Andon nerede kaldı?

Güncelleme Tarihi:

Andon nerede kaldı
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 02, 2006 13:29

İstanbul’da, Saint-Benoît Lisesi’nde 8 sene okudum ben, biliyorsunuz çünkü sık sık yazdım.

Ömer’in gayretleriyle sağ olsun, mezuniyetimizden yaklaşık 30 yıl sonra tekrar buluşmaya başladık arkadaşlarla. Fark ettik ki, birbirimizi çok özlemişiz. Bilen bilir, böyle bizim gibi yıllar sonra bir araya gelen eski arkadaşlar (okul, askerlik gibi çok içli dışlı olunan, aynı yatağı, aynı yemeği paylaştığınız arkadaşlıklardan bahsediyorum), buluşunca çocukluklarına dönerler, aynı şakaları, aynı sululukları yaparlar, kaldıkları yerden devam ederler yani... Öyle oldu!

Yukarıdaki haberi okurken, dedim ya, lise, daha doğrusu (lisede daha ağır takılırdık) ortaokul günlerini hatırladım...

‘Papazlar mektebi’ idi bizimki, misyoner papazlar. Ama bize bir gün bile Hristiyan olduklarını, papaz olduklarını hissettirmediler, en küçük bir baskı yapmadılar, imada bile bulunmadılar... Bizi Fransızlaştırmak, Hıristiyanlaştırmak gibi bir misyonları kesinlikle yoktu. Adeta bizleri ‘vatansever, vatansever olduğu için başkalarının vatanına, milletine ve vatan-millet sevgisine saygılı’ Türk vatandaşları, ‘laik ve laik olduğu için başkasının inancına hoşgörülü ve saygılı Müslüman gençler’ olarak yetiştirmek için büyük çaba sarfettiler...

Her zaman söylüyorum, her zaman hayırla anıyorum, şimdi o hocalarımın hepsi öldü, nûr içinde yatsınlar!..

Fransızca tedrisat veren bir okul olduğumuz için bizde ‘gayrimüslim’ çoktu.

Biz onlara (yüzlerine karşı) ‘kefere’ ya da ‘küffar’ derdik. İçimizde, kalbimizde en küçük bir ayrımcılık, minicik bir düşmanlık olmadığını bildiklerinden (Acaba başka türlü davranabilirler miydi, acaba için için alınır da ses edemezler miydi, sanırım bugün artık kendilerine sorabilirim bunu...) gülerler, bizimle bu oyuna katılırlardı. Hatta... bizi aştıkları da olurdu!

Anlattım mı bilmiyorum, bir Din ve Ahlâk hocası geldi sınıfa, Erbakan sesli, imam bıyıklı, iyi niyetli bir adamcağız, bize (sınıfta Yahudi, Ermeni ve Rumlar da var ya) sık sık, ‘Hepimizin kardeş olduğumuz’ mealinde vaazlar verirdi; biz kardeş olduğumuzu biliyoruz ama bu traştan sıkılıyoruz tabii.

Yine böyle bir vaazın ortasında, uyumakta olan sınıfta, arkalardan bir ses yükseldi:

- Pis Yahudi, pis Yahudi!

Doğrulduk!

‘Küffar’dan Meno hışımla yerinden kalktı, iki üç sıra öne, benim yanıma kadar geldi ve... suratımın orta yerine okkalı bir tokat yerleştirdi!

Derhal çaktım tezgâhı, ‘Pis Yahudi’ diye bağıran, sınıfta şamata çıkarmaya çalışan, bizzat Meno idi.

Kaçar mı, ‘Hücuuuuum!’ diye bağırdığım gibi atladım üstüne.

Ve sınıfta ne kadar ‘Müslüman’ varsa, en yakındaki Yahudi’ye, Ermeni’ye, Rum’a daldı, ‘Allah Allah!’ nidalarıyla...

Bir yandan güreşiyoruz, bir yandan birbirimizin kulağına ‘Hocaya bak, hocaya, döt gibi oldu!’ diye fısıldayıp gülüyoruz. Ağlıyor adamcağız resmen, gözünden yaşlar geliyor, imamî sesiyle ‘Yavrularım, çocuklarım, hepimiz kardeşiz...’ diye inliyor.

İki dakika sonra zil çalınca, ‘dinler arası savaşın’ bıçak gibi kesildiğini, bizim, gömleği pantolonun içine sokuştururken, kahkahalarla, sarmaş dolaş sınıfı terk ettiğimizi görünce bozulsun mu, sevirsin mi bilemiyor...

Papaz Spor - İmam İmdanyurdu maçı sana niye eski günleri hatırlattın, derseniz...

Şu cümleyi daha önce yazdığımı biliyorum:

“Kozmopolit okulumuzda hüküm süren "dinler arası kardeşlik" ve tolerans o kadar ileri gitmişti ki, Müslüman Spor-Yahudi Gücü diye iki takım çıkarır, Allah selâmet versin Rum arkadaşımız Andon'u da hakem yapardık”.

Zavallı Andon, tarafsız olayım derken ne Yahudiler’e, ne Müslümanlar’a yaranabilir, her çaldığı düdükte, ‘Ulan yatırır sünnet ederiz şimdi seni!’ diye tehditlere maruz kalırdı.

Rafi, İzi, Meno, Moris, Yako, Arsen, Garo, Zovik... yeniden buluştuk.

Yahu Andon nerede kaldı?

 

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!