Oluşturulma Tarihi: Haziran 24, 2007 00:00
İstanbul Müzik Festivali’nin star isimlerinden soprano Angela Gheorghiu, iki hafta önce heyecanla İstanbul’a gelmiş, şehri keşfedeyim derken hastalanmıştı. Yüksek ateşle yatağa düşünce, 4 Haziran’daki gala konseri 17 Haziran’a ertelenmişti.
İtalya’ya dönen soprano 16 Haziran’da tekrar İstanbul’a geldi. Çırağan Oteli’ne yerleşti. Rehberine akşam odasından çıkmayacağını bildirdi. Bu sefer tedbirli
davranmak istiyordu. Tam festival yetkilileri rahat bir nefes almıştı ki, aynı akşam telefonları çaldı. Arayan Gheorghiu’nun asistanıydı ve "Müthiş bir mide spazmı geçiriyor, acilen doktor bulun" diyordu.
Hafta sonu, akşamın geç bir saatinde İKSV’de alarm zilleri çaldı. Mide hastalıkları konusunda uzman ünlü bir profesör, tanıdıklar yardımıyla bulundu. Fakat profesör "Hastaneye getirin, ayağına gitmem" diyordu. Ne kadar önemli bir sanatçı olduğu anlatıldı, araya hatırlı dostlar girdi ve profesör Gheorghiu’yu odasında muayene etti.
Teşhis, gastritti. Reçetedeki ilaçlar gecenin geç saatinde bulundu, Gheorghiu rahatladı ve uykuya çekildi. Ertesi akşam da konsere çıktı.
Fakat konser, uzman kulakları hiç tatmin etmedi. Gürül gürül lirik soprano sesiyle tanınan Angela Gheorghiu, o akşam kendini zorlamamayı tercih etmişti. Etkileyici bir şovla alkış almayı başardı. Ancak çıkışta kulağıma çalınan yorumlar hiç parlak değildi. "Herhalde kendisini üçüncü dünya ülkesinde zannetti, zahmetsiz bir konserle yetindi" diyordu, hayal kırıklığıyla salondan ayrılanlar.
Bu arada, salonda gözüm bir kez daha iskemlelere takıldı. Geçen yıllarda kamuflajlı plastik koltuklar, popo ağrıtan portatif iskemlelerde oturmak zorunda kalırdık. Bu yıl şık, rahat iskemleler yaptırılmış. Soruşturdum, festival sponsorluğunu devralan Borusan Holding’in ilk işlerinden biri 1100 adet özel konser sandalyesi yaptırmak olmuş. Güzel bir konserin tadına varabilmek için öncelikle rahat oturmak lazım.
Kulaklarımız kadar, vücudumuzun diğer bölümlerini de dikkate aldıkları için ilgililere teşekkür ederim.
Cafe Gramofon
Simit Sarayı oluyor
Tünel Meydanı’nın ilk kafe’siydi Gramofon. Asmalımescit’in bugünkü halini almasında da etkisi büyüktür. Öncülük yapmış ve dikkati Tünel civarına çekmişti.
Çok güzel bir caz bar ve kafe olarak açılmıştı. Bir süre de o şekilde gitti. Daha sonra tarz değişikliği yaptı, farklı işletmeciler kendi anlayışlarını yansıttılar. Ancak belli bir düzeyin altına hiç düşmedi.
Başta geçidin içindeki Ka-Ve olmak üzere o civarda çok sayıda benzer mekan açıldı ve Gramofon ne yazık ki zamanla rekabete dayanamadı.
Geçen hafta meydandan geçerken baktım büyük bir tadilat başlatılmış.
Herhalde son dönemlerin modası Starbucks ya da Gloria Jeans gibi bir marka burayı satın aldı diye düşündüm. Ne bileyim, o meydana başka bir şey yakıştıramadım.
Öğrendiğimde en basit tabiriyle dumura uğradım. Simit Sarayı oluyormuş Cafe Gramofon.
Tünel daha ayrıcalıklıydı sanki İstiklal Caddesi’nin diğer bölgelerine göre. İşletmecinin bir öngörüsü vardır mutlaka ama ya enetelektüel çevre fakirleşti, ya da o ayrıcalıklı hali kalmadı artık Tünel’in. İşin tahlil kısmını sosyologlara bırakıyorum ve çekiliyorum aradan.