Amasya evde otursa bile makyaj yapıp en güzel kıyafetlerini giyen güzel bir kadın gibi

Güncelleme Tarihi:

Amasya evde otursa bile makyaj yapıp en güzel kıyafetlerini giyen güzel bir kadın gibi
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 14, 2004 00:00

Cumbası YeÅŸilırmak’a sarkmış, iki yüz yıllık Emin Efendi Konağı’nda, sedire uzanmış, etrafı seyrediyorum... Önce çiçek desenleriyle bezeli, kök boya tavana ardından da yatağın üzerindeki niÅŸte asılı duran Emin Efendi’nin fotoÄŸrafına gözüm takılıyor... Çizgili bir papyon, yelek ve ceket cebinden ucu çıkarılmış bir mendil... Emin Efendi, baÅŸka bir yöne doÄŸru, belli belirsiz tebessüm ediyor...Daha konağın merdivenlerinden çıkarken, bağırarak konuÅŸmaya baÅŸlıyor Gül; ‘Hadi gidelim, annem baklalı yaprak sarma yaptı, yanına da revani çırpmış!’ Emin Efendi’nin torunu, yani konağın sahibi... Bir taraftan iki erkek çocuk büyütürken, bir taraftan da Emin Efendi Konakları zincirini kurma hayaliyle mimar ve usta peÅŸinde koÅŸan, doÄŸumdan kalan kilolardan kurtulabilmek için, fırsat buldukça akupunktura giden, sonra da elinde iki tepsi dolusu soÄŸanlı, kıymalı börek ve yarım kilo Amasya çöreÄŸiyle çıkagelip, konakta ziyafetler veren capcanlı, genç bir kadın... Kaldığım odanın hemen yan odayla ortak, küçük penceresini göstererek; ‘KonaÄŸa görücü geldiÄŸinde, halam, gizlice, ilk kez bu pencereden görmüş eniÅŸtemi’ diyor. Gül’ün tüm baÅŸtan çıkarıcı önerilerine raÄŸmen, bu odadan ayrılmak istemiyorum, çünkü neredeyse nehir üzerinde yüzen bu cumbanın dantel perdesini kaldırdığımda, buradan bütün Amasya’yı görebiliyorum. Amasya’nın Anadolu’nun en güzel kentlerinden biri olduÄŸunu tereddütsüz söyleyebilirim. Kentin en bildik kartpostalına bir bakın; daracık bir boÄŸaz içinde, YeÅŸilırmak boyunca sıralanmış,19. yüzyıldan kalma, cumbalı Yalıboyu konakları ve arkalarından yükselen ürpertici kral kaya mezarları... Yükseklik korkusunu fazlasıyla tetikleyen Amasya Kalesi ise her ÅŸeye hakim...BU TIFIL OÄžLAN MI DAÄžLARI DELEN?Tercihim, manzaranın içinde olmak; ön pencereden sarkınca, yeÅŸilini kaybetmiÅŸ, durmadan akan bir nehre reverans yapan konakları, arka penceredense sarp kayalıklara oyulmuÅŸ sessiz kral mezarlarını görebiliyorum. Ama asıl beni buraya çivileyen, kubbesi ve iki minaresiyle, karşı yakadaki Sultan II. Bayezid Camii... GüneÅŸ açıyor, yaÄŸmur çiseliyor, kar yağıyor, gece oluyor, aramızdan ırmak akıyor, sanki her gün bir mevsim geçiyor ve o yeniden karşıma çıkıyor. Kubbelerindeki karlar erirken, hemen caminin önünden geçen Amasya’nın popüler rıhtımı, Gezi Yolu’nda dolaÅŸanlar, yedi yaşındayken buraya vali olarak gönderilen II. Bayezid’in yanısıra Amasya’da ÅŸehzadelik dönemini geçiren ve buradaki medreselerde tahta hazırlanmak için ilim, irfan öğrenen diÄŸer Osmanlı sultanlarının büstlerinin önünden geçiyorlar. 1861 yılında buraya gelen, gezgin G. Perrat, ‘Amasya, Anadolu’nun Oxford’udur’ demekte çok da haksız sayılmazmış aslında. Sultanlardan baÅŸka, Strabon ve Ferhat ile Åžirin de burada. Yani burası, bir nevi kentin, ‘ünlüler geçidi...’Kısa bir süre öncesine kadar, bu Gezi Yolu’yla ilgili ufak bir tedirginlik yaÅŸanmış. Amasyalılar, buraya dikilen Ferhat ile Åžirin’in heykellerini beÄŸenmemiÅŸler. Özellikle de Ferhat’ınkini... 1.50 boyundaki bu tıfıl oÄŸlan heykelinin yanından geçerken, çoÄŸunluk aynı soruyu sormuÅŸ: ‘Bu mu, daÄŸları delen Ferhat?’ Hemen yenileri yapılmış. Åžimdi herkes Elma Dağı’ndan su getiren, nakkaÅŸ Ferhat’ın önünde durup öyküsünü yeniden okuyor, biraz uzağındaki Åžirin’in elinden de su içiyor. Ä°ki heykelin arasındaki çalının anlamını bilmeyen yok gibi. Bu, her bahar, sevgililerin mezarları üzerinde biten iki gülün, birbirlerine kavuÅŸmasını engelleyen kara çalı... AÅŸkın, ancak ulaşılmaz olunca, ölümsüz kalabildiÄŸini hatırlatıyor... Bu güzergah üzerinde, çocukların en çok sevdiÄŸi ve Ferhat ile Åžirin’den daha fazla fotoÄŸraflanan, ilkçağın ünlü coÄŸrafyacısı, Amasya’nın yerlisi Strabon var. ‘Hayalgücünün görebildikleri asla yok edilemez’ demiÅŸti, kenti için. Ä°.Ö. 64 ya da 63 yılında Amaseia’da doÄŸmuÅŸ, dönemin filozoflarından, doÄŸa bilimcilerinden ve coÄŸrafyacılarından dersler almış, gezmediÄŸi yer bırakmamıştı. 17 kitaptan oluÅŸan ünlü eseri Geographika’yı, büyük ihtimalle doÄŸduÄŸu bu kente döndüğünde yazdı. Kitabında, Amasya’dan, ‘Benim ÅŸehrim, içinden Ä°ris Nehri’nin aktığı, geniÅŸ ve derin bir vadide kurulmuÅŸtur...’ diye bahseder ve nehre doÄŸru, dimdik inen sarp kayalıkları, Pontus krallarının saraylarını ve anıt mezarlarını anlatır. 200 YILLIK EVLERTepelerdeki kral kaya mezarları, yakından, Hatuniye Mahallesi’nden göründüğü kadar etkileyici deÄŸildir. Ancak tırmanırken, Kızlar Sarayı ile Hatuniye Mahallesi arasında gizli bir geçit olduÄŸunu ya da eskiden ulaşımın, Cilanbolu benzeri tünellerle saÄŸlandığını bilmek, bu turistik güzergaha biraz heyecan katar. AkÅŸamları sarı sokak lambaları altında keskin bir sessizliÄŸe gömülen Hatuniye Mahallesi’ndeki, sevimli atlı karıncayı bir kez döndürüp yoluma devam ediyorum. 600 yıllık Yıldız Hamamı’nın terasına, her sabah asılan pembe, kırmızı peÅŸtemalleri geçip, YeÅŸilırmak’ın üzerindeki köprüye doÄŸru ilerliyorum. Öğleye doÄŸru, kentin en canlı yerlerinden biri olan Sultan II. Bayezid Camii’nin bahçesindeki asırlık aÄŸaçların altında oturan ihtiyarlar, burada namaz vaktini bekler. Aralarında, medreseye ait olan el yazması eserlerin çalındıktan sonra bulunup bulunmadığı üzerine küçük bir tartışmaya girerler. Caminin arka kapısından Atatürk Caddesi’ne çıkılıyor. Burada, Bakırcılar Çarşısı’nda, duvarında, ‘beklerim GamaÅŸuk’ta, müebbetim bu aÅŸkta’ diye baÅŸlayan ÅŸiiriyle tanınan GamaÅŸuk Çayevi var. Burada her sabah beÅŸten geceyarısına kadar, doÄŸru çalışması gereken tek ÅŸey; semaver... Kahvenin sahibi Mehmet Ali Bey ama çayın patronu eÅŸi Aysel Hanım. GamaÅŸuk, Ali Bey’in babasının lakabıymış. Semaver, benim gibi çaydan anlamayan birine çok ÅŸey ifade etmiyor belki ama baÄŸlık bahçelik olan Amasya’da, çaya düşkün olan ve semaverini gittiÄŸi yere taşımayan pek kimselere kolay rastlanmıyor. Birinci derece deprem kuÅŸağı olan fay hattı üzerindeki Amasya, en son 1939’daki depremden ciddi ÅŸekilde zarar görmüş. 1915’teki büyük yangın ve sellerin ardından, uzun bir süredir; ‘bende anlatacak pek fazla bir ÅŸey yok’ der gibi duruyor. Bir zamanlar, Sunni, Alevi ve oldukça kalabalık bir Rum ve Ermeni nüfusun yaÅŸadığı Amasya’ya, 19. yüzyılda Türkmenler’le birlikte Åžamanizm de gelmiÅŸ. Bugün, bu çeÅŸitliliÄŸi ancak Rum ve Ermeniler’in yaÅŸadığı dönemden ayakta kalabilmiÅŸ 200 yıllık evler, ele veriyor. Kentte sanayi yok, dolayısıyla göç de yok. Yalnız, bazen buraya gezmeye gelen emekliler, aniden yerleÅŸiveriyorlar. Amasyalılar, tarihsel miraslarına zarar verecek hiçbir ÅŸeye izin vermiyorlar ancak Tokat’tan gelen sanayi atıklarından, YeÅŸilırmak’ta dönem dönem balıkların öldüğü biliniyor. SAÄžI KAYA, SOLU KAYA ORTASI ALÄ° KAYAGecesi bu denli baÅŸ döndürücü olan bir kentte, günbatımını seyretmeden de yaÅŸanıyormuÅŸ demek... Sultan II. Bayezid Camii’nin bir minaresinden diÄŸerine uzanan, ışıl ışıl ‘La ilahe illallah’ yazısının hemen arkasından yükselen daÄŸa, adamın biri ışıklarla adını yazdırmış: Ali Kaya... Ferhat adını yazdıramamış, o yazdırmışsa, önemli biri olmalı diye düşündüm... Kentte en güzel günbatımlarının seyredildiÄŸi Çakallar’daki kırk yıllık restoranın sahibine ait olduÄŸunu ne bileyim... Sonra, restoran daha aÅŸağıdayken, halk arasında, ‘Amasya’nın sağı kaya, solu kaya, ortası Ali Kaya’ deyiÅŸinin, uzun yıllar yaygın olduÄŸunu öğrendim. Emin Efendi Konağı’nın eski ÅŸarap mahzeninden içeri giren yalnız bir adam, bu loÅŸ ve iddiasız bodrum katında, sedirin üzerinde duran gitarı alıp, çalmaya baÅŸlıyor. Ancak gelen bilir; burada bulunan ney, ud, baÄŸlama kadar gitar da herkesin malıdır. YeÅŸilırmak tarafındaki küçük kapının kenarında, bozuk bir piyano durur. Bir zamanlar bu kapı, nehir kıyısına inen bir merdivene açılırdı. Åžimdi, eliböğründelerin altında, Strabon’un sırtını döndüğü, iki taburelik küçük bir balkon... Ama geceleri, yeryüzünün en güzel manzaralarından birine sahip... Ä°nsanlarının ne kadar mütevazı bir gece hayatı varsa, Amasya’nınki de o denli ÅŸatafatlıdır. Gün içindeki sadeliÄŸi, göz alıcı bir ışık seline dönüşür. Evde otursa dahi, makyaj yapıp, en güzel kıyafetlerini giyen bir kadın gibidir. Rıhtımda kimseyi bulamazsa, YeÅŸilırmak’a yanaşır, biri onun aynası olmalı, ona ne kadar güzel olduÄŸunu fısıldamalıdır. Hatta, olur da ay ışığında bir gondol geçerse, onu, Emin Efendi’nin bodrumundan gelen melodiler eÅŸliÄŸinde, küçük bir dansa bile ikna edebilir... Edemezse... Amasya, nehrin kollarında uyuyakalır... Sultan II. Bayezid Camii’nin üzerine dantel perdeyi çekip, Emin Efendi’nin fotoÄŸrafının altındaki yataÄŸa uzanıyorum... Emin Efendi, hálá uzaklarda bir yere bakıyor...BEN OLSAYDIM BUNLARI YAPARDIMYeÅŸilırmak’ta gondolla gezilebildiÄŸini hayal etmekYeÅŸilırmak kıyısında bir konakta uyanmak Gece ışıkları altında Amasya’yı seyretmekNehir kıyısında tavla oynamakBimarhane’de bir konser dinlemekAmasya’nın meÅŸhur semaver çayını içmekAmasya Müzesi’ni ve ‘Mumyalar’ bölümünü kaçırmamakGümüşlü Camii’nin sakin avlusundan nehri seyretmekGezi Yolu’nda, Amasya ünlülerinin hikayelerini okuyarak yürümekSultan II. Bayezid Külliyesi medresesindeki el yazması eserlere hayran olmak Alçak Köprü’den yürüyerek geçmekAmasya Kalesi’nin vahÅŸi sessizliÄŸinden aÅŸağıya, kente bakmak Gece kar yaÄŸarken, sokak lambalarının aydınlattığı Hatuniye Mahallesi’nde dolaÅŸmakÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!