Güncelleme Tarihi:
Ben Kingsley:Yeğenini sırtından bıçaklayan amca
Oscar ödüllü ve ‘sir’ unvanlı ıngiliz aktör Ben Kingsley, “Pers Prensi: Zamanın Kumları” filminde Prens Dastan’ın amcası Prens Nizam’ı oynuyor. Büyük bir kısmı Fas’ta çekilen film için ıngiltere-Fas arasında mekik dokuyan Kingsley, ‘ciddi bir aktör’ etiketinin üzerine yapıştığını söylüyor ve “Ciddi bir aktörden daha çok gösteri sanatçısı olmayı umuyorum” diyor. Dev bütçeli Hollywood filmlerinde oynamayı pek tercih etmeyen Kingsley, bu filmde rol almayı yönetmen Mike Newell sayesinde kabul ettiğini belirtiyor.
“Gandhi”, “Schindler’s List” gibi filmlerde gerçek hayatlardan alınmış karakterleri oynadınız. Tamamen hayali olan Prens Nizam rolünü neden kabul ettiniz?
- Çok güzel bir kadro vardı. Senaryo çok iyi örülmüştü. Filmdeki baş karakterlerin sadece iyiler ve kötüler şeklinde ikiye bölünmemiş olmasını, gri alanların kalmasını ilginç buldum. Bu filmde mümkün olduğu kadar esrarengiz kalmalıydım. ızleyici, benim kötü karakter olduğumu filmin neredeyse sonlarına doğru anlamalıydı. Bu nedenle bu çok katmanlı, derinliği olan karakteri sevdim. Bir de Shakespeare tarzını unutmamak gerek. Filmdeki düşman, neredeyse en son tahmin edeceğiniz kişi. ‘Yeğenini sırtından bıçaklayan amca’ karakteri içinde öyle çok duyguyu barındırıyor ki! Oynadığım karakter hiçbir zaman kral olamamış ama krallıkta gözü var. Ondan daha tehlikeli kim olabilir? Herkes, düşmanı dışarıda ararken, kıskanç amca hesaba bile katılmıyor... Oynadığım karakterlerde mutlaka ve mutlaka Shakespeare oyunculuğuna ait bir derinlik bulunmalı. Bu açıyı yakaladığım zaman gerisi geliyor. “Pers Prensi: Zamanın Kumları” böyle bir film. ıçinde kıskançlık, acımasızlık ve mücadele var. Karakterler Shakespeare’in kahramanları gibi. Güçlü ve derinlikleri var. Filmde Prens Dastan, hiç beklemediği bir şekilde amcasının ihanetine uğruyor. Yıkılıyor. Amcanızın ihanetine uğrasanız ne hissedersiniz? Sanırım ihaneti en son bu kadar yakınınızdan beklersiniz. İşte, güç savaşı ve ego böyle bir şey. Derinliği olduğu için konuyu sevdim. Oynadığım karakter Nizam’ı da öyle. Çok katmanlı bir karakter.
ÖYLE OYUNCULAR VAR Kİ KASILMAKTAN KONUŞAMIYOR
Farklı üslubunuzla her yeni karakterde bambaşka biri olup çıkabiliyorsunuz. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
- Öyle düşünüyorsanız teşekkür ederim. Ben senaryoyu elime alıp okumaya başladıktan sonra, oynayacağım karakteri çalışırım. Onu hissederim. Araştırırım. Derin derin nefes alır, sakin kafayla düşünmeye başlarım. Karakter gözümün önüne geldiği zaman ise renkleri kullanırım ve boyamaya başlarım.
Boyamaya mı başlarsınız?
- Yanlış duymadınız, boyamaya başlarım. Karakterimi renklendiririm. Karakterin bir açısını bulup, buradan girerim, sonra da gerisi gelir. Farklı karakterleri iyi canlandırmamın sebebi, oyunculuğumda müzik olması. Oyunculuğum müzikle de çok örtüşür. Kelimeleri tane tane okurum. Nefes teknikleri çalışırım. Bir de mütevazıyım. ınanın yaklaşılabilir olmak çok önemli. Bazen öyle oyuncular görüyorum ki, kasılmaktan konuşamıyorlar. Kimse onlara yaklaşamıyor. Neden? Oyuncunun kendini çok önemsemesi, herkesten büyük görmesi tehlikelidir.
Oynadığınız sayısız karakter içinde en çok sevdiğiniz ya da unutamadığınız karakter hangisiydi?
- Benim dört çocuğum var. Hangisini daha çok seviyorsunuz diye sorsanız, cevaplayamam. Hepsi birbirinden farklı. Hepsi özel. Canlandırdığım karakterler de öyle. Hepsi benim için değerli. Çocuklarım filmlerimi seyredip, yorum yaparlar. “Baba bu filmde kendin gibi olmuşsun, bu filmde döktürmüşsün, bu filmde Shakespeare oynuyor gibisin” diye. Onlar da ayrım yapamıyorlar.
‘ÖNCE ZAYIFLAYAYIM SONRA SENARYOYA BAKAYIM’ OLMAZ
Yaşınıza göre çok fit görünüyorsunuz. Sırrınız nedir?
- Kendime bakmayı severim. Bu işi yapıyorsanız her zaman kendinize dikkat etmelisiniz. Düzenli spor yaparım, yememe içmeme dikkat ederim, ani olarak bir rol geldiği zaman iyi görünmelisiniz. Yoksa, “Önce biraz zayıflayayım, sonra senaryoya bakayım” deme lüksünüz yok.
Hollywood’la Oxfordshire arasında mekik dokuyorsunuz. Evinize düşkünlüğünüzü biliyorum. Peki, ıngilizler ve Amerikalılar arasında kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
- Evim benim için çok özeldir. Orada kendimi çok rahat ve her şeyden uzak hissediyorum. Nereye gidersem gideyim evimi özlerim. Gelelim ıngiliz ve Amerikalılar’a... Amerikalılar, seni gördüğü yerde bağrına basar. Fotoğraf çektirmek ister. Oyunculuğunu konuşur. Seni kendilerinden görür. Her gittiğin yerde büyük itibar görürsün. ıngilizler ise mesafelidir. Seni bir restoranda görürler, tanıdıkları halde tanımazlıktan gelirler. Seninle hiç ilgilenmezler. Kendini bir anda önemsiz hissedersin. Ancak öyle bir anda seni takdir ederler ki, şaşırıp kalırsın. Hangisi daha iyi?
Son olarak, İngiltere’de geçtiğimiz günlerde gerçekleşen genel seçimleri sormak istiyorum. Siz oy kullandınız değil mi?
- Evet, seçim günü sabah erkenden gidip oyumu kullandım. Oyumu ne yönde kullandığımı soracak olursanız cevabım, ‘Oyumu kalbim ve beynimle kullandım’ olur. Dünyanın güçlü liderlere ihtiyacı var. Zaman yenilenme zamanı. Bizim de güçlü bir lidere ihtiyacımız vardı...
Gemma Arterton: Hâlâ tanınmıyorum
Gelecek vaat eden güzel oyuncu Gemma Arterton, okuldan mezun olur olmaz önemli filmlerde rol aldı. “James Bond” filminde Daniel Craig ile birlikte oynayıp ‘Bond kızı’ olma şerefine nail olan yıldız, geçtiğimiz ay vizyona giren “Titanlar’ın Savaşı”nda da yarı tanrı yarı insan Perseus’a yol gösteren gizemli Io’yu canlandırdı.
İlk başrolünü “Pers Prensi: Zamanın Kumları”nda oynayan Arterton, “Hâlâ tanınmıyorum” diye dert yanıyor. Son dönemde birçok filmde oynamasına rağmen sokakta kimsenin onu tanımamasından şikayet eden oyuncu, “Belki ‘Pers Prensi’nden sonra, daha çok tanınırım” diyor.
KENDİMİ İZLEYEMİYORUM
Öte yandan genç oyuncu, kendisini beyazperdede izleyemediğini söylüyor. Nedenini sorunca, “Çünkü, kendime çok gülüyorum. Ama bazen de olduğumdan daha güzel göründüğüm için gururlanıyorum” yanıtını veriyor.
Canlandırdığı Prenses Tamina karakteri, fiziksel olarak güçlü bir kadın. Erkek gibi dövüşen, oradan oraya koşturan, ata binen bir Amazon neredeyse! Arterton karakteri çok sevmiş, “Zaten aksiyon filmlerini çok seviyorum” diyor.
SPREYDEN NEFRET ETTİM
Aslında süt gibi beyaz bir tene sahip olan Gemma Arterton, Prenses Tamina olabilmek için neredeyse tonlarca kutu sprey kullanmış. Beş ay süren çekimlerin bittiği gün, son sprey kutusunu fırlatıp atmış. şimdi, tam anlamıyla spreyden nefret ediyor.
Günlük yaşamında makyaj yapmayı da sevmiyor. ıhtiyacı olduğunu düşünmüyor. Kendine güveni tam: “Paparazziler beni ‘makyajlı’ ve ‘makyajsız’ diye çekse de rahatsız olmam!”
Mike Newell: Prensi Jake’ten başkası oynayamazdı
Portföyünde “Four Weddings and a Funeral”, “Mona Lisa Smile”, “Donnie Brasco”, “Harry Potter and the Goblet of Fire” gibi önemli filmlerin bulunduğu yönetmen ve yapımcı Mike Newell, “Pers Prensi: Zamanın Kumları” filminden oldukça umutlu.
Prens Dastan karakteri çok güçlü, laf dinlemez ama doğrucu bir karakter. Doğal ve yakışıklı. Jake Gyllenhaal bu karaktere çok yakışmış. Baştan beri kafanızdaki isim Jake Gyllenhaal mıydı?
- Jake’i küçüklüğünden beri tanırım. Babası muhteşem bir direktör, annesi de yazar ve senaristtir. Ablası Maggie süper bir oyuncu. Jake birçok genç aktöre göre daha duyarlı, hassas ve aynı zamanda doğal. Sokak çocuğu kılıklı, anarşist ruhlu ve aynı zamanda çok yakışıklı olan Pers Prensi’ni Jake Gyllenhaal’dan başkası oynayamazdı. Zaten aklıma gelen ilk isim de oydu. Yine de 30 kadar aktörü seyrettim. Ama Jake kafamdaki tek adaydı. Gerçekten karakterle de iyi örtüştü.
Peki, filmin başrol kadın oyuncusu Prenses Tamina? Gemma Arterton’a nasıl karar verdiniz?
- ınanır mısın, Prenses Tamina’yı bulmak için Orta Doğu’ya, Bollywood’a gidecektim. Bu sırada bana Gemma Arterton’u önerdiler. Geldi, tanıştık. Beyaz tenli bir aktristi. Bronz gözükmesi için sprey kullanması gerekecekti. Kafamda soru işaretleri vardı. Ama öyle farklı aksanlarla konuşarak beni etkiledi ki, anlatamam. Anında ikna oldum. Sonrasında birbirimizi çok sevdik. Geleceği parlak bir aktris. O da Jake gibi doğal ve mütevazı...
Senaryo hakkında neler söyleyeceksiz?
- Ben öncelikle senaryoyu çok beğendim. Gerçek hikayeleri seviyorum. Film belki fantastik bir hikaye ama içinde birçok gerçek öyküyü barındırıyor. Mistik öğeleri tek tek sunuyorsunuz, sonra da tüm resmi veriyorsunuz. O zaman çok güçlü bir başlangıcınız oluyor.
Filmin konusu
Yapımcılığını Jerry Bruckheimer’ın, yönetmenliğini ise Mike Newell’in üstlendiği, Jake Gyllenhall, Gemma Arterton, Toby Kebbell, Richard Coyle ve Ben Kingsley’in başrolleri paylaştığı “Pers Prensi: Zamanın Kumları” filminin konusu şöyle: 6’ncı yüzyılda Pers ülkesinde yaşayan serseri prens Dastan ile gizemli prenses Tamina, zamanı tersine çevirebilen ve sahibini dünyanın hakimi yapabilen eski bir hançeri korumak için karanlık güçlere karşı birlikte mücadele eder. Bu mücadele sırasında ikisi de kendi içsel yolculuklarına çıkar...