Güncelleme Tarihi:
Türk sanatçıların Avrupa’da konser vermesine alışkınız ama Amerika turnesi şaşırtıcı oldu doğrusu. Bu işin temeli nasıl atıldı?
İlker Baliç: Fikir, haziran sonu gibi doğdu. Aslında biz New York’ta konser vermeyi planlıyorduk, sonra neden bunu bir turne haline çevirmiyoruz dedik. Ardından ben mekânlarla iletişime geçtim. Bir arkadaşım vasıtasıyla da orada birlikte çaldığım “27” grubunun menajeri Derya’yla (Gürbüz) birlikte çalışmaya başladık.
Nerelerde konser verdiniz?
İlker: 1 Aralık’ta New York’la başladık. 2’sinde Washington D.C’de, 4’ünde Boston’daydık. Sonra batı tarafına geçip San Diego, Los Angeles ve Oakland’da turnemizi tamamlamış olduk.
Birol: Az zamanda çok iş yaptık, çok yorulduk. Son dört gün de gezip eğlendik.
PROFESYONELLİKTEN SIYRILDIK AMATÖR RUHLA KONSER VERDİK
Konserler nasıl geçti? Doldurdunuz mu mekânları?
Birol: Altı konserin beşi full geçti. Oakland’daki çok iyi değildi, o da nazar boncuğumuz olsun. Orada konser verdiğimiz yer 700-800 kişilik bir mekândı, 250 kişi geldi. Teknik ekip çok kötüydü. Mekânın bulunduğu yer de ürkütücü bir mahalleydi.
Neden ürkütücüydü?
Murat Başdoğan: Sokakların her köşesini tutmuş değişik insanlar vardı.
Birol: Otelimizin kapısında da zorlanma izleri vardı.
Genel olarak nasıl geçti turneniz?
İlker: Eğlenceli. Gripin’in başlangıç dönemine dönüş gibi oldu. O profesyonellikten sıyrıldık, amatör ruhla verdik konserlerimizi. Bize destek olan sponsorumuz Turkish Culture of Foundaiton konserlerimizde de bize eşlik etti.
Birol: Çok eğlenceli, anılarla dolu bir turne oldu.
Ne derece bir amatörlük bahsettiğiniz?
İlker: Normalde konserlerimizde “Hadi bakalım verin aletleri, başlayalım” diye sahneye çıkıyoruz. Orada ise sadece biz vardık, aletlerin taşınmasından kurulmasına, sesin ayarlanmasına kadar her şeyi biz yaptık.
Amatörlük günleri deyince aklınıza ilk ne geliyor?
Birol: Bronx günlerimiz... Kendini duymadan şarkı söylemek...
Murat: Anfimi, kablomu ve pedallarımı içine sığdırabildiğim bir bavulum vardı. Konser sonrası hepsini o bavulun içine tıkıp, sabah 5’te Taksim meydanına turist gibi çıkardım.
Arda: Kendini duyamadan, ne yaptığını bilemeden çalmak geliyor benim aklıma.
İlker: Bronx’tayken gruptaki herkes enstrümanlarını kurardı, dönüp bana bakarlardı. Benim işim biraz daha uzun sürüyordu çünkü. Ben de onun stresini hatırladım şimdi.
YAPTIĞIMIZ MÜZİĞİN ANA VATANI AMERİKA
Amerika turnenizde, sizi dinlemeye sadece Türkler mi geldi?
İlker: İstatistikler geldi bize; yüzde 15’i Amerikalı, yüzde 85’i de Türk’tü.
Birol: Onların görüşleri önemliydi, çünkü Teksas-Austin’de SXSW festivalinde konser vermeye hazırlanıyoruz. İngilizce şarkılarla konser vereceğiz o festivalde.
O yüzde 15’in konser sonrasındaki tepkileri nasıldı?
Birol: “Sözleri anlamasak dahi hissettik” dediler. Önemli olan da hissin geçmesi zaten.
SXSW’daki konserde dil bir dezavantaj olur mu sizin için?
Murat Başdoğan: Dezavantaj olarak algılamıyoruz. Bizim avantajımız, diğerlerinden ayrıştığımız nokta bu etnik kısım olacak. Orada rock müziği hakkıyla yapan on binlerce grup var.
Amerika’ya gitmeden önce de çok heyecanlıydınız, şimdi konserleri anlatırken de aynı heyecanı duyduğunuzu görüyorum. Amerika turnesini bu kadar özel kılan neydi sizler için?
Arda: Önemini orada anladık. O eskiye dönüş, basite indirgenmiş ekip... Garip bir şekilde bunlar bize çok büyük zevk verdi. Hâlâ albümümüz çıkmadan önceki heyecanı taşıdığımızı gösteriyor bu. Ayrıca bizim yaptığımız müziğin başlangıç noktası, ana vatanı Amerika. Orada bir şeyler yapmak istiyorsak bu yollardan geçmeliyiz.
Murat: Amerika’nın bizim için çok büyük bir özelliği yok. İlk Avrupa konserimizde de bu kadar heyecanlanmıştık. Başka bir kesime ulaşma heyecanı bu aslında.
Birol: Çok sık başa gelen bir şey değil bu. Bir de gezmeyi ve yemeyi seven bir grup olduğumuz için orası yeni ve temiz bir topraktı, yeni bir mutfaktı. Bütün hamburger zincirlerini denedik. Zaman ölçüm birimimiz yemek ve öğündü. Bir hayale daha çentik attık diyelim.
Bu turne size kilo olarak da geri döndü mü?
Murat: Tabii ki, tabii ki.
Birol: Klibe kadar sıkı rejime gireceğiz.
ŞUBAT AYINDA AVUSTRALYA’DAYIZ
İngilizce şarkı çalışmalarınız olduğunu biliyoruz, yetişti mi onlar turneye?
Arda: Yetiştiremedik ama martta Austin’de söyleyeceğiz. Orada cover da çalmadık, sadece Boston’daki konserde bir tane cover’a yer verdik. Son albüm daha oraya gitmediğinden ondan da sadece bir şarkı çaldık. Genelde eski albümlerimizdeki şarkıları söyledik.
Austin’den sonra da var mı turne planı?
Birol: Orada iki ya da üç küçük konserimiz olacak. Ardından bir aksilik olmazsa küçük bir turne yapacağız gibi gözüküyor.
İlker: Boston’da bu kez MIT’de konser vereceğiz. Bir de 15 Şubat’ta Avustralya’da, Melbourne’de konserimiz olacak.
Ülke sınırları içinde de konserleriniz olacak mı?
Birol: Tabii. 11 Ocak Cuma günü İzmir Ooze Venue’de, 12 Ocak Cumartesi de İstanbul-Jolly Joker’de konserlerimiz olacak.
Tamamen size hissettirdikleri açısından, Amerika’da sahne almak nasıldı?
Birol: Bizim de başladığımız müziğin ana vatanında olmak bana büyü gibi, hayal gibi geldi, çok başka hissettim.
İLKER TİTİZ, ARDA YAVAŞ, MURAT RAHAT, BİROL ASABİ
Birol Bey, konuşmalarınızdan yola çıkarak söylüyorum bunu; grubun babası ya da ağabeyi izlenimi veriyorsunuz...
Birol: Ne zihnen ne de yaşça böyle bir durum var ama diğer karakterlerin tatlı huylarından dolayı birinin biraz daha kontrollü olması gerekiyor. Geç kalanlar ve işi aksatanlar olunca birinin müdahale etmesi gerekiyor.
Sizin hiç eksiğiniz, küçük aksaklıklarınız olmuyor mu?
Birol: Olmaz olur mu canım, herkesin oluyor hataları. Belki ben de fazla ciddiye alıyorumdur.
Murat: Birol, bizi birazcık ortada buluşturuyor.
Birbirinizin en sevdiğiniz ve en sevmediğiniz huyları neler?
Birol: İlker’in en sevdiğim ve en sevmediğim huyu aynı aslında; bir işin üstüne gidiyorsa çok titiz davranıyor. Böyle olunca iş çok güzel ama yavaş yürüyor. Arda da yavaşlığın dibine vurmuş bir arkadaşımız. Murat’ın ise hayatının geneline yaydığı müthiş bir rahatlığı var. Daha rahat nasıl olunabilir bilmiyorum. (Gülüyorlar)
Sizler Birol Bey için neler düşünüyorsunuz?
Arda: Ben İlker’le başlamak istiyorum. Son iki senedir çıktı bu özelliği, hiçbir şeye “bilmiyorum” diyemiyor.
İlker: Hakikaten doğru ama ben sesli düşünüyorum. (Gülüyor) Birol’un da bizi toplama durumu var ya, hakikaten bunu yapmak kolay bir iş değil ama arada bir gerginlik olabiliyor. Birol da asabiyetin dozunu biraz artırabiliyor, onun dışında melek gibi adam.
Birol: Biri bir şey söylediği zaman herkes bunu kabulleniyor, sanırım uzun süreli ve huzurlu oluşumuzun nedeni de bu.
Murat Bey, ben olsam çok kırılırdım. Birol Bey size gevşek dedi...
Murat: Ben zaten şu an çaktırmıyorum, profesyonel davranıyorum.
ZENCEFİL KAYNATMAK İÇİN KAYNAK MAKİNESİ GETİRDİLER!
Sanatçıların sahne öncesi kaprisleri de çokça anlatılır. Sizlerin var mı böyle huyları?
Arda: Bizim sanatçı kaprisimiz değil de işlerin doğru yürümesi adına isteklerimiz oluyor. Konserin düzgün yürümesi için gerekli şeyleri istiyoruz. Yeter ki ses düzgün çıksın.
Murat: Bizim kaprisimiz sadece teknik anlamda oluyor, kulise boğa sütü istemiyoruz.
Birol: Bitlis’e de gidiyoruz, başka yerlere de gidiyoruz. Belki de oraya gelen adamın ilk konseri. O yüzden en iyi performansımızı göstermeye çabalıyoruz. Konser öncesi alkol almayız.
Peki kuliste olmazsa olmazlarınız neler?
Birol: Zencefil. Sese çok iyi geliyor. Bir de meyve tabağı oluyor.
Murat: Bazen meyve tabağı istiyoruz, sadece tabak getiren oluyor.
Arda: Bir keresinde de tur menajerimiz organizasyona “Zencefil kaynatmam gerekiyor” demiş, kulise gerçekten kaynak makinesi getirdiler.