Röportaj: Bahar Dağlı Fotoğraf: Murat Kıvrak
Oluşturulma Tarihi: Ocak 01, 2009 00:00
Deniz Çakır, "Asi, anarşist bir yanım var, mesleğimde o iddiamı sergileyebiliyorum" diyor.
DENİZ ÇAKIR FOTOĞRAFLARI
"Yaprak Dökümü" dizisinin Ferhunde'si Deniz Çakır, şu aralar "Heroes" dizisi oyuncularından Ntare Mwine ile İstanbul'da çekilen "40" adlı bir sinema filmi için kamera karşısında. D Smart dergisine konuşan Çakır, "Asi, anarşist bir yanım var, mesleğimi yaparken kimseye zarar vermeden, yararlı bir şey yaparak o iddiamı sergileyebiliyorum" diyor.
Hırs ve intikam duygularını “Yaprak Dökümü” dizisindeki Ferhunde rolüyle en iyi yansıtan oyunculardan biri Deniz Çakır. Şu aralar ‘Heroes’ dizisinin başrol oyuncularından Ntare Mwine ile İstanbul’da çekilen bir sinema filmi için kamera karşısında. D Smart dergisine konuşan Çakır “Asi, anarşist bir yanım var, mesleğimi yaparken
kimseye zarar vermeden, yararlı bir şey yaparak o iddiamı sergileyebiliyorum” diyor.
“Heroes” dizisinin başrol oyuncularından Ntare Mwine ile İstanbul’da çekilen bir sinema filmi için kamera karşısındasınız. Bu projeye nasıl dahil oldunuz?
- Filmin yapımcılığını Bülent Yurdakul, yönetmenliğini ABD’de ödüller almış Emre Şahin yapıyor. Emre’nin dinamik üslubu beni çok etkiledi ve kendimi bu işin içinde buluverdim. Çok profesyonel bir ekiple, modern sinema başlığı altında bir işe başladık. Artık aynı hikâyeleri ekranda görmekten ben seyirci olarak sıkıldım. Sinemada üslup değişikliği gerekli.
Filmin, bu zamana kadar yapılmış olanlardan farkı nedir?
- Bu projede dram, komedi, aksiyon gibi klasik bir tanımlama yok. Bir üst başlığa sahip değil. Dinamik hikâyelerle
insanı anlatıyor. “Bir an önce bitsin de izleyelim” isteği yaratıyor insanın içinde. Ayrıca
film, “red one” kamera ile çekiliyor. Türkiye’de bu kamera ile çekilmiş ilk film olacak. Dünyada bile daha duyulmamış bu tekniğin
Türkiye’de kullanılması, Türk sinemasına da büyük katkı sağlayacak. Tüm teknik ekip Amerika’dan geldi. Onların dinamizmi de farklı, çünkü çok rahatlar ve keyifli insanlar. Şarkı söyler gibi çalışıyorlar, bir melodi gibi...
Filmin konusu ne?
- Üç karakter var. Ntare Mwine, Ali Atay ve ben. Film, üç ana karakterin İstanbul’da bir çanta etrafında dönerken yaşadıkları macerayı konu ediniyor. Aslında “Bir çanta etrafında kesişen hayatlar” diyebiliriz. Yalnız insanların dramı ama bir taraftan da düştükleri durumun komedisini gösteriyor.
HAYATIMDAKİ EN DOĞRU SEÇİMİM MESLEĞİM
Siz nasıl bir oyuncusunuz?- Benim asi, anarşist bir yanım var. Bir şeyleri değiştirmek ve düzene karşı olmak gibi. Tiyatro yaparken kimseye zarar vermeden, yararlı bir şey yaparak o iddiamı sergileyebiliyorum. Böylelikle hayatla mücadelen, dinamizmin hep ayakta kalıyor. Hobini işe çeviriyorsun. Bir Çin atasözü vardır, “Çok seveceğin bir iş bul ve yaşam boyu çalışmak
zorunda kalma” diye. Ben bunu yapıyorum. Hayatımdaki en doğru
seçim mesleğim.
“Oyunculuğumda en beğendiğim yönüm şudur” diyebilir misiniz?- Oyunculuk konusunda tabularımın olmaması... Değişkenliğimi seviyorum, kendimde her rolü oynayabilecek potansiyeli görüyorum. Bu macera çok hoşuma gidiyor.
Televizyonda ilk deneyiminizi “Kadın İsterse” dizisinde yaşadınız. Biraz o dönemden bahseder misiniz?- Benim için zaten İstanbul ilkti, iş ilkti. Dışarıdan öyle görünmese de her adımımda çok heyecanlı ve paniktim. Orada herkes hoca kapasitesindeydi. Derya (Baykal) Abla komedide ayrı bir üslup, Zerrin
(Sümer) Abla öyle, Hülya (Avşar) Hanım ayrı bir yerde. Hepsi benim hocamdı, hepsinden farklı tüyolar aldım. Çok ayrı oyunculuk türleri vardı. Hepsi çok doğru yönlendirdiler beni. Mesela hiçbir zaman Hülya Hanım starlık yapmadı. Genç bir oyuncu için set ortamında örnek alınabilecek bir oyuncuydu.
İstanbul’un hızına alışmak kolay oldu mu?- Çok zorluk çekmem gerekirken, benim için çok kolay oldu. Sevdik birbirimizi. İstanbul çok albenili bir şehir, açık hava müzesi gibi. Dokularımız ve kumaşlarımız uydu. Şimdiye kadar birbirimize ihanet etmedik.
Gelelim “Yaprak Dökümü”ne. Bir kadın izleyici Ferhunde’yi neden sevmez?- Geçmişindeki birtakım yaralarına dokunuyorsa, benzer yaşanmışlıkları varsa, Ferhunde ağladığında, “Ben de bu durumda kaldım” deyip üzülüyor. Ben Deniz Çakır olarak Ferhunde’ye üzülüyorum. Kadınlar kolay karar veremezler, kafaları hep karışıktır. Duygularıyla hareket ederken mantıklarıyla da hareket etmeye çalışırlar. İnsanlar kararlarını kesin veremedikleri sürece, sayfalar bir rüzgârda kendiliğinden yeniden açılır ve karmaşa kaldığı yerden devam eder.
Ferhunde’yi nasıl tanımlıyorsunuz?- Günümüz insanına, İstanbul ritmine yani hayata yakın bir karakter. Ferhunde bir şehir olsaydı, İstanbul olurdu. İstanbul’un hırslarını, karmaşasını ve görselini yansıtabilir. İstanbul’a hayran olduğumuz bir anda, aniden trafiğin içinde kalıyoruz ve küfretmeye başlıyoruz. İşte Ferhunde de İstanbul’un insan versiyonu.
Aldatmanın gerekçesi olabilir mi?- Tabii ki doğru bulmuyorum ama her şey için mazeretler bulmuyor muyuz? Cepte mutlaka bir bahanemiz vardır.
Aldatmak beyinsel ve fiziksel olarak ayrılır mı?- Aldatmak zihinde biter. “Güzelliğine baktım ve zihnimden geçti” demek basit olur. Beyin, fiziksel eyleme geçmeden önce kurgulamaya başlıyor, aldatmak ondan sonra geliyor.
Siz ilişkilerinizde çabuk güvenir misiniz insanlara?- İstiyorum, güvenemiyorum. Artık çok da ayrıntıya takılmıyorum. Septik bir şekilde yaklaşırsanız, anın büyüsü kaçıyor.
İlişkide olmazsa olmazınız nedir?- Hayatta ‘olmazsa olmaz’ diye bir şey yok çünkü her şeyin bir alternatifi var. Hayatımda ‘en’ diye bir şey yok. Hiçbir şeyi hayatımın merkezine koymamayı öğrendim. Bunu öğreneli yaklaşık bir sene oldu. Karşıma çıkacak insanda bir şey o kadar fazladır ki, diğer olmazsa olmaz’ dediğim şeyi kamufle eder.
Eğer bir gün evlenecek olursanız, eşinizde olmasını istediğiniz tek bir özellik söyleyebilir misiniz?- Benden daha meşgul olmalı çünkü ben durmadan meşguliyetler bulan bir insanım, boş oturmam.
Deniz Çakır hayatının hangi alanında daha fazlasını ister?- Bilmediklerimin bildiklerimden daha fazla olmasını istiyorum. Her gün bir şeyler öğreniyoruz. Bir taraftan bilmediklerimiz de çoğalmalı ki, bu işin macerasına yer kalsın. Yoksa heyecan biter.
Anı yaşamayı sevmiyorum“20 yıl önce dünyaya gelmiş gibiyim” demişsiniz. Neden böyle
hissediyorsunuz?- Benim neslim her şeyi çabuk tüketiyor ya da bana öyle denk geldi bilmiyorum. Her şey çok anlık yaşanıyor, içerik yok. Günü kurtarmak felsefesinden hoşlanmıyorum, anı yaşamayı sevmiyorum. Benim neslim ise biraz günü kurtarma telaşında. Bir günü nasıl geçirdikleri, kaliteli geçirip geçirmedikleri önemli değil onlar için. “Bugün de bitti akşam oldu, çok şükür” demek gibi bir lüksüm yok. Dolayısıyla biraz geç doğmuşum galiba.