Oluşturulma Tarihi: Temmuz 18, 2005 00:00
Uğurcan bize Ordu’da çalar mısınız, hem senin memleketin falan diyor.Biz grupça Ordu’ya gidiyoruz. Çok uzun sürüyor yol. Meğersem biz yaylada, 9. Vosvos Festivali’nde çalıcakmışız. Bunu yayladan yukarı çıkarken öğreniyoruz. Haberimiz yok! Gürbüz Doğan Ekşioğlu harika bir afiş t-shirt vs tasarlamış bu Vosvoscular için. Allahın yayla yolunda dünya güzeli bir tabela. Yine onun. Vosvos kampı yazıyor! Bu arada bir adam var. Geleceğe dönüşteki çılgın profesörün aynısı tipi. O düzenliyormuş konseri. Adı şimdilik ‘O’ olsun. Bizi yaylaya doğru çıkarken Yason Burnu diye bir yerde karşılıyor. Orası onun restoranıymış. Kilise var ileride. O kiliseyi de o onartmış. Anahtarı onda. Yemekte zeytinyağlı turşu var! Şimdi sıcaktan pişiyorsunuz, birazdan yaylada soğuktan donacaksınız diyor. Ben zencefilli limonatamla çimlere basıyorum yalınayak. Biz o ne derse yapıyoruz. Hepimiz. Yok mok demeden. Gak guk etmeden. O hayattan büyük, olduğu yeri dönüştürücü, karizması hepimizin toplam karizmasından fazla! T-shirt’leri giyin diyor otobüste. Giyiyoruz. Bu dondurmacıda inin diyor, iniyoruz. Sadece bu dondurmadan yiyin diyor. Sadece ondan yiyiyoruz. Bu arada ben dondurmacıda meğersem basın toplantısı da yapıcakmışım. Orada öğrenmiş oluyorum. Otobüste düşüp belimi yaralamıştım, eczaneye pansumana gidip geliyorum. Neyse yaylaya varıyoruz. Her yer ateş, her yer çadır, her yer Vosvos. Büyük bir ateşin başındaki
yemek masasına oturuyoruz. Sonra ateşten dallar alıp sallıyoruz. Ateşle oynarken, Mert’in ‘5 saniye kıpırdamamanız gerekiyor’ fotoğraf makinesine, bir pozlar bir pozlar. Bu arada sahne derenin üzerinde ve Rock’n Coke sahnesi kadar dev! O, ben burada Londra flarmoniye konser verdirtmezsem diyor. İnsan içinden ona verdirtmezsen diyor. Hop bir bakıyorum karşıda onun keşfi beyaz limuzin bir Vosvos! Olur olur, her şey olur. Ama bir kız geçerken ‘aman saçlarını da örmüş arkadan, güzel değil bu be’ diyor, o olmasa da olur. Gece bir kısmımız birinin, bir kısmımız da başka birinin yayla evlerinde kalıcakmışız. Hiçbir fikrimiz yok. Zaten o 5’te kalkmışmış, uyku tulumu çıkartıp, alevin yanına kıvrılıp, uyuyor! Uyumadan önce yarın sahnenin önü bütüüün çim olucak, dağlardan da şelale akıcak diyor. Olur, akar. O yapar. Kestim. Şöminenin başı. İşte o birinin evi. Çok misafirperverler. Kafam kaşınıyor. Ev sahibi bana ‘bitlendin sen!’ diyor. Ben de ona ‘kepek’. Ne iş yapıyorsun diyor. Sanki hiç fikri yok olup bitenden. Şarkıcıyım ben. Dedim bir kere. Bu arada evde pointer cinsi İngiliz olduğu her halinden belli bir köpek var. Adı Polo. Daha kapıdan girerken ‘sakın sevmeyin, severseniz ısırır’ denildi. Sevmezdik gerçi. Sabah bir uyanıyorum. Demir panjuru bir açıyorum. Bir bakıyorum, bir bağırıyorum! Sus diyince duyulan sesler: dere, rüzgar, sis, orman, köprü, ileride keçiler, koşuşturan Polo. Susmayınca duyulan ses: AAAŞURAYABAKIINOKADARGÜZEELKİİ...Dinle anlatıyorum, daha bitmedi. Bitmez ki.
button