Güncelleme Tarihi:
Ayşegül Sağbaş, ‘Evlenmeden Olmaz’da yine cinselliği baskılayan kültürel yargılarımızın iki yüzlülüğünü, deyimleşmiş kalıplar ve atasözleri üzerinden düşünerek eleştirmeye devam ediyor. Galeri CDA Projects’te 2009’da açtığı ‘Fadu Seni Yakaladım” adlı ilk sergisinde kendisiyle tanıştığımız kadın kahramanı ‘Fadu’ ve sanatçının 2011’de aynı galeride gerçekleştirdiği ‘Sütü Bozuk’ adlı sergide Fadu’nun yanında beliren Gümüş, bu sefer bizi iç çamaşırlarıyla karşılıyor. Aslında ‘karşılamak’ çok doğru bir kelime değil, çünkü bu sefer yüzlerini görmüyoruz. Biz onları oldukları şeyden dolayı her ne kadar eleştirsek de gizli gizli anahtar deliğinden en mahrem anlarını gözetlemeye devam ediyoruz. Onlar bu durumu hiç umursamadan ve rahatlarını bozmadan poz veriyorlar aslında bize. Çünkü orada olduğumuzu ve set yargılarımıza rağmen onları seyretmeden edemediğimizi gayet iyi biliyorlar. Bu şekilde de bizi asıl gerçeğimizle yüz yüze bırakıyorlar, yani yargılarımızın sahteliği ve iki yüzlülüğüyle.
İlk sergide bize sürekli ‘uygunsuz vaziyette’ yakalanan bir Fadu vardı. Zaman zaman yakalandığının farkına varıp yüzünde beliren şaşkın ifadeyle bakakalırdı. İkinci sergide cinsel kimliğini açıklıkla yaşayan Gümüş’le tanışan Fadu cinselliğini yaşamayı öğreniyordu. Dolayısıyla ilk sergide onu evinin tuvalet, salon, yatak odasında bir şeylerle meşgul halde yakalarken bu sefer onu soyunurken ve sevişirken görüyorduk.
Şimdiyse Fadu’nun çocukluğuna dönüp cinselliğe dair tabuların zihnine mıhlandığı günlere bakarken bize de baktırmaya çalıştığını görüyoruz. Gümüş ise benzer bir şekilde aynı döneme dönüp cinsel kimliğinin oluştuğu anları keşfedip keşfettiriyor. Bu yüzden o seksi iç çamaşırlarının üzerinde Disney karakterleri bize “Merhaba” diyor. Yine bu yüzden o file çorap ve çamaşırlar tuvalin üstünde, onları kıskıvrak yakalamış, hareket imkânı tanımamak üzere bedenlerini saran ve onları özne olmaktan muaf bırakıp nesneleştiren ağlar gibi görünmeye başlıyorlar. İç çamaşırları, jartiyer bağı, jartiyer çorabının bacağı sımsıkı saran lastiğiyle tuvallerin tamamına hakim olan o streç doku, aynı formların üst üste tekrarlarıyla birlikte mevcut simgeselliğini yitirip boğucu bir hal alıyor.
Fadu bizim oraların kadınıdır
Kaç senelik bir çalışmanın ürünü bu sergi?
- Aslında işlemek istediğim konunun ana hatları önceden belliydi, yine de tam olarak meseleyi özümsemek ve doğru uygulamanın nasıl olacağını tespit etmek için bir seneye yakın ön hazırlık yaptım. Tabii bu bir sene içinde fuarlar vardı, karma sergiler vardı ve buralara yapılan işler oldu; tek ilgim serginin üzerinde değildi. Uygulama sürecinin de yaklaşık bir yıl sürdüğünü söyleyebilirim.
Uygulamadan bahsetmişken biraz da işlerinizde kullandığınız tekniklerden bahsedelim. Ağırlıklı olarak transfer tekniği kullanıyorsunuz sanırım.
- Öyle de denebilir. Normalde 150x200 cm tuval kullanıyorum. İlk defa bu sergide yuvarlak tuvaller kullandım. Akrilik boya ve akrilik kalem kullanıyorum. Dantel doku için dantelden transfer kullandım. Disney karakterleriyse naylon poşetlerden transfer. Bu poşetleri de Eminönü’nden buluyorum. Orada herkes tanıyor artık beni. Daha yolda yürürken sesleniyorlar “Yeni poşetler geldi,” ya da “Senlik bir şey yok abla,” diye. Her ne kadar estetik alandan son derece uzak gelse ve bir tesadüf sonucu keşfettiğim bir malzeme olsa da naylon poşet kullanmamın kişisel bir sebebi de var. Ben elimde tek bir poşetle geldim Rize’den İstanbul’a.
Nasıl oldu gelişiniz?
- Amcamla beraber geldim; sanat yapmak için İstanbul’a gelme kararı aldıktan sonra. Aslında Samsun’da resim öğretmenliği okudum. Bir süre öğretmenlik de yaptım sonra bunun hiç bana göre olmadığını fark ettim. Amcamlar İstanbul’a gelirken onlara katıldım. “Arabada yer yok tek bir poşet eşyadan fazlasını alma,” demişti amcam bana. Ben de poşetimi aldım geldim.
Fadu da Karadeniz’den mi geliyor?
- Karadenizde Fatma ve Fadimelere Fadu derler. Adın ne olursa olsun sen Fadu’sundur. Fadu, o toplumun kadınını anlatıyor. Karadeniz’den gelen Fadu İstanbul’da o toplumun kendisinden beklediği her şeye karşı geliyor. Ben hem Karadenizliyim hem de has be has Lazım. Lazca da biliyorum. Fadu’yla biz aynı yerden geliyoruz. Dadu’dan bir parça hepimizde var. Ben Fadu’yu anlatırken kendimi ve diğer kadınları anlatıyorum. Bir gün döneceğim yer de orası, çünkü ben buyum. Köye gidip kedilerim, köpeklerim ve kuzularımla yaşamak istiyorum.
Nasıl tepkiler aldınız bu sergiye?
- Kötü bir tepki almadım ama yorumlardan biri çok ilginçti. Bana gelip “Evlenmeden olmaz demişsin ama evlenince de olmuyor, bekarlık sultanlık vallahi,” diyenler oldu. Yani serginin adını bambaşka bir bağlamda yorumlamışlar. Ama hoşuma gidiyor bu benim. Farklı faklı yorumları dinlemekten keyif alıyorum.