Güncelleme Tarihi:
16 yaşında hayallerini gerçekleştirmek için Amerika'ya giden, 11 Eylül saldırılarının ardından çalışma izni elinden alınca Türkiye'ye dört yıl önce dönmek zorunda kalan Ayça Varlıer, "Amerika hayalim bitmiş değil. Orada yapmak istediğim şeyler var ve günün birinde mutlaka olacak" diyor.
13 yaşında müzikal tiyatro eğitimi almayı kafasına koyan ve 16 yaşında hayallerini gerçekleştirmek için Amerika’ya giden Ayça Varlıer, 11 Eylül saldırılarının ardından çalışma izni elinden alınınca dört yıl önce Türkiye’ye dönmek zorunda kaldı. Ancak Kelebek’e konuşan genç oyuncu, ABD’deki şanssızlığını Türkiye’de yendiğini söylüyor. "Gümüş"ün Pınar’ı olarak beğeni toplayan Varlıer, şu anda "Hisseli Harikalar Kumpanyası"nda rol alıyor.
- Bütün hayallerim suya düştü. Geri dönmeyi aklımın ucundan bile geçirmiyordum. Hayatımın sonuna kadar Amerika’da kariyer yapacağım düşüncesiyle yola çıkmadım ama ayağımın biri hep orada olsun istiyordum. Amerika’da başlayıp, Türkiye’ye gelmek istiyordum. İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’nda yaz aylarında konserler vererek, özellikle müzik yanımı Türkiye’den kopartmıyordum. Hep bir yerden bağlantım oluyordu. İki okul bitirmiştim, bir sürü teklif geliyordu ama ABD’de çalışma hakkım yoktu. Tabii ki depresyona girdim. Oradaki arkadaşlarım ABD’de kalmak için ya evlendiler ya da kaçak kaldılar. Kariyerim önemliydi ama evlenmeyi göze alacak kadar değil. Benim uçlarım hep çok nettir, ya siyah ya da beyaz. Hiç istemeyerek Türkiye’ye döndüm ama o şanssızlık bana bir şans doğurdu. Orada da belli bir kariyere ulaşabilecektim ama bu kadar olur muydu bilemem. Türkiye’ye gelerek hayallerimi öne almış oldum.
Ailenizin isteği üzerine mi Amerika’ya gittiniz?
- Hayır, ben 13 yaşında müzikal okumayı kafaya koymuştum. Sahneyi ve dans etmeyi seviyorum. Annem balerin olduğu için gözümü açtığımdan beri bale camiasındaydım. Babam müziğe meraklıdır. Aile partilerinde herkesin bir şeyler çaldığı, dans ettiği bir ortamda büyüdüm. Dansı, oyunculuğu ve şarkı söylemeyi içinde bulunduran tek dalda müzikal tiyatro olduğu için ona yöneldim. Bunun da en iyi eğitiminin verildiği yer Amerika olduğu için oradaki bir ailenin yanına gittim.
Hırslı bir insan mısınız?
- Hedefleri olan bir insanım. Kendimi çok iyi tanıyorum. Nasıl bir kapasiteye sahip olduğumu iyi biliyorum. Bir şeye hazır değilsem, onu yapmak için çabalamam. Konservatuvara girdiğim zaman ikinci sınıfta profesyonel oyunlarda yer almaya başlamıştım. Rol dağılımlarında başrol olmasını istemiyordum. İdollerim vardı, üst sınıftakilere bakıyordum ve onlar gibi olmadığımı biliyordum. Onların kıvamına gelebilmem için, kökten başlamam gerekiyordu. Bunların bilincinde olduğum için de bale konusunda hırs yapmadım. Ben başrol için oynamıyorum. Önemli olan verilen karakteri başarıyla tamamlamaktır. Tamamlarsam bir adım yükselirim, tamamlayamazsam da aynı rolü tekrarlarım. Sınıfta kalmak gibi bir şey... Buna hırs mı deniliyor bilemem ama günümüzde gördüğümüz hırsı tasvip etmiyorum. Bu yüzden hırslı bir kadın değilim. Bu toplumda çok rekabet, çok kıskançlık var. Ailem beni sevgiyle büyüttüğü için başkalarına zarar vermeyi de göze alabilen bir yapım yok. Ben ne yaptığımı biliyorum. Egolarım benim kişiliğimin önüne geçemez.
- Böyle bir ailede yetişmeseydim, belki de böyle bir ruha sahip olmazdım. Onlar beni yarattı. Manevi ve maddi olarak çok destekleri oldu. 16 yaşımdayken burs kazandım ve Amerika’ya gittim. Oradayken tabii ki ailemi özledim ama ben macera seven bir insanım. Çok aktif bir çocuktum. Bir yandan tiyatro oyunlarında rol alıyordum bir yandan da spor yapıyordum. Benim lisanslı sporcu kimliğim vardı. Bu çocuk deli galiba demeye başladılar. Ama Amerika’ya gitme ihtimalim ortaya çıktığı zaman da harıl harıl ders çalışmam gerekti ve yaptım. Çünkü benim kara kaşıma kara gözüme bakmayacaklarını iyi biliyordum.
SENDİKAMIZ YOK
Peki, günümüzde böyle bir durumun olduğunu kabul ediyor musunuz?
- O aslında her yerde var. Onları da anlayabiliyorum. Bizim toplumumuzda çok iyi şeyler de oluyor, çok kötü şeyler de... Arada uçurumlar var. O uçurumların olduğu yerde bunlar olacaktır. Arada kara kaşına kara gözüne de bakacaklar... Ama bunlar için de zaman gerekiyor. Bizi koruyacak bir sendika bile yok. Tiyatro, sinema, dizi oyuncuları adı altında bir sendika oluşturup, kendi haklarımızı savunsak belki çok daha farklı yerlere geleceğiz. Çıtayı yükseltebiliriz. Ben "2 liraya oynarım" diyorum, kalkıp benim gibi başka bir oyuncu "1 liraya oynarım" deyince piyasa karışıyor. Kimse sendika üzerinde yoğunlaşmıyor.
Türkiye’ye döndüğünüzde ilk hangi dizide rol aldınız?
İlk "Karım ve Annem" dizisinde rol aldım. Fahir Atakoğlu’na solistlik yaptım. Bu benim ilk kamera deneyimim olduğu için çok heyecanlıydım. Sekiz bölüm geçtikten sonra bile sette tir tir titriyordum. Alışıkta değilim, Amerika’dayken hep İngilizce oynadığım için Türkçe oynamak benim için A’dan Z’ye gitmek gibi bir şeydi. Ayrıca "Batı Yakasının Hikayesi"nde oynadım.
- "Gümüş" muhteşem bir deneyimdi benim için. "Gümüş" hayatımın dönüm noktasıdır. Her gün işe Allah’a teşekkür ederek gidiyordum. "Gümüş"le, "Batı Yakasının Hikayesi" aynı anda devam ediyordu. Güngör Bayrak ve Ekrem Bora’yla Yeşilçam’ı tanıdım. O kadar disiplinliler ki, onların attıkları adım bile size örnek oluyor. Amerika’daki şanssızlığımı burada yendim. Bir kapı kapanırken diğeri açıldı. Şimdi de "Hisseli Harikalar Kumpanyası"ndayım. Duayenlerle beraber rol alıyorum.
Peki, yeni dizi projeleri geliyor mu?
- Yaz aylarında tek gala olarak "Rock Müzikalleri" yapmıştım. "Gümüş" bittikten sonra tiyatro turnesine çıktık. Bir de konserler verdim. Bu yoğunlukta gelen teklifleri pek değerlendiremedim. Düşünmeye fırsat buldum. Önümüzdeki sezon için görüşmelerim devam ediyor.
Albüm projesi var mı?
- Ocak sonundan itibaren caz kafede ve Nargis’de konserler vermeye başlayacağım. Daha önce orada konserler veriyordum. Zaten orayı kendime yakın görüyorum. İnşallah daha büyük mekanlarda da olur. Çok güzel bir grubum var çok profesyonel müzisyenlerle çalışıyorum. Eylem Pelit eniştem. Kendisi basçıdır ve benim bestelerimin aranjörlüğümü yapıyor.
Hayatınızın her anında eğitimden bahsediyorsunuz. Eğitim sizin için ne kadar önemli?
- Eğitim kendimi bulmama yardımcı oldu bir kere. Eğitim şart. Usta çırak ilişkisi nasıl bir eğitimse bu da aynı benim için. "İlla bir üniversiteye git oku" demiyorum ama her şarta ve ortama göre eğitim olmalı.
İlk kez 28 yıl önce sahnelenen unutulmaz müzikal Hisseli Harikalar Kumpanyası’nın yeni uyarlamasında rol alan Ayça Varlıer, eski kadroda da bulunan Erol Evgin ile çok iyi anlaştığını söyledi.
Bundan sonra bütün projeleriniz Türkiye’yle sınırlı mı kalacak?
Vamp adlı aile şirketi kurduk. Müzik konusunda ablam bana çok destek oluyor. Yurtdışından bir müzik grubuyla birlikte Türkiye’de konser verme ihtimalimiz var. Yaza doğru müzikal konserler için adisyonlara da katılacağım. Her zaman bir ayağımın müzikte olmasını istiyorum. Ancak benim hedeflerim hep kısa süre içinde gerçekleşmesi gereken şeyler. Bu yüzden önce önümdeki projelere bakıyorum.