Amerikalı gelin kayınvalidesini yazdı

Güncelleme Tarihi:

Amerikalı gelin kayınvalidesini yazdı
Oluşturulma Tarihi: Aralık 02, 2011 18:59

Müzisyenlik ve müzik öğretmenliği kariyerinin ardından, 30 yıl yaratıcı metin yazarlığı dersleri veren Judy Light Ayyıldız, aynı zamanda 2009 Nâzım Hikmet Şiir Festivali Ödülü’nün sahibi. İnsan ve kadın hakları üzerine 10 kitap yazdı. 50 yıldır bir Türk’le evli, üç çocuk ve iki torun sahibi olan yazar, ilk romanı Kırk Diken’de kayınvalidesi Adalet Hanım’ın vasiyetini yerine getirerek onun hikâyesini anlattı. Kurgusunu tıpkı Türkiye’nin çok katmanlı tarihi ve kültürel yapısı gibi baklavaya benzettiği roman, Adalet Hanım’ın yaşam öyküsü ekseninde, modern Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş hikâyesini de anlatıyor. Judy Light Ayyıldız ile aslında her birimizin aşina olduğu bu ‘esasen farklı bir ruha sahip ama sıradan kadın’ın hikâyesini konuştuk.

Haberin Devamı

Kayınvalideniz Adalet Hanım romanını neden sizin yazmanızı istedi? Nasıl bir ilişkiniz vardı?
- Aramızdaki bağ çok başkaydı. Ortak noktalarımız çoktu. İkimizin de mistik yanı vardı. Ben aynı zamanda bir realistim, Adalet gibi. Kötü tecrübelerim de var yaşadığım, ama ben hep iyilerin üzerine gitmeye çalıştım. Adalet de aynı şeyi yapardı. İkimiz de masalcıyız, yazarız, öğretmeniz. Ama ayrıldığımız noktalar da az değil. Ben bir adamın bana vurmasına asla tahammül etmem. Eğitimim sayesinde bunu seçebilirim. Farklı kültür ve dinden bir eş seçtiğim için beni de babam reddetti. Adalet’le aynı kaderi paylaştık. Ama, o 65 yaşına kadar annesine evliliğini onaylatmaya çalıştı. Aileye geri kabulü için uğraştı. Ben bunu hiçbir zaman yapmadım. Hiç özür dilemedim. Çünkü affedilecek bir şey yaptığımı düşünmüyordum. Bir de, Adalet benden daha güzel yemek yapardı. Romanını yazmamı istedi çünkü benim onu çok özel bir şekilde anladığımı, hikâyesini kalbimde hissettiğimi biliyordu. Benzeri olmayan, ilginç bir dil oluşmuştu aramızda. Ben biraz Türkçe kelime biliyordum. Adalet’in de bildiği İngilizce kelimeler vardı. Onların arasındaki boşlukları beden dilimizin yardımıyla dolduruyorduk.

Haberin Devamı

Kırk Diken’in aslında 30 yıl önce yazılmaya başlanan bir roman olduğunu söyleyebilir miyiz?
- Evet, bu yanlış olmaz. Ama ondan sonrası da var. Adalet’le konuşmalarımız tam 30 yıl sürdü. Bana anlattığı her şeyin ses kayıtlarını aldık, video çektik. Adalet 1992’de öldü. Bütün roman çalışmasını 10 yılda tamamladım. Herkes roman yazmak istiyor ama kimse uğraşmıyor. Ben, Anadolu’nun muhtemelen senden daha çok yerini gördüm. Adalet’in bana verdiği bütün adresleri gezdim. Türkiye tarihini araştırdım. Yedi yılım araştırmayla geçti. Çünkü Türk insanını yeterince anlayamıyordum. Nasıl peynir yapıldığını bile öğrenmem gerekiyordu. Özellikle yaşlılarla konuştum. Ama romana kendimi de katmak konusunda kararsızdım. Beş yıl önce Ege Üniversitesi’nde düzenlenen bir kadın konferansına katıldım. Tüm dünyadan kadınlar vardı orada. Sunumum hazırlamakta olduğum romandı. Anlattıkça sorular sormaya başladılar. Bu, farklı din, dil, kültür ve yaşlardan iki kadının hikâyesiydi aslında ve mutlaka kendimi de dahil etmem gerektiğini söylediler.

Haberin Devamı

BAKLAVA TADINDA BÄ°R ROMAN

Roman yazma sisteminizin oldukça ilginç olduğunu biliyorum. Biraz bahsedebilir misiniz?

- Kitabı yazarken her bölümün nerede ve hangi şartlarda geçtiğine dair notlar aldım. Resimleri, röportajları, her türlü bilgiyi bir panoya yapıştırdım. Daha sonra tüm olay örgüsü ve mekan bilgilerini içeren detaylı bir çizelge hazırladım. İlgili bölümdeki karakterler ve onların özelliklerini ekledim. Kimdir, ne giyer, hangi şartlarda yaşar, evi nasıl görünür... Sonra tüm akış içinde hikâyenin nasıl ilerlemesi gerektiğini anlatan öğeleri birbirine bağladım. Sahneyi kurduktan sonra hareketi sağlıyordum ki hikâye ilerlesin. Ne yazdığının farkında olmalı, onu neden yazdığını bilmelisin. Her sahnenin bir çevresi olacaktır. Mesela, yağmurlu bir sahnenin güneşli bir sahneden farkı olmalı. Çünkü bir romanda yağmur yağıyorsa, bunun bir anlamı vardır. Biliyor musun, bu romanı çok fazla inceleyebilirsin. Çünkü roman da, Türk kültürü gibi bir baklavaya benziyor. Katman katman ve içinde birçok hikâye birlikte akıyor.

Haberin Devamı

Kitapta Adalet’in cenaze merasimi sırasında arafta kalıyorsunuz adeta. Lee adını verip kendi yerinize koyduğunuz karakter, ne erkeklerin safına geçebiliyor ne de kadınlarınkine. Tam o esnada ‘Adalet’ nerede duruyor?
- İmam geldiğinde neler olacağını bilmiyordum. Çünkü ilk defa bir Türk cenazesine katılıyordum. Gördüğüm bir şey vardı. Kadınlar ‘Adalet’ten çok uzak bir yerde duruyordu. İroni işte burada. Lee diyor ki; Adalet ölmüş, tabutun içinde. Peki Atatürk’ün uğruna savaştığı kadın hakları, kadınlara verdiği özgürlükler nereye gitti? Adalet’le birlikte tabutun içine mi girdi? Bölümün başlığı da Ayrılık. Hem anneden ayrılık, hem kadın ve erkekler arasındaki ayrılık hem de Lee’nin diğerlerinden ayrılığı... Cenazeye, Adalet’in bana yaptığı 30 sayfalık anlatımını daktilo edip getirdim. Tüm kızlarına ve görümcelere birer kopya verdim. Bana neden bunu yaptığımı sordular. Ben de, tamam, dedim içimden. Bu muhteşem hikâyeyi ben yazacağım. Adalet’in anlattığı her şey öyle güzeldi ki. O bana iskeleti verdi, ben de o iskelete can verdim.

Haberin Devamı


NİÇİN YAKIŞIKLI PRENSİMİZİ BEKLEYELİM?

Adalet herkesin bakireleri kandırdığını söylüyor. Bu sözü o dönemin Türkiyesine de uzanıyor olabilir mi?
- Toplumun kadınlara kurduÄŸu bir komplo bu. Her zaman da böyle olmuÅŸtur. Bugünden Toprak Ana’ya kadar götürebilirsin. Neden bakireliÄŸini saklamak zorunda olasın? Zengin ve yakışıklı bir prens gelip bir gün seni alıp götürecek mi? Öyleyse bile neden bu prensi bekleyesin ki? Bunun için iki sebep var. Birincisi, mirasın doÄŸru paylaşılması için, erkeÄŸin çocukların kimden olduÄŸunu bilme zorunluluÄŸu. Bu nedenle karısını ayrı tutmak zorunda. Kimse ona dokunamaz. Ä°kincisi ise, erkeklerin kontrolü ellerinde bulundurması için. Kitapta Adalet’in hikâyesi ile ülkenin destanı arasındaki paralelliÄŸi görüyorsunuz. 1921’de verdiÄŸi bir röportajda Atatürk, hakimiyet milletindir, diyor. Atatürk bunu söylediÄŸinde Türkiye paylaşılmış bir ülkeydi aslında. Bu ÅŸartlar altında ve Ä°stanbul’daki hükümet onu asi ilan ettiÄŸi halde, bir meclis topladı. Kız ve erkek çocukları birlikte eÄŸitmeye baÅŸladı. Kadın ve erkek eÅŸitliÄŸini her zaman ön planda tuttu. Romanda da, Adalet’in bakireliÄŸini koruması ile Türkiye’nin yabancı güçler karşısında kendini muhafaza etmeye çalışması birbirine benzetiliyor aslında.Â

Haberin Devamı

Aralık ayında kitabın İngilizcesi yayımlanacak. Sizce yabancı okurlar romanın içine ne kadar girebilir?
- Bu konuda çok heyecanlıyım çünkü bu, şiirsel sesimi duyurmak için bir imkan. Türk kadınları kadar yabancıların da okumasını istiyorum bu hikâyeyi. Adalet’in güçlü bir kadın olarak hikâyesi zaten evrensel. Eğer büyükanneyi anlayamazsan bugünkü gençliği de kavrayamazsın. Savaş ve Barış’ı düşünün. Ruslar hakkında kalın bir kitap. Kim ilgilenir ki Rus tarihiyle... Ama kitap aynı zamanda bir insanlık destanı.

 

Adalet Hanım’ın oğlu Vediî Ayyıldız

KİTABA HİÇ MÜDAHALE ETMEDİM

Roman anne ve babamın hayatını anlatıyor. Ama ne benim, ne de anne ve babam için yazıldı. Annem bu romanın gençler için yazılmasını istiyordu. Kitabın bittiğini duymadan ölmek istemiyordu. O göremedi ama ortaya benim çok gurur duyduğum bir roman çıktı. Zaten Judy’nin yazar kimliğini 50 sene evvel tanıdım. Başarılı bir roman olacağından kuşkum yoktu. Ama aramızdaki kültür farklılığının etkisini nasıl ortadan kaldırabilirdi, bilemiyordum. Judy, yazdığı her bölümü
bana okuttu. Ama iki kadın arasında yapılmış bir anlaşmaydı bu. Onun için, romanın yazım aşamasına hiç müdahale etmedim.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!