’da askeri ciplere benzeyen bir araç kiralamıştı. Çok yağmur yağıyordu. Silecek pat diye uçunca babam “İntihar etti” demişti. Bir ip bağladı sonra ona. İp elinde, çeke çeke çalıştırdı sileceği. Düşünsenize Maliye Bakanı elinde iple silecek çalıştırıyor.
* Babam beni yanında gezdirirdi. Hatta seçim afişi yapmıştı bir fotoğrafımızı. Bilim konuşurduk bol bol. Basın toplantılarına da götürürdü. Hatta tembihlerdi, “Bir şey sorduklarında böyle diyeceksin” diye. Ben hepsini unutur “Yorum yok” derdim. Benden umutluydu. Onunla konuşmalarımızı özledim.
* Aklına bir şey geldiğinde kasetlere kaydederdi. O kasetlerin çoğu duruyor. Babamın hayatını yazıyorum şimdi, bizim yaşadıklarımız da içinde olacak.
* Kıyak emekliliği veto ettirdi ama yine getirdiler. O da maaşının kıyak kısmını Maliye’de bir fona yönlendirmiş. Vefatından sonra Meclis Başkanı “İsterseniz yasa çıkaralım bunu değiştirelim, siz tam maaş alın” dedi. Kanunun adı ‘Kahveci Kanunu’ olur, binlerce kişi yararlanır, babamın da kemikleri sızlar diye kabul etmedik. Emekli milletvekili maaşının üçte birini aldık, öğrenciydik o dönem, yetti. Sanıldığı gibi muazzam bir zenginliğimiz olmadı hiç. Babamdan temiz bir soy isim dışında bir şey kalmadı. Annemin babasından ise iki ev, iki dükkan. Evlenirken bana ait olanları satıp bir ev aldım kendime.
* Babam tasarruf için makam aracı, uçak kullanmazdı. Hatta Maliye Bakanlığı döneminde bakanlığa ait uçağı kullanmadığı için dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis’e verilmiş uçak. Ben de yeni öğrendim.
* Kazadan sonra kamu davası açıldı. 1000 lira tazminat kazandık. Ancak karşı aracın ölen sürücüsü Murat Demir’in üvey babası bize tazminat davası açtı. O dönem bir daire parası, 35 bin lira aldı. Bu da hukuktaki tezatlık.
ŞİMDİ NE YAPIYORLARMehmet Kahveci (36): İstanbul Kartal’da bir ortakla, evcil hayvan mağazası çalıştırıyor. Yalnız yaşıyor.
Cihan Kahveci (27): 3-4 şirkete finansal danışmanlık yapıyor. 1.5 yıl önce evlendi. Peyzaj mimarı eşi Pınar’ın da iki ay sonra ikinci okulunu bitireceğini anlatıyor gururla: “Biz biraz çok okuyan aileyiz. Tıpkı babamlarda olduğu gibi?” Henüz çocukları yok. “Nüfus güçtür” diyen Kahveci ‘ama’larını sıralıyor: “İyi bir fizibilite lazım. Maddi manevi bir gelecek hazırlamak lazım. Bir de Pınar, benden üç yaş küçük. Onun büyümesi lazım.”